29 Temmuz 2021 Perşembe gününden itibaren daha ziyade Akdeniz bölgesi olmak üzere ülkemizin farklı noktalarında çıkan/çıkarılan yangınlar, bugün itibariyle 125 gibi büyük bir sayıya ulaşmış durumda… 117 yangın noktasının kontrol altına alındığı bu büyük felaket, geride kavrulmuş-kül olmuş bir tabiat örtüsü, yumurtalarının üzerinde kendisini siper ederek ateşin kavurduğu bedeniyle telef olmuş hayvanlar, söndürme çalışmalarında ya da alevlerin arasında kalarak hayatını kaybedenlerin yakınlarının gönlünde tarifi imkansız gam ve kederi bıraktı bizlere…
İlk başta mevsim şartlarının yangının çıkmasında bir faktör olabileceği ve insanların bilinçsizce davranışlarının, çıkan bu yangınlarda rol oynayabileceği hususlarını dile getiren yetkililer, sabotaj ihtimalini de zikrediyorlardı. Ancak zaman geçtikçe bu ihtimalin kesinlik kazandığı ve dün akşam saatlerinde yapılan bir açıklama ile bu meş'um işi, zalim ve mel'un terör örgütünün üstlendiği anlaşıldı. Doğrusu, terör örgütlerinin kendilerine paye çıkarmak maksadıyla bazı olayları üstlenmek arzusu bilinmeyen bir şey değil… İsimlerini daha çok duyurmak, insanları huzursuzluk, ümitsizlik ve çaresizlik girdabına itmek, korku ve dehşete düşürmek terör örgütlerinin "asimetrik savaş" denilen kirli ve insanlık dışı yöntemlerinden sadece biri… O sebeple, bu terör örgütlerinin ve özel isimler vererek tanınmayı ve etki alanlarını genişletmeyi istedikleri grupları zikretmek, sadece onların ekmeğine yağ sürmek anlamına geleceği için isimlerini ve savurdukları tehditleri zikretmenin doğru olmadığına inanıyoruz.
GÖRÜNTÜDE YANGINLAR VAR, ARDINDAYSA BİR OPERASYON!..
Sayıları 125'e ulaşan yangınlar, ülkemizi geçen yıl Avustralya'nın yaşadığı felaketin bir benzeri durumla karşı karşıya bıraktı. Daha ilk günden itibaren ilgili bakanların felaket bölgesine intikal ettiği, devletin ilgili kurumlarının, afetlerde görevli ekiplerin ve vatandaşların canla başla söndürme çalışmalarında bulunduğu ortamda –dünyada eşine rastlanmayan bir tavırla- bazı siyasi makamları işgal eden kişilerin sorumsuzluk dolu beyanları zaman içinde yalan ve iftiralara evrilerek algı operasyonlarına dönüştü. Kamuoyu bir taraftan bu devasa felaketin endişe ve üzüntüsünü yaşarken bir taraftan da bu yalan ve iftira içeren söylemlere inanıp-inanmama ikilemini yaşamaya başladı… Devlet yetkilileri, aslında bu iş için elverişsiz uçakların "niçin göreve alınmadığını" sorgulayan ve "yakılan alanların turizme açılacağını" ima ederek algı oluşturmada sınır tanımayan söylemlerin sahipleriyle uğraşmak zorunda kaldı.
