Bugün 22 Kasım 2021…
Bundan tam 1389 yıl önce, yine bir 22 Kasım'da, Sevgili Peygamberimizin (SAV), kendisinden sonra hayatta kalan tek kızı Hz. Fatıma (R.ANHA) annemiz, bu fani dünyadan beka âlemine irtihal etmişti…
Bugün 22 Kasım… Sıradan bir sohbahar günü… Hazan mevsimi… Dalından düşen yapraklara şahit olduğumuz günlerden bir gün… Ama tarihler 632 yılının 22 Kasım'ını gösterdiğinde Medine-i Münevvere'de bugün, babasının hasret acısıyla aylardır ağlayıp inleyen, bir mum gibi eriyip tükenen naif bedenindeki can emanetini Rabbine teslim ederek aziz ruhu ebediyyet yurduna göçen Hz. Fatıma'nın (R.ANHA) vefatına şahitlik ettiği gündü…
İşte bugün, bize düşen, yeni bir vefat yıldönümünde Ehl-i Beyt'in incisi, En Sevgili Kul'un en çok sevdiği kızı Hz. Fatıma'yı (R.ANHA) rahmet, hürmet, hasret ve muhabbetle yâd etmektir… Zira Ehl-i Beyt'e vefâ, Peygamber Efendimize vefâ demektir…
Bundan dört yıl önce yine 22 Kasım 2017 tarihinde bu sütunda yayınlanan aynı muhtevalı yazıyı hatırlatmak isteriz (Bkz. Fikriyat 22 Kasım 2017; "Bugün 22 Kasım… En Güzel Gül'ün Goncası'nın Solduğu Gün…")
Bugünkü yazımızda ise Ehl-i Beyt kavramından söz edecek ve Hz. Fatıma (R.ANHA) annemizin bizim için taşıdığı ve taşıması gereken öneme ve değere temas etmeğe çalışacağız.
EHL-İ BEYT NE DEMEKTİR?
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanan İslam Ansiklopedisi'nde muhtevalı bilgiler ihtiva eden bir madde olarak yer alan Ehl-i Beyt, "Ev halkı" anlamına gelmektedir. Ehl-i beyt, evin sahibini, eşini, çocuklarını, torunları ve yakın akrabalarını ifade eder. Aslında tarihte hem kadim dönemlerde hem de İslam öncesi dönemde Arap toplumunda mevcut olan bu ifade, İslam ile birlikte indirilen ayetlerle oluşan kültürde ise sadece "Peygamber Efendimizin (SAV) ailesi ve nesli için" kullanılan bir terim olmuştur…
Biraz önce tarihin kadim dönemlerinde de kullanılan bir ifade olduğundan söz ettik. Evet, Kur'ân-ı Kerîm'de Ehl-i Beyt kelimeleri Hz. İbrahim ve Hz. Musa'nın aileleri için geçmektedir (Bkz.Hûd, 73 ve Kasas, 12). Bizzat Peygamberimizin (SAV) ailesi hakkında ise şu ayetlerde "Yâ Ehle'l-Beyt" diye hitap edildiği görülmektedir:
"… Ey peygamber ailesi! Allah sizi günah kirlerinden arındırmak ve sizi tertemiz yapmak istiyor. Hânelerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmeti dilinizden düşürmeyin. Allah bütün incelikleri ve gizlilikleri bilir, her şeyden haberdardır." (Ahzâb, 33, 34)
Konuyla ilgi kaynaklarda, Peygamber Efendimizin (SAV) de eşlerini ziyareti esnasında her birine, "Allah'ın selâmı üzerinize olsun ey Ehl-i beyt!" diye hitap etmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Denilebilir ki, Allah Teâlâ Peygamberinin ailesiyle yakından ilgilenmiş, onların maddi ve manevi eğitimlerini önemsemiş ve adeta onlar örnekliğinde Ümmet-i Muhammed'in terbiyesini gerçekleştirmek istemiştir. Çünkü en güzel örnek (usve-i hasene) olan Hz. Peygamber (SAV), aile hayatıyla da en güzel örnektir…
Yine Ahzâb suresinin 6. Ayetinde ifade buyrulan "Peygamber, müminlere kendilerinden daha yakın (ve onlara canlarından daha azizdir) Onun eşleri de (ezvâc-ı tâhirat) müminlerin anneleridir." hükmü ile her bir müminin, Peygamberimizin (SAV) eşlerini annesi gibi görmesi, kalbinin onlara karşı her zaman ve her mekanda hürmet hisleriyle dolu olması istenmiştir.
Bu ayetler ve aktarılan hadisler çerçevesinde denilebilir ki, Resul-i Ekrem Efendimizin (SAV) gerek eşleri ve gerekse çocukları; gerek Hz. Ali (RA), Hz. Fatıma ((R.ANHA), Hz. Hasan (RA) ve Hz. Hüseyin (RA) olmak üzere diğer yakın akrabası, Müslümanlar için "Ehl-i Beyt" olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla müminlerin, Son Nebi (SAV) Hazretlerinin bir hatırası olarak, onlara hürmet ve muhabbet duymaları, aynı zamanda Peygamberimize karşı hissettikleri vefâ duygusunun bir ifadesidir…
"BABASININ ANNESİ" HZ. FATIMA…
Allah Teâlâ müminlerden, Peygamberimizin eşlerini "anneleri" kabul etmelerini emrettikten sonraki zamanlarda özellikle Peygamberimizin (SAV) vefatından sonra onunla ilgili hususlarda bilgi edinmek maksadıyla kendilerine başvurup sorular sorduklarında Ashâb-ı Kiram'ın onlara "Yâ Ümmenâ" (Ey annemiz) diye hitap ettiklerini görmekteyiz. Bu hitap ve davranış biçimi İslam kültüründe yerleşmiş ve müminler onlardan bahsederken, Hz. Hatice validemiz, Hz. Aişe annemiz, Ümmü Seleme validemiz… şeklinde söz etmişlerdir.
Peki başlığımıza konu olan husus neyi hatırlatmaktadır bizlere?.. Neden Hz. Fatıma "Babasının Annesi" olarak bilinmektedir?..
Tarihî kaynakları incelediğimizde, aziz ve muhterem; fedâkâr ve vefâkâr eşi Hz. Hatice'nin (R.ANHA) ahirete irtihalinden sonra uzun süre hüzün günleri yaşayan Resul-i Ekrem'in (SAV) bu zaman diliminde en büyük desteğinin Hz. Fatıma (R.ANHA) olduğunu görmekteyiz. Evde kalan tek kızının, babasına bir anne şefkatiyle hizmeti, Mekke müşriklerinin eziyetlerine karşı birlikte göğüs germeye çalışması, Peygamberimizin (SAV) karşılaştığı zorluklarda ona yardımcı olması, Efendimizin (SAV) kendisine "Yâ ümme ebîhâ" diye hitap etmesine vesile olmuştu… Evet, Peygamberimiz (SAV) kendisine "Ey babasının annesi" diye hitap ettiği bu kıymetli evladını çok sevmiş ve sevgisini çeşitli vesilelerle ortaya koymuştu… Yolculuğa çıkarken en son vedalaştığı, dönerken ise en önce uğrayıp hatırını sorduğu kişiydi… Sabahları mescide giderken kapısın tıklattığı; kurbanını keserken gelip başında durmasını öğütlediği kızıydı… Her ziyarete gelişinde ayakta karşılayarak ellerinden tuttuğu, alnından öptüğü; üzerine otursun diye yere hırkasını serdiği değerli evladıydı…
Velhâsıl, sadece "babasının annesi" vasfına sahip olmak bile Hz. Fatıma (R.ANHA) validemizi, bizim de anne bilip, bir anneye duyulan hürmet ve minnet ile sevmemiz gerekir.
1389 yıl önce bugün, beş buçuk aylık hasretinin ardından ruhunu Rabbine teslim edip hasretiyle yandığı babasına ve annesine kavuştu Hz. Fatıma-i Zehrâ…
28 yıllık kısa hayatıyla geride pek çok manidar örnekler bırakan, ilmi, zühd ve takvasıyla, kanaat ve gözü tokluğuyla; ihlas ve samimi kulluğuyla ve nihayet tesettür hususundaki hassasiyetiyle eşsiz bir örnek olan Ehl-i Beyt'in incisine; Anadolu'muzun tabiriyle, "Fatıma Anamıza", Yüce Mevla'mızdan gani gani rahmetler dileriz…
Mehmet Emin Ay