Müjdeler taşındı Sonsuzluk Diyarı'ndan dalga dalga…
Süslendi her yer, yöneldi aşk ile Muhammed Mustafa'ya…
Gökler selama durdu, yeryüzü kucak açtı hasretle,
Ay ve güneş selama durdu, Muhammed Mustafa'ya…
Umutları filizlendi masum kızların, nura gark oldu Mekke,
Cûşa geldi cümle canlar, yüreklerini açtı Muhammed Mustafa'ya…
Doğdu "Varlığın Nuru" melekler saf tuttu önünde
Bütün âlem coşkuyla hoş geldin dedi,
Sevgililerin En Sevgilisi, gül yüzlü Muhammed Mustafa'ya…
Yeni bir Mevlid Kandili'ni bizlere yaşatan Yüce Mevlâmıza hamd olsun…
Hamd olsun; bir kez değil, binlerce… Hatta sayısız ve sınırsız nimetleri adedince…
En başta, iman gibi şereflerin en yücesiyle müşerref kılıp bizi mümin eylediğine…
Ve ardından, "Kutlu Elçilerin Sonuncusu", Habib-i Edîbi'ne ümmet kıldığına…
Ve sonsuz hamd ü senâlar, hangi birine şükredeceğimizi bilemediğimiz nimetlerine…
Mevlid-i Nebi Kandilinin sabahına ulaştığımız bugün, bundan asırlar önce yine böyle bir Rebîul Evvel ayını, yine böyle bir Pazartesi sabahını yaşıyordu insanlık…
Henüz tan yeri ağarmamışken, "Alemlere Rahmet" vesilesi kılındığı için bu rahmetin bir tecellisi olarak beraberinde yeryüzünü kaplayan nurlar içinde dünyaya getirmişti Amine…
Hazırdı karşılaşacağı yavrusuyla bu olağanüstü kavuşmaya; zira önceden rüyasında gösterilmişti sonradan yaşayacakları, kendisine…
Bedeninden bir nurun çıkıp da, aydınlığının sirayet edeceğini, öteler ötesine…
Bugün işte o olağanüstü gecenin sabahında dünyamızı şereflendiren Alemlere Rahmet Hz. Muhammed'in velâdetinin yeni bir yıldönümünü yaşadığımız, güzel bir tevafukla yine bir Pazartesi gününe uyandık…
Diyanet İşleri Başkanlığı bu yılki Mevlid-i Nebi Haftasında ana temayı "Vefâ" olarak belirledi. vefâ gibi insana en çok yakışan duyguyu, vefâ gibi insanı insan yapan bir yüce değeri, Sevgili Peygamberimizin hayatından okumaya çalışmanın zevkini yaşayacağımız haftanın ilk gününde Resul-i Ekrem (sav) Efendimizin vefâ ile olan bağından bahsetmeye çalışacağız bugünkü yazımızda…
"BİTMEZ GÜZELİN VASFI, AĞAÇLAR KALEM OLSA…"
Anadolu irfanının, şiirlere yansıyan güzel vecizelerinden biridir bu söz; ve adetâ Peygamberimizi anlatmaktadır… Zira Güzeller Güzeli Sevgili Peygamberimizi yıllardır, her defasında Mevlid Kandili münasebetiyle düzenlenen programlarda yeni bir tema ile anmaya çalışıyor olsak da vasıfları saymakla bitmeyen bir Güzel ile karşı karşıyayız... Sevildikçe tanınan, tanındıkça meftun olunan ve bu tanıdıklığa rağmen bize meçhul daha nice güzellikleri olduğu fark edilen bir Güzel!.. Vefası, onun güzelliklerinden sadece bir tanesi… Ancak eğer sözümüz mübalağa sayılmazsa diyeceğimiz şudur ki: Sevgili Peygamberimizi ifade eden bir tek kelime söyleme hakkımız olsa onu "vefâ" ile anmak yeterlidir. Burada vefânın son derece derin manalar taşıması ve geniş bir mana zenginliğini ihtiva etmesi de rol oynamaktadır. Peki nedir vefâ?..
VEFA NE DEMEKTİR?