Öyle görünüyor ki, terör örgütünün sonradan üstlendiği gerçeğin üstünü örtmek için bunca yalan haber, bunca iftira ve tezvirat bir paravan gibi acı hakikati perdelemişti… İlk günden itibaren eğer bu yangınların, teröristlerin sabotajlarından kaynaklandığı ortaya çıksaydı, mevcut iktidarı eleştirmek ve Türkiye'yi uluslararası kamuoyunda zor ve çaresiz durumda bırakma kozunu elde edemeyecekti bu kötü niyetli kişiler…
Nihayet dün akşam saatlerinde bir başka gelişmeyle karşılaşıldı ve Türkiye'yi, "yardıma muhtaç ve çaresiz" duruma düşüren bir algı operasyonuyla uluslararası yardım çağrıları yapan ve ismi daha önce duyulmayan Global Call tarafından, #HelpTurkey kampanyasının başlatıldığı görüldü. ABD ve BAE orijinli kaynağı belli olmayan hesaplarla Türkiye'nin, yangın krizini atlatamayan ve yönetilemeyen bir ülke olarak algılanması hedeflenen bu teşebbüs de kirli operasyonun bir parçasıdır denilebilir.
Şimdi birkaç ay öncesine dönelim dilerseniz… Aslında bir medya tetikçisi; fakat "gazeteci" kimliğine bürünmüş, yalan, iftira ve manipülatif söylemlerle, ipe sapa gelmez "atak"larla algı oluşturmaya çalışan biri, "Erdoğan'ın iktidar bırakıp gitmesinin ancak bazı olayların yaşanmasıyla mümkün olabileceği"ni sayarken, bunlardan birinin de "büyük yangınlar" olduğunu ifade etmişti, açık ve net cümlelerle…
Evet gün geldi, mevsim şartlarından yangınların çıkmasına müsait iklim oluştu… Hangi tedbir alınırsa alınsın, engel olunması mümkün olamayacak koca coğrafyada, paslı yüreğinde Allah ve ahiret günü hesabına dair inancı olmayan kişi/kişilerin suikastleriyle çıkarılan yangınlar, ortalığı cehenneme çevirdi… Kamuoyu, sorumsuz siyasilerin, tarafgir basın mensuplarının paylaşımlarıyla uğraşırken yangınlar can almaya devam etti ve neticede terör amacına ulaştı…
Eskiden terör kelimesinin kullanımda olmadığı zamanlarda, bundan elli sene önceki çocukluk yıllarımızda "uluslarararası tedhiş örgütü" diye bir kavram vardı. Arapça bir kelime olan "dehşet" korku ve paniğe sebep olan şeylere verilen isim. Tedhiş ise "insanları korkuya ve paniğe, ürküntü ve yılgınlığa düşürmek" anlamları taşıyor. Doğrusu, yapılan algı operasyonlarının da desteğiyle, terör örgütü bunu başarmış görünüyor. Şimdi sormak gerek, bu asimetrik savaşta, bu ülkenin vicdan sahibi bir vatandaşı olarak nerede durmak gerekiyor? Vatanın çimenlerle süslü topraklarını, ağaçlarla yüklü ormanlarını, içindeki yüz binlerce can taşıyan masum varlıkları yakanların; yani ateşin başındakilerin yanında mı? Yoksa, canla başla bu yangını söndürmek ve canını feda etmekten çekinmeyen vatan evlatlarının yanında mı?..
Birileri adına üzülerek ve teessüf ederek diyebiliriz ki, siyaseti bir kenara bırakıp insanlığı gösterecekleri bir sınav daha kaybedilmiştir vesselâm…
Bu günler de bu ağır sınavlar da bir gün geçecek. Topraklar da yeşerecek, ağaçlar da dallanıp budaklanacak… Çiftçi vatandaşlarımız da toprağına, çiftine çubuğuna, kuzularına, hayvanlarına tekrar sahip olacak… Sınavlarla dolu bir dünyada yaşayacağımızı ve her zorluğun ardından bir kolaylık da vereceğini vâd eden Yüce Mevlâ, elbet kolaylığını da verecek… Ama ilahi adalet, zalimleri ne bu dünyada ne de kıyametin koptuğu ve "Hesap Günü" olarak bilinen mahşerde cezasız bırakmayacak elbet… Unutmayalım, eskilerin mânidar bir sözüdür: "Allah imhâl eder ama asla ihmâl etmez!.."