Dünkü yazımızı bitirirken Rum suresinin 41 ayetinde yer alan, "insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri sebebiyle"; ifadesinden, dünya hayatının önemli bir parçası olan eko-sistemde yaşanan olumsuzlukların asla Allah'ın, ezelde yoktan yaratıp var ettiği eşsiz ve muhteşem sistemden kaynaklanmadığını, bunun insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri işler ve tasarruflardan dolayı gerçekleştiğini anlayabilmekteyiz demiştik. Son olarak sözlerimizi şu soruyla tamamlamıştık. Peki, yapılan-edilen nedir ki, bunlar karada ve denizde ya da daha geniş ifadesiyle tüm evrende "fesât" çıkarmaktadır?
Soruyu cevaplamaya geçmeden önce ayette önemli bir yer tutan "fesat" kavramına açıklık kazandırarak başlamak istiyoruz.
Dilimizde de kullanılan ve aslı Arapça olan "fesat" kelimesi, konuşma dilimizde anlam kaybına uğramış kelimelerden biridir. Zira biz onu genellikle fitne kelimesiyle birlikte -manevi anlamını kast ederek- "fitne-fesat" şeklinde kullanmış ve birçok manaya geldiği halde onun sadece "kötü/kötülük" yönüne vurgu yapmışız. Halbuki bu kelimenin taşıdığı derin ve geniş anlamları, onun Kur'an-ı Kerim'de isim ve fiil olarak toplam 50 yerde geçtiğini tespit edince rahatlıkla anlayabilmek mümkündür. Biz de öyle yapacağız…
KUR'AN'DA GEÇEN FESAT KELİMESİNİN TAŞIDIĞI MANALAR
Biraz önce fesat kelimesinin, gerek isim ve gerekse fiil olarak ayetlerde 50 yerde geçtiğinden bahsetmiştik. Evet, Kur'an-ı Kerim, bize "fesad, müfsid, ifsad" kelimeleriyle bu çok önemli kavramın farkında olmamızı istiyor dersek mübalağa etmiş olmayız. Şunu ifade edelim ki, Kur'an bütünlüğü içinde, bir kavram veya kelimeyi başka ayetlerdeki bilgiler aracılığıyla rahat ve doğru bir şekilde anlamamız mümkündür. Dolayısıyla üzerinde durduğumuz Rum suresinin 40. Ayetindeki "el-fesâd" kelimesini doğru ve isabetli bir şekilde anlamak, diğer ayetlerde bu kelimenin kullanılış maksadını anlamaya çalışmak ile doğrudan alakalıdır. Bir örnekle söylemek istediklerimizi açıklayabiliriz. Birinci örneğimiz, Bakara suresinin 11-12.ayetleri… "Onlara yeryüzünde fesat (bozgunculuk/karışıklık/kaos) çıkarmayın denildiğinde, 'and olsun ki biz sadece ıslah edicileriz (iyilik ve barış isteyen) derler.' Haberiniz olsun! İşte onlar gerçek anlamda müfsidlerdir (bozguncu/kargaşa ve kaos çıkaran) lâkin bunun farkında değillerdir."
Bu ayet, böylesi karakter sahibi olanların hem fesat çıkaranlar hem de kendilerini bunun tam aksi yönde ıslah (düzeltme/düzenleme) işiyle uğraşan kişiler olduklarını söyleyen; bir diğer ifadeyle "hedef saptıran" kişiler olduğunu ifade etmektedir. Ayetten anlıyoruz ki, fesat ilk bakışta "toplumların işlemekte olan huzurlu düzenlerini bozmak, karışıklık çıkarmak, kargaşa ortamı oluşturarak bundan birtakım menfaatler devşirmek" gibi manalara gelmektedir. Böyle kimselerin tam aksi yöndeki söylemleri ise onların aynı zamanda bu kötü fiillerine "yalan" gibi bir başka günahı da kattıklarını ortaya koymaktadır. Etrafınıza baktığınızda bu tip karakterlere rahatlıkla rastlayabilirsiniz. Yalan konuşan, yalan sözleri rahatlıkla tüketen ve yalan bilgileri fütursuzca yayan insanların oluşturduğu fesat ortamının geçtiğimiz süreçte ne kadar büyük fitneler çıkardığını ve ne denli kötü sonuçlar doğuracak kargaşalara sebebiyet verdiğini son olarak yaşanan Ankara/Altındağ ilçesindeki olaylara bakarak anlayabilirsiniz… Bu sabah basında yer alan haberlerin, "yalan"ın bir sosyal terör olarak görülmesi hususunda düzenlemeye tabi tutulacağını okumuşsunuzdur. Hiç tereddütsüz diyebiliriz ki, dinlerin "günah" olarak kabul ettikleri yalanı, sosyal medyadaki rolü sebebiyle bir "büyük günah olarak" görmek ve fesadın ana kaynağı olarak kabul etmedikçe toplumsal anlamda kaos ve karışıklıklardan, taşkınlık ve saldırılardan âzâde olamayız… Şunu da ifade edelim ki, insanın yeryüzünde Allah'a halife kılınacağı yönünde bilgi sahibi olduklarında meleklerin endişelerinden biri de onun "yeryüzünde fesad çıkaracak ve kan dökecek biri" haline gelmesiydi… (Bkz. Bakara, 30) Çünkü bütün kan dökülen çatışmalar, kavgalar, bir fesadın sonucudur…
Son olarak sözlerimize şunları ekleyelim: Ayet üzerine müfessirler tarafından yapılan yorumlardan anlıyoruz ki, en özlü ifadeyle "bozulma" karşılığını verebileceğimiz "el-fesâd" kavramı, hem maddî hem de manevi bozulmaları kapsamaktadır. Dolayısıyla kıtalar üzerinde ve denizlerde; yeryüzünde ve gökyüzünde ortaya çıkan fizik ve tabii anlamda olumsuzluklar/âfetler/felâketler kadar, insanların ahlakında, yaşantısında meydana gelen toplumsal/bireysel/ekonomik anlamdaki kötüye gidişler ve olumsuz değişmeler de "fesat" kavramının kapsamı içine girmektedir. Bu sebeple eski ve çağdaş müfessirler kadim zamanlardan beri bu ayetten yola çıkarak fesat kavramına şu manaları vermişlerdir: Karada ve denizde kasırgaların çıkması ve insanların bu endişeyi taşıyor olması; tarım arazilerinin bitki bitirmez, mahsül vermez duruma gelmesi; tatlı su kaynaklarının kurumaya yüz tutması, tatlı suların tuzlu su haline dönüşmesi; şehirlerde olmakla birlikte kırsal kesimlerde de sosyal nitelikte bozulmaların yaşanması; kıtlıkların baş göstermesi; yangın ve sel gibi felâketlerin ortaya çıkması; ölümlerin çoğalması; geçim sıkıntısının artması, her şeyin bereketinin kaçması… Bütün bunlar, fesadın karşılığı olabilecek olumsuzluklardır.
Kur'an bize bu konuda daha pek çok şeyler söylenebilecek bilgiler sunar. Doğrusu biz de bunları sizlerle paylaşmak isteriz. Yarınki yazımızda buluşmak üzere…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay