Bir önceki yazımızda, şeytanın "aldatıcı" özelliğine dikkat çekmiş ve bu konuda ayetlere dikkat çekmiştik. Yazımızı, "insanoğlu neden şeytana uyar ve ona mağlup olur?" sorusuyla bitirmiş, cevabını da bir başka yazıya bırakmıştık. İşte bugünkü yazımızda, cevabı biraz uzun olan bu konu üzerinde durmaya çalışacağız.
Öncelikle şunu ifade ederek konuya başlayalım. İnsanı, hamurundaki özellikleri iyi tanıyan, -tabiri câiz ise- onu uzun süre etüd eden şeytan, insanın zaaflarını da çok iyi bilen bir varlıktır. Diğer melekler ve cinlerle birlikte ondan da Hz. Adem'e saygı için eğilmesi istendiğinde onu saygıya değer bulmamış ve bu hususta Allah'ın emrine itaat etmemeyi bile göze almıştı. Bu itaatsizliği sebebiyle Allah Teâlâ onu huzurundan kovmuş, ancak şeytan özür dileyerek affedilmesini talep etmek yerine kendini haklı gösterme çabası içine girmiş ve Hz. Adem'den daha üstün olduğu iddiasında ısrar etmişti… Kısacası, kibir şeytanın bariz vasfı, hatasında ısrar etmek onu vazgeçmediği özelliği, kendisinin Allah katından kovulmasına sebep olarak gördüğü Hz. Adem ise ilk sıradaki düşmanıydı… Düşman olarak bellediği Hz. Adem'i, eşiyle birlikte yaşadıkları cennetten kovdurmak suretiyle intikam almayı başaran şeytan, bu iki insanın zaaflarına yönelerek sadece iki şeyi araç olarak kullanmıştı: Yalan ve aldatmak… İnsanlık tarihi kadar eski olan bu düşmanlık, Kıyamet kopacağı güne kadar devam edecektir… Ancak sadece insanlığın atası olan Hz. Adem ve eşini değil onlardan türeyen tüm insanlığı da aynı şeyle; yalan ve aldatma üzerine kurulu oyunlarla kandırarak yoldan çıkaracaktır…
ŞEYTAN BİR DEĞİL, PEK ÇOKTUR…
İlahi dinlerde, "kötülük kaynağı" oluşu sebebiyle İblis, "Şeytan/Satan" olarak adlandırılmış ve bu kelime ile özdeşleşmiştir. İslam dini, ayet ve hadislerde İblis'ten, düşünce ve amaçlarından, her devirde var olan temsilcilerinden bahsetmekte; insanlardan ve cinlerden de şeytanlarının olduğunu bildirmektedir.
Sözgelimi Kur'an-ı Kerîm, "Şeyâtîne'l-İnsi ve'l-Cinn" ifadesiyle "insanlardan ve cinlerden" olan şeytanların varlığından bahseder bizlere… (Bkz. En'am, 112)
Muavvizetân yani "iki koruyucu sûre"den biri olan en-Nâs suresinde geçen "mine'l-cinneti ve'n nas" ifadesiyle de hem cinlerden hem de insanlardan şeytanlar olduğuna işaret edilerek insanlara vesvese veren şeytanın, hem gözle görülemeyen cinlerden, hem de gözle görülebilen insanlardan olduğu bildirilir...
Hadis-i Şeriflere gelince, pek çok sahabiden bu hususta aktarılan bilgiler, konuya dair açıklayıcı malumat niteliğindedir. İlk olarak Ebû Zerr el-Gıfarî'den (r.a.) aktarılan bir hadisle konuya devam edelim. Şöyle anlatıyor bu değerli sahabi: "Resûlullah'ın (sav) mescidde bulunduğu bir sırada mescide girdim ve varıp yanına oturdum. Resûl-i Ekrem bana dönerek:
"Ey Ebû Zerr, cin ve insan şeytanlarının şerrinden Allah'a sığın!" buyurunca, ben: "Yâ Resûlallah! İnsan şeytanları da mı var?" diye sordum. "Evet!" buyurdu." (Nesaî, İstiaze 48)
Ahmed b. Hanbel'in hadis-i şerifleri bir araya topladığı değerli eseri el-Müsned'de ise yukarıdaki hadiseyi aktaran Hz. Ebû Zerr'in, kendisinin sorusu üzerine Peygamber Efendimiz (sav)'in şu ayeti okuyarak cevap verdiği kaydedilmektedir: "Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar, aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar…" (En'âm, 112).
Ayet-i kerime dikkat çekici şu iki bilgiyi ihtiva etmektedir: Peygamberler bile şeytanın düşmanlığından muaf tutulmamışlardır ve hem insanlardan hem de cinlerden olan bu şeytanlar, insanları aldatmak için yaldızlı sözlerle söylemlerini cazip hale getirirler.
Konuya dair açıklamayı özetleyerek Kur'an Yolu adlı tefsirden aktarmayı uygun görüyoruz:
Allah dileseydi (izin vermezdi ve) o "insan ve cin şeytanlar" düşmanlık yapamaz, aldatıcı ve kandırıcı telkinlerde bulunamazlardı. Allah'ın bunları peygamberlere düşman kılması, bir yandan peygamberlerin güçlükler karşısındaki sabır ve kararlılıklarını ölçmek; bir yandan da her bir ümmete, üstün ideallere ağır meşakkatleri, güçlü direnişleri yenerek ulaşılabileceğini; kişinin değerinin de bu yoldaki azim ve sebatıyla ortaya çıkacağını göstermektir. İlâhî irade dünya hayatını –imanla inkârın, hayırla şerrin– bir çatışma alanı yapmıştır. Hakkı yaşatmak ancak, daima direniş konumunda bulunan bâtılı etkisiz kılmakla mümkün olur. Allah'ın hikmetli yaratışı ve bu yaratmanın bir eseri olan insan aklı ve mantığı uyarınca, peygamberlerle onlara uyanların iman ve amellerinin değer kazanması için böyle bir mücadeleye gerek vardır. Kahramanlık şerefini sadece bir savaştan zaferle çıkanlar hak edebilirler. Dünyada insanın insan olmayandan farkı ve ayrıcalığı da buradadır.
"İnsanların şeytanları", bir diğer ifadeyle insanlardan olan şeytanlar/ insan kılıklı şeytanlar da diyebileceğimiz bu kimseler, bâtılı ve şerri seçmeleri yanında, hakkı temsil eden peygamberlere ve onları izleyenlere karşı da düşmanlık bayrağını açanlardır.
"Cinlerin şeytanları" ise bu mücadelede, insanların şeytanlarına destek olup onlara aldatıcı ve yıkıcı fikirler telkin eden görünmeyen güçlerdir.
Bu ayette üstü örtülü olarak adeta şöyle denilmektedir: "Yâ Muhammed! Düşmanı olan tek peygamber sen değilsin. Biz geçmiş peygamberlere insan ve cin şeytanlarını düşman yaparak onları da sıkıntılardan geçirdik." buyurulmak suretiyle bir bakıma Hz. Peygamber (sav) teselli edilmiştir. Ayrıca "Artık onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak" ifadesi de, 113. âyetin beyanına göre, kalpleri bu şeytanların yaldızlı sözüne kanıp bu sözlerden hoşlanan, işlemekte oldukları fenalıkları devam ettiren inkârcılar için bir tehdit, Resûlullah için de bir teselli anlamı taşımaktadır. (Bkz. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 457-458)
Ortaya çıkan gerçek şudur: Günümüzde de "insan kılıklı ve fakat şeytan tıynetli" birtakım kimselerin yalanlarla, yaldızlı sözlerle kamuoyunu yanıltmak, aldatmak, saptırmak ve yoldan çıkarmak, toplumu isyana sürüklemek, kaos ve kargaşa çıkarmak istediklerine şahit olunmaktadır. İblis ve onun günümüzdeki temsilcilerinin, insanlardan kendilerine "kullanışlı" elemanlar edinecekleri hakikati, tarihte sürekli vâki olduğu gibi günümüzde de vardır, gelecekte de olacaktır. Mümine düşen, dikkatli ve uyanık olmak; şu ezeli parolayı gönlünden ve dilinden düşürmemektir: "Eûzü billâhi mineşeytanirracim." Çünkü insanı, şeytanların şerrinden koruyacak olan ancak Allah'tır!...
Cumanın feyiz ve bereketinin, huzur ve esenliğinin üzerinize olması dileğiyle…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay