Lafız mana ilişkisi ve hukukta yorum metotları
İslam düşünce tarihinde lafız-mana ilişkisi; felsefe, mantık, Arap dili ve fıkıh usulünün temel tartışma alanlarındandır. Bu minvalde dil bakımından vaz, mantık, mefhum, delalet ve tevil alt başlıkları söz konusu iken, aynı başlıklar mantık ve fıkıh usulü için de söz konusudur. Delâlet ve tevil meselesi, bu tartışmaların bir kısmını teşkil eder. Meseleye İslam düşüncesi açısından baktığımızda vahyin söze büründüğü Kur'an lafızları ile manaların lafza büründüğü hadislerin bu dikotomideki ilişkisi, tartışmanın mihverini oluşturur. İslam düşünce tarihi ve ekolleri çerçevesinde bu konunun kelamî-itikadî, usulî-fıkhî, işarî-tasavvufî yaklaşım farklılıklarında önemli bir rolü olmuştur. Kümülatif olarak bakıldığında sabit ve tamamlanmış kabul edilen dini metinlerin (nasslar) anlamlarının lafızlar vasıtasıyla korunması, değişime uğramadan aktarılması fakat aynı zamanda tarih boyunca yorumlanması meselesi, aslında konunun can alıcı noktasını teşkil eder.
Klasik fıkıh usulündeki temel kabullere göre hüküm, Allah'ın hitabıdır; anlam ve hüküm ancak dilin imkânları dâhilinde temellendirilebilir. Kur'an'ın anlamının öncelikli belirleyicisi dildir. Anlamın ve hükmün tespitinde sünnetin de önemli bir yeri vardır. Fıkıh usulü, anlamların ve hükümlerin dil kuralları ve delillerle buluşturulması ve sistematik bütünlüğün sağlanması işlevini üstlenmiştir. Anlam, dilin imkânları dâhilinde Kur'an'ı oluşturan cümlelerin (ayetlerin) içinde mündemiçtir. Ancak bu belirleme, anlamın salt dilden hareketle belirlenebileceği manasına gelmez. Bu tür koruyucu tedbirlerin amacı düşünceyi dile ve tercihlere hapsetmek değil, dinin aslını muhafaza ederek onu zamana göre yorumlamaya imkân sağlamaktır. Modern dönemde ortaya atılan Kur'an ve sünnetin lafzi istinbat ve delalet yollarına hasredildiği ve nassa kutsiyet atfedildiği gibi iddialar varsayımsal olup ihtiyatla karşılanmalıdır.
Dil bahisleri ile fıkıh usulü arasında yakın ilişki bulunmaktadır. Özellikle Arap dilcilerinin nahiv bilim dalını ortaya koyarken takip ettikleri metotların, fukahanın fıkhi ahkamı tespit ederken takip ettikleri yöntemle benzerlik arz ettiği söylenebilir. Nitekim ilk dönem Arap dilcileri, (nahivciler) ilim dallarını kurarken fukahanın kıyas metodundan yararlanmışlardır. Onlardan bazılarına göre "kıyası inkâr eden nahvi inkâr etmiş olur." Onlara göre de kıyas müspit değil, muzhirdir ve zanni bilgi doğurur. Nitekim nahiv ilminin kurucularından Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî (ö. 175/791) şöyle demiştir: "Ben illet olarak kullandığım şey hakkında zannıma göre bu şey illettir derim. Eğer benimsediğim illette isabet etmiş isem aradığım da budur. Ancak benim bir hükmün illeti olarak kullandığımın dışında daha münasip bir illet bulan olursa onu getirsin." Bu söz Ebû Hanîfe'nin "Biz bilmekteyiz ki bu bir re'ydir. Yapabildiğimiz en iyi re'y budur. Bundan başkasına gücü yetenin de re'yde bulunma hakkı vardır. Bizim de ulaştığımız re'yi alma hakkımız vardır" sözüne benzemektedir.
Hukuk mantığı ve yorumu çerçevesinde lafız mana ilişkisine gelince, bir sözün delaletinin ne olduğu ve bir metnin (özellikle de kanun metninin) nasıl yorumlanacağı (tefsir) hukuk alanında lafız mana ilişkisinin konu edinildiği sorulardır. Hukuk tarihine bakıldığında özellikle kanunlaştırma hareketleri sonrası kanun yorumu ve tefsiri, uygulama alanında önemli hale gelmiştir. Bir hukuk kuralının somut olaylara uygulanması durumunda hâkimin hukuki olay veya sonucun takdiri esnasında örf ve adetler kadar kanunun yorumlanmasının da önemi vardır. Buna ilaveten ikrar, talak, yemin ve vakıf gibi konularda ilgililerin irade beyanlarını yorumlarken ve de muhakeme usul hukukunda tarafların delillerini değerlendirirken beyan analizi esnasında dilin delalet yönü ve kanunun yorumunun oldukça etkisi vardır. Tabidir ki şer'î amelî meselelerin ilgili delillerden hareketle soyut hükümlerinin belirlenmesiyle yetinilmeyip bu hükümlerin hayat olaylarına sağlıklı biçimde uygulanabilmesi için maddî olgu analizleri yapılarak bunlara dayalı teorik esaslar tespit etme yönüne gidilmesi gerekmektedir. Bu konuda Ali Himmet Berki tarafından hazırlanan Hukuk Mantığı ve Tefsir: Kanun ve Mukavelelerin Tanzim ve Tefsirine Ait Kaide ve Asıllar (Ankara 1948) adlı eser kayda değerdir.
Son iki asırda birçok hukuki yorum türü ortaya çıkmıştır. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz. Napolyon sonrası Fransa'da Code Civil'e karşı gelişen yorumlar hukuk yorumundaki farklılıkları göstermesi bakımından manidardır. Bunlar arasında tamamen metne bağlı kalmayı amaçlayan, hatta metne kutsiyet atfederek değişmezliğini iddiaya kadar varan lafzî yorum metodu, manayı tamamen lafza indirgeyen (literal) bir yaklaşımı gösterir. İslam hukukunda zâhirîlerin lafza aşırı bağlı kalma tutumu on asır evvel bir zamanda benzer bir tarihi tecrübe olarak zikredilebilir. Bu minvalde ortaya çıkan mantıkî yorum metodu, kanun maddelerinin iç denetimini, sistematiğini ve birbiriyle ilişkisini inceler. Bu yaklaşım sadece kendi içindeki mantıkî yapıyı dikkate alarak şekle aşırı bağlılığı ve bu sebeple sosyal ihtiyaçları göz ardı etmesi yönüyle eleştirilmiştir. İslam hukuku zaviyesinden bakıldığında nasslar birer kanun maddesi olmadığı için doğrudan İslam hukukunda söz konusu olmamıştır. Ancak klasik literatürde özellikle haber-i vâhid, Medine ehlinin ameli, istihsân, tercih ve nesih gibi konularda olduğu üzere müctehid ve usûlcülerin nasları dâhilî kritiğe tâbî tutarak mantıkî kontrolünü yapmaya yönelik çabaları bu bağlamda değerlendirilebilir. Tarihî yorum metodu, ilk olarak kanunun yapıldığı andaki kanun koyucunun iradesini araştırmayı öğütler. Bu metot İslam hukuku açısından sebeb-i nüzûl ve sebeb-i vürûd konusuna paralel gelir. Gâî yorum metodu, kanun koyucunun kanunu koyarken güttüğü gayenin değil, kanunun uygulanacağı sıradaki şartlar ve ihtiyaçlar karşısında hedeflediği amacın araştırılması ve hükmün ona göre yorumlanması gereğini ileri sürer. İslam hukuku tarafından bakıldığında bu metodun genel manada ictihad, özelde ise kıyasın illet mebhasleriyle yakından ilişkili olduğu söylenebilir. Ayrıca usûlcülerin, nassların sevk amacını araştırırken makâsıt-vesâil (amaçlar-araçlar), ma'kûlü'l-ma'nâ-taabbüdî (illeti akıl yoluyla kavranabilen-illeti kavranamayan), diyânî-kazâî hükümler şeklindeki ayrımlarının bu yorum türüyle yakından ilgisi bulunur. Serbest yorum metodu ise genel itibariyle kanunda uygulanabilir bir hükmün bulunmaması (kanun boşluğu) durumuyla alâkalıdır; kanun metnine aykırı sonuçlar doğursa bile özgürce çözüme varılması gerektiğini savunur. İslam hukuku açısından genel itibariyle akıl-vahiy ilişkisi ve de aklın veya maslahatın naslara tahkimi tartışmalarıyla yakından ilgilidir. Hakkında hüküm bulunmayan alanlarda geçerli sayıldığında ise İslam hukuku bakımından unutularak bir hükmün belirtilmemesi söz konusu olmadığı için, ancak İslam'ın bilinçli susup içtihada bıraktığı alanlar için düşünülebilir.
Bu tür kıyaslamaların kısmen zorlamalar içerebileceği akılda tutulmalıdır. Bununla birlikte özellikle modern hukuk araştırmacılarına bazı ipuçları vermesi öngörüsüyle kanun yorumlama yöntemleri (tefsir metotları) açısından da meseleye atıfta bulunuldu. Yorum yöntemlerinin temel amacının, hukuki ilişkiyi düzenlerken kanun koyucunun beyanının gerçek anlamını tespit olduğu dikkate alındığında, genel kabul gören beş temel yorum yöntemi çerçevesinde İslam hukuk metodolojisindeki anlama usûlünün kısmen bu şekilde değerlendirilmesi mümkündür.
Kaynakça
İbrahim Kâfi Dönmez, "İslâm Hukukunda Müctehidin Naslar Karşısındaki Durumu ile Modern Hukuklarda Hâkimin Kanun Karşısındaki Durumu Arasında Bir Mukayese", MÜİFD, sy. 4 (1986), s. 23-51.
Muhammed Edip Salih, Tefsîru'n-nusûs fi'l-fıkhi'l-İslâmî, Beyrut: el-Mektebü'l-İslâmî, 1984.
http://isamveri.org/pdfdrg/D227723/2014/2014_DONMEZIK4.pdf
Prof. Dr. Murat Şimşek
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Doktrini dogmatik uykudan uyandırmak: Hukuk ve yorum (10.10.2021)
- Mahkemede çelişkili beyan! Bereketzâde’nin “Tenâkuz-ı Fıkhî” adlı eseri… (27.09.2021)
- Eko-Endüstriyel kümeler olarak dünyada helal parklar (12.09.2021)
- Helal park: Malezya örneği (20.08.2021)
- Fıkhi açıdan bazı kripto para sistemleri (11.08.2021)
- Kâtip Çelebi’ye göre matematik bilmeyen fakihin hali (05.07.2021)
- Sünnet ve fıkıh (13.06.2021)
- Helal Deney (Halal Testing) (23.04.2021)