Sözlüklere baktığımızda vefâ kelimesinin zengin bir anlam çeşitliliği taşıdığını görürüz. Bir anlamı "ahd" yani "söz vermek iken" bir başka açıdan onu "verilen sözde durmak" karşılığıyla buluruz. Bir yönden vefâ, "hatırını saymak-kadir kıymet bilmek" anlamına gelirken öte yandan "sevgi" dolu her yaklaşım diyebileceğimiz bir anlam taşır vefâ… Dolayısıyla onu, sözünü ettiğimiz bu hususlardan sadece birine tahsis etmek doğru olmayacaktır. Çünkü vefâ, böylesine çok yönlü bir duygu aynı zamanda da yüce bir değerdir. Bununla beraber, bu denli geniş bir etki alanına sahip olan vefâ adlı yüce değeri, işte O Güzeller Güzeli Sevgili Peygamberimizin, anlam yüklü hayatında muhtelif örnekleriyle bulmak mümkündür… Muhtelif deyişimizdeki sebep, farklı zamanlarda, farklı mekanlarda, farklı insanlara ve farklı varlıklara yönelik olsa da değişmeyen hakikat şudur: Bunların hepsi, vefa özellikleri taşıyan güzelliklerle doludur…
Bunun böyle olmasında rol oynayan en önemli faktör ise "Âlemlere Rahmet" olarak gönderilen Hz. Peygamber'in (sav) "Habibullah" olmasıdır. Her bir peygamberin ayırıcı bir özelliği ve vasfı denilebilecek, ona ait bir farklılığı vardır. Atalarımızın "alâmet-i fârika" dedikleri bu özellik, Hz. Adem için Safiyullah; Hz. Nûh için Neciyyullah; Hz. İbrahim için Halîlullah olarak bilinir. Hz. Peygamber için Habîbullah olarak mevcud olan ve bazen "Habîb-i Hüdâ Muhammed Mustafâ" olarak şiirlerde geçen bu vasfın temelinde bulunan "Habîb" kelimesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir özellik taşır. Çünkü o, kelime yapısı itibariyle hem "en çok seven" hem de "en çok sevilen" manaları taşımaktadır. Dolayısıyla Habîbullah "Allah'ı en çok seven" anlamı taşıdığı gibi "Allah tarafından en çok sevilen" manasına da gelmektedir. Denilebilir ki, Allah Teâlâ'nın insanlar içinden seçerek, onlara doğru yolu gösteren elçilerinin sonuncusu olan Hz. Muhammed (sav), Allah Teâlâ tarafından en çok sevilen kulu ve elçisidir. Bu sevgiye mazhar olan Efendimiz (sav) Hazretleri de kendisine peygamberlik görevi verilmeden önce de Allah'ı, yaşadığı toplum içinde en çok seven kişidir. Peygamberlik öncesi dönemde ona sevdirilen yalnızlık, aslında en çok sevdiği Yüceler Yücesi Rabbimizle baş başa kalmayı istediği, O'nu düşünmekten ve O'nu anmaktan zevk aldığı, yükleneceği ağır sorumluluk için hazırlandığı bir dönem olmuştu. Zaten Habîbullah idi, Resûlullah olunca artık bir nehre dönüşecek ve çağları aşan bir süreklilikle tüm insanlığa ve tüm varlıklara âb-ı hayat bahşedecekti… Onun, kendi çağında yaşayan insanlara sunduğu en güzel vefa örnekleriyle inşa ettiği Asr-ı Saadet'i, ümmeti olan nesillerce yeniden bir kez daha yaşayabilmemiz için her kandil yeni bir imkan sunar bizlere… Asıl mesele, bize düşen görevin ne olduğunun farkında olmaktır ve kanaatimizce bu günlerde Sevgili Peygamberimize olan vefamız gereği önce onu tanımaya çalışmaktır.
Sonraki yazımızda hayatından çeşitli örneklerle Sevgili Peygamberimizin vefâsını ele alacağımız yazılarda buluşmak üzere, sağlık ve afiyet içinde nice kandiller idrak etmenizi dilerim. Sağlıcakla kalınız efendim.
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay