Aile kurumu, neden “kutsal” olarak görülmektedir?
Modern zamanların en büyük problemlerinden birinin, ailede ve bilhassa "aile içi iletişim" özelinde yaşanan problemler olduğunu söylersek mübalağa etmiş olmayız. Sosyologlar, psikologlar, pedagoglar, ilahiyatçılar, iletişim uzmanları ve daha birçok ilgili ya da ilgisiz kişinin konuya dair tavsiyelerinin olmadığı gün geçmiyor dersek de yine abartmış etmiş olmayız…
Peki, ne oldu da "sağlam aile" yapısıyla bilinen milletimiz, boşanmaların, evlilik rakamlarından daha yüksek olduğu zamanlara sahip ve bu acı gerçeğin yaşandığı şehirlere sahne oldu? Ne oldu da toplum, sabah kuşağı programlarında karı-koca, gelin-kaynana ve sair aile fertleri arasında yaşanan ve hiç de iyi örnek olmayan hadiselerin akıbetine dikkat kesilir oldu, her şeyi bir kenara bırakarak?
Aile eğitimini, Ailede Din Eğitimi konusunu, aile-içi iletişim problemleri gibi konuları inceleme ve araştırmakla görevli ve yükümlü bir akademik alan olan Din Eğitimi Bilimi, elbette yaşananlara dair çeşitli araştırmalar ve incelemeler yapmıştır/yapmaktadır. Sonuçlar elde etmiş ve bunları tezler ve raporlar halinde kamuoyu ve bilim dünyasıyla paylaşmıştır.
Hasbelkader bu alanda çalışan biri olarak bugünden itibaren ele almayı ve birkaç yazıyla eğilmeyi düşündüğümüz "Aile" kavramını, farklı yönleriyle ancak çok fazla detaylara girmeden; özellikle konunun, günümüzde ailelerde karşı karşıya kalınan problemlerin çözümüne dair kısmına daha fazla yer vererek incelemeye çalışacağız.
AİLEYİ KUTSAL KILAN NEDİR?
Sosyologlar aile kurumunun kutsal değerleri barındıran bir kurum olduğunu söylerler. Ona tanınan bu ayrıcalık, din sosyologlarının bu yöndeki katkısıyla daha da perçinlenmiş olmaktadır. Ancak inkar edilemez hakikat şudur ki, fertlerin inanıp benimsediği kutsal değerleri varsa, bu kutsal değerler, aile içinde katlanarak varlığını devam ettirmeye ve fertler tarafından bizzat paylaşılarak "yaşanmaya" başlar. Sözgelimi, dinî değerleri olan ve bunları hayatında yaşamaya çalışan kadın ve erkek tarafından kurulan yuva; bir değil, iki kişinin, bizzat yerine getirdikleri ibadetlerin yaşandığı yer hükmüne döner ve böylece ibadetlerin ikiye katlanarak yaşandığı bir mekan haline gelir. İslam ve diğer dinlerin, aile kurumuna önem verdiklerini, ona kutsiyet atfettiklerini ifade etmemiz her ne kadar "mâlumu i'lâm" kabilinden bir ifade olsa da şu soruyu sormak adına bize bir zemin hazırlaması bakımından önemlidir, kanaatindeyiz: Peki herhangi bir dinî inanca sahip olmayan, hayatında kutsal bir değerin varlığını şart görmeyen; herhangi bir inancı benimseme ihtiyacı duymayan fertlerin bir araya gelip yuva kurmaları halinde bu birliktelik onları bir "aile" olmaya muvaffak kılar mı? Bu soruya vereceğimiz cevap "evet" olacaktır.
Hiç şüphesiz geçmişte de günümüzde de kendilerini inançsız (profan, ateist) olarak nitelendiren kişiler ve bunların oluşturdukları ancak adına daha ziyade "birliktelik" dedikleri bir evlilik hayatı, onlar için de söz konusu olabiliyor. Bunlardan bir kısmı kısa süreli beraberlikler olduğu gibi uzun süren ve ölüm sebebiyle yaşanan ayrılıklardan sonra bile etkisini devam ettirebilenlere de rastlanabiliyor… Böylesi evliliklerin uzun süreli olmasının ardında bir tek, ama önemli bir sebep bulunmaktadır: "Birbirlerinin kişilik haklarına saygı duymak ve bunu ilânihâye yaşamak"… Evet, işte bu tek, ama çok önemli unsur, o evliliği, bir kutsal inanca sahip olmak ve bu inancı yaşama şartını yerine getirmeden de sürdürebilme imkanı sunabiliyor eşlere… Bu realitenin, bu var olan hakikatin, gereği gibi anlaşılması, İslam dininin, nikaha hem bir ibadet, hem de kişilik haklarını koruma altına alan bir antlaşma (sözleşme) olarak baktığını; yine nikahın hem dinî hem de hukukî özellikleri birlikte barındıran muhteşem bir sistem sunduğunu, onun hem bu dünya hem de ebedi hayatında Müslüman'a son derece saygın ve değerli bir kimlik kazandırdığını; fakat aynı zamanda büyük bir sorumluluk yüklediğini de görmeyi mümkün kılacaktır.
İslam Peygamberi Hz. Muhammed (SAV) Efendimizin, detaylarına kadar bilinen aile hayatı, Müslümanlar için servet değerindedir. Zira bu alan, Sevgili Peygamberimizin (SAV) ve yakınlarının yaşadıkları aile hayatı hakkında bilgi sahibi olabileceğimiz önemli bilgileri barındırmaktadır. Modern zamanlarda "her şeye sahip" ve fakat "hiçbir şeyle mutlu olmayan" bireylerin psiko-sosyal problemlerinin, bu fertlerin oluşturduğu ailelerde yaşanan sıkıntıların da çözümünde; iyiliksever bir akraba, hürmetkâr bir evlat, kişilik haklarına saygılı ve nezaketli bir eş, şefkatli bir baba, sevecen bir dede olan Hz. Muhammed'in (SAV) bize yol gösterecek sözlerine ve sünnet-i seniyyesine, bugün her zamankinden daha muhtaç olduğumuz söylenebilir.
Konuya devam edeceğimiz yazımızda buluşmak üzere, Cuma gününün feyiz ve bereketinin üzerinize olmasını niyaz ederim.
Prof.Dr. Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Hz. Peygamber’in işaret ettiği mutsuzluk sebepleri (14.01.2023)
- Hz. Peygamber’in dilinden “mutluluk”… (10.01.2023)
- Kur’an’da “Mutluluk” ve “Mutsuzluk” kavramları… (06.01.2023)
- Şans ve talih üzerine… (03.01.2023)
- “Sakın zâlimlere meyletmeyin…” (30.12.2022)
- Hz. İsa (AS) hangi mevsimde dünyaya gelmiştir? (27.12.2022)
- Peygamberimizin son sözleri:“Refîk-i A’lâ”… (23.12.2022)
- Allah!.. O’dur gerçek dost!.. (20.12.2022)