Ya çıksın, ya atılsın!
Donald Trump döneminde ABD giderek küstahlaşıyor. Küstahlık katsayısını artırıyor. Aptallığına bir de küstahlığı eklendi. Güvenlik Konseyi'nde Mısır'ın sunduğu karar tasarısını 14/1 nispetinde veto ettiği yetmiyormuş gibi 21 Aralık tarihinde (2017) BM Genel Kurulunda Türkiye ve Yemen'in talebiyle birlikte konunun yeniden gündeme getirilmesini hazmedemedi ve Türkiye ile Yemen'in tasarısı lehinde oy kullanacakları fişleyeceğini duyurdu, markaja aldı ve tehdit ediyor. İslam dünyasının üzerinden ölü toprağının kalkmasını istemiyor. Bu gidişle Netanyahu'ya hediye ettiği Krismas hediyesi cılk çıkacak!
İsrail'in kurulması aşamasında da aynı oyunlar tekrarlanmış; şantaj ve tehditle küçük ülkelerin iradeleri çelinmiş, oyları zimmete geçirilmişti. Bağımsız kararları müsadere edilmiş ve İsrail lehine devşirilmişti. Şimdi de Trump'ın BM'deki temsilcisi ya da doğru ifadesiyle diplomat tetikçisi Nikki Haley, Başkanın meseleyle şahsi düzeyde ilgilendiğini ve lehte oy kullanacakları tarassut ettiğini ve affetmeyeceğini söylemektedir. Adeta İslam alemine 'big brother' raconu kesiyorlar. Böylece Güvenlik Konseyi'nden sonra 193 üyenin bulunduğu Genel Kurul faaliyetlerini de atıl bırakmak ve işlevsiz hale getirmek istiyorlar. Oylama öncesinde tehdit ve şantaj gırla gitmektedir. Böylece Amerikalıların çirkin yüzlerine bir kez daha tanık olduk. Nikki Haley küstahça kimseden kendileri gibi hareket ederek elçiliklerini Kudüs'e nakletmesini beklemediklerini ama bunu kendiliklerinden yaparlarsa da iyi olacağını söylemiştir. Şifreli olarak 'biz gidiyoruz siz arkadan gelin' mesajı veriyor. Eylem de, ona eşlik eden üslup da yanlış. Bu tutum, tavır ve kararıyla birlikte ABD giderek yalnızlaşıyor ve dünyadan tecrit oluyor. Gelmiş geçmiş Amerikan yönetimleri dünyayı Müslümanlardan arınmış veya İslami iradeden yoksun gül bahçesi yapmaya azimliydiler. Bu açıdan Müslümanlardan susmalarını bekliyorlar. Olmayınca da BM Genel Kurulunda olduğu gibi seslerini boğmak ve kesmek istiyorlar.
*
Türkiye'nin sunmuş olduğu tasarıda Trump'ın almış olduğu elçiliği Kudüs'e taşıma kararı kınanıyor ve ötesinde