McMaster neden çark etti?
Çiçeği burnundaki ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Herbert Raymond McMaster'dan, Türkiye ile Katar'ın bir şekilde radikal hareketlere maddi ve manevi sponsorluk sağladığı ve bu anlamda ABD ve çıkarlarına ideolojik bir tehdit içerdiği, ters düştüğü yolundaki ifadelerinden caydığı veya bu sözlerini hiç söylememiş kabul ettiğine dair ikinci bir açıklama geldi. Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster ideolojik olarak aşırı hareketlerin Katar ve Türkiye'nin yardımlarıyla serpildiğine, boy attığına dair bir kanaati dillendirmişti. Hatta Türkiye ile Katar'ın Suudi Arabistan'ın yerini aldığını ve onun boşluğunu doldurduğunu varsayıyordu. Nasıl oldu da bu kanaatinden veya tespitlerinden geri adım attı? Yaptığı tespitlerin lüzumsuz veya gerçekdışı olduğunu mu fark etti yoksa bu sözleri üzerinden bir mesaj mı iletti? Alındığına kanaat getirdikten sonra da sözlerinden çark mı etti? Sözlerinin yanlışlığını görerek geri adım attı ise elbette mesele yok. Yanlışından dönmek fazilettir. Nitekim, Namık Kemal bir beytinde maksadımıza tercüman olmuştur; Çeşmi insaf gibi kamile mizan olmaz. Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz. Böyle yaptı ise bize ancak önünde şapka çıkarmak düşer! Bununla birlikte bu seçeneği veya şıkkı sadet dışı buluyorum; bu adamlardan böyle fazilet sadır olmaz. Dolayısıyla bu ihtimalden sarf-ı nazar etmemiz icap eder. Öyleyse adam spontane veya irticali vaziyette yaptığı konuşmasıyla ağzındaki baklayı dışarı çıkarmış ve şuur altını boşaltmıştır. Bununla birlikte mesajı ilettikten sonra meseleyi bu noktada dondurmuştur. Paneldeki konuşması irticali idi. Türkiye ile Katar'a yönelik yaklaşımları henüz bir politikaya dönüşmemiştir. Geri adım atması bunun bir politika olmadığını sadece bir uyarı olduğunu gösterir.
*
Bununla birlikte rahatsız olduklarını dışa vurmuş ve bu rahatsızlıklarını satır aralarına gizlediği bir mesajla aksettirmiş, iletmiştir. Peki! Neden rahatsızlar? Bunun cevabını da bir yazısında genel olarak Cihad el Hazin dile getiriyor (http://www.alhayat.com/Opinion/Jihad-El-Khazen/26020715). İhvan'ı günahı kadar sevmediğini; hiç hazzetmediğini ve ulusalcı rejimler çizgisinde olduğunu her fırsatta teyit eden, dile getiren Cihad el Hazin bununla birlikte ABD'de bir genelleme eğilimi bulunduğuna işaret etmekte ve bunun altını çizmektedir. İslami camiada kimin Kudüs ilgisi varsa bu çevrelerce muhakkak ki İhvan ile bağlantılı sayılmaktadır. Bu açıdan Amerikan Evanjelik kamuoyunda İhvan Kudüs meselesinden dolayı ideolojik olarak düşman eksen olarak tanımlanmaktadır. Bu yolla ABD ile İsrail Kudüs meselesini bir İhvan meselesine veya bir İhvan ideolojisi mesabesine indirgemek istemektedir. Esasında geçmişte Araplar bunu yaparak Filistin davasını sahipsiz bırakmışlardır. Küçük omuzlara büyük dava yüklemişlerdir. Halbuki, Kudüs meselesi veya davası bloklar mücadelesi veya davasıdır. Bunu geniş blok, kesimler yerine dar dairede Araplara mal etmek ve onun da ötesinde Filistinlilere veya liderlerine mal etmek davayı sahipsiz bırakmaktır. Onlara, altından kalkamayacakları yük yüklemektir. Meseleyi İhvan'a hasretmek meseleyi paranteze almanın, bloke etmenin en kestirme yoludur.
*
Cihad el Hazin'e göre bu açıdan Amerikan kamuoyunda Filistin veya Kudüs meselesiyle ilgilenen herkes 'İhvancı' olarak damgalanmaktadır. Bu algıya göre, İhvancılar Kudüs konusunda Amerikan adımlarını boşa çıkarmaya yeltenmektedirler. İsrail de Filistin davasını itibarsızlaştırmak için sürekli olarak el Hac Emin el Hasieyni ve onun Hitler ile münasebetlerine gönderme yapar, atıfta bulunurdu. Halbuki, Filistin davasının seyri ve tarihçesi ne El Hac Emin el Hüseyni veya Arafat ile başlamış ne de onlarla sona erecektir. Onlar olsa olsa maratonda ancak bir kilometre taşı olabilirler. Yahudi oryantalistler Filistin davasını/Aksa meselesini hamisiz ve destekten mahrum bırakmak için ya onu Emevilere ya da çağdaş bazı liderlere mal ederler. Bu yolla külli bir dava olduğunu unutturmaya, küllemeye çalışırlar. Karşı cephe ne kadar küçülürse o kadar işlerine gelir, rahat ederler. Şimdi de Kudüs davasının gerisinde İhvan ideolojisinin yattığı algısı uyandırılmaya çalışılmaktadır. Trump'ın Kudüs'le ilgili açıklamasına en güçlü itiraz, mukabele İstanbul Açıklamasıyla gelmiştir. Trump kararından ve açıklamasından önce Arap sokaklarını teskin etme vazifesini Sisi, MbS (Muhammed bin Selman) gibilerine tevdi etmişti. Nitekim Trump cephesine göre tek çatlak ses sadece İstanbul'dan yükseldi. O halde Amerikan çıkarlarını İhvan ekseni tehdit ediyor! Bu açıdan da McMaster sarahaten söylemese de Türkiye ile Katar'ın İhvan ideolojisinin sponsorları ilan etmiştir.
İhvan üzerinden mücadeleyi dar alana hapsetmek en akıllıca yoldur. Onlar da bunu yapmaya çalışıyorlar. Halbuki, Kudüs davası ne münhasıran Arapların, ne Filistinlilerin ne de salt İhvan'ın bir davasıdır. Onlar olsa olsa bu yolda nefer olabilirler. İhvan ideolojisinin sponsorlarından bahsedenler yıkım ideolojisi olan Siyonizmin hizmetindeler; hamisi hatta neferi olurlar!
Bu anlamda Siyonizm ile Trump idaresi sarmalı İslam ümmetinin ideolojik düşmanıdır.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.