Önceki yazımızda gerek İsrâ suresi ve gerekse ezvâc-ı tâhirâttan Hz. Meymûne (r.anhâ) validemizin bize aktardığı " Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Gidebilme imkanı bulunmaması durumunda ise kandillerini yakmak için zeytinyağı, hediye gönderin. Kim bunu yaparsa oraya gitmiş ve orada namaz kılmış gibi olur." emrini ve önemli tavsiyesini ele almıştık.
Hatırlayacağınız üzere hadis-i şerifteki "kandilleri yakmak için kullanılan zeytinyağı"ndan bahsedilmesine dikkat çekmiştik. Bir kez daha vurgulamak gerekir ki, Sevgili Peygamberimizin (sav) gece kadar sürekli ve devamlı; geceleri aydınlatmak için kandiller kadar mübrem ve zorunlu olan kandil yakıtından, yani zeytinyağından bahsetmesi, üzerinde dikkatle durulması gereken bir husustur.
Bu hadis-i şerif, aynı zamanda bir ayet-i celilede işaret edilen noktaya da götürmektedir bizi… "Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve Ahiret Günü'ne iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekât veren ve Allah'tan başkasından korkmayanlar imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır." (Tevbe, 18) ifadeleri, mescitlerin imarının, bir iman ve gönül işi olduğunu; müminin, Allah için yaptığı amellerin mahşer gününde mükâfâtını Allah'tan alacağını; Allah'tan başkasından korkmadan ve çekinmeden bu işi yapacağını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, Mescid-i Aksâ da Allah'ın adının anıldığı, O'na secdeler edildiği; yeryüzündeki en eski ve en mukaddes mabedlerinden biri olmakla bu manada her türlü imar ve korumaya; ilgi ve ihtimama hak sahibi olan bir mesciddir. Çünkü o, aynı zamanda bir hadis-i şerife göre, "Mescid-i Harâm'dan sonra içinde insanların Allah'a ibadet etmeleri amacıyla yapılan en eski ikinci mâbeddir." (Buhârî, "Enbiyâʾ", 10, 40; Müslim, "Mesâcid", 1, 2).
Bugün bizler Kâbe-i Muazzama'ya çevresiyle birlikte "Mescid-i Harâm" dediğimiz gibi, Mescid-i Aksâ'ya da çevresiyle birlikte kadim zamanlardan beri "Harem-i Şerif" denilmektedir. Harem-i Şerif ise kuzeyden 321, güneyden 283, doğusundan 474 ve batısından 490 m. uzunlukta olan ve yer yer 30-40 m. yüksekliğe ulaşan surlarla çevrili bulunan; Mescid-i Aksâ denilince daha ziyade onun resimlerini gördüğümüz sarı kubbeli, "Kubbetü's-Sahre" denilen kutsal makamı da kapsayan bu alan 144 dönümlük bir genişiliğe sahiptir. Zaman içinde özellikle Osmanlılar döneminde bu alanda irili ufaklı birçok tarihi eser inşa edilmiştir. TİKA tarafından desteklenen ve Filistin Uluslararası İlişkiler Çalışmaları Akademik Topluluğu (PASSIA) tarafından 2013 yılında yayımlanan bir kitapçıkta, bu eserlerin 200 adet olduğu bilgisi yer almaktadır. Kısacası "Mescid-i Aksâ", fizikî varlığı, manevî kıymeti ve tarihî-kültürel mirasımız açısından bir Müslüman için son derece ehemmiyet taşıyan bir müstesna değere sahiptir.
VAKİT, MESCİD-İ AKSÂ'YI TANIMAK, SEVMEK VE BENİMSEMEK VAKTİDİR…
Evet, artık vakit Mescid-i Aksâyı da Kudsü Şerif'i de Filistin Diyarını da yeniden ve "işi önemseyerek" tanımak, sevmek ve benimsemek vaktidir. Geçen yazıdaki sözümüzü tekrar edecek olursak, İsrail'in son saldırısı, bundan önceki saldırıları unuttuğumuz içindi… Bu saldırıların tekrarlanmasını istemiyorsak, Mescid-i Aksâ'yı, Kudüs ve Filistin davasını sadece saldırı zamanlarında değil her zaman ve zeminde hatırda tutmak gibi bir vazife duruyor karşımızda… Mescid-i Aksâ'nın kandillerine yağ göndermek için önce gönüllerde sevgi ve ilgi ağaçlarının boy vermesi gerek!.. Bunun da yolu, tanımak, sevmek ve benimsemekten geçiyor…
O halde, önce Mescid-i Aksâ'nın dinler ve İslam tarihindeki yeri ve öneminden; Müslüman için kudsiyyetinden bahseden eserler ilk başvuru kaynağımız olmalı...
Ardından Mescid-i Aksâ'dan bahseden şiirlerle gönüller gıdasını bulmalı, kalp sevgiye doymalı…
Bilgi ve duygu, beraberinde benimsemeyi getirir. Bunun için, Mescid-i Aksâ'nın, Müslüman için inanç, mukaddesat, vefakârlık, İslam dininin bir şiarı ve sembolü olduğu, her mescid gibi onun da imara ve ilgiye muhatap olma hakkının üzerimizde bir vazife ve vecibe olduğunu unutmamalı…
Bugün İslam Dünyasının sayılı birkaç ülke dışında Mescid-i Aksâ, Kudsü Şerif ve Filistin konularındaki üzücü ve düşündürücü ilgisizliğinin altında "benimseme" hususundaki problemler yatmaktadır…
Konuya farklı bakış açılarından devam etmeyi düşünüyoruz. Ancak yeri gelmişken şunu ifade etmek isteriz. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın son saldırıların akabinde sivil toplum kuruluşlarını davet ederek yaptığı istişari toplantılar sonucunda varılan kararlar, yukarıda zikredilen "kutsal" değerlerimizi benimseme ve yeni yetişen nesillere benimsetme adına son derece heyecan verici gelişmeler olarak görülebilir.
Yüce Mevlâmızdan, asırlar boyu bütün mukaddes değerlerine gönülden bağlanan, Hz. Peygamber'e ve Haremeyn-i Şerifeyn'e olduğu gibi; Mescid-i Aksâ'ya, Kudsü Şerif'e ve Filistin topraklarına ihlas ve samimiyetle büyük bir sevgi besleyen aziz ecdâdın torunları olan bizlere aynı şuur ve iradeyi tekrar lûtf eylesin niyazıyla Cuma'nızı tebrik eder, bu mübarek günün feyiz ve bereketinin, üzerinize olmasını dilerim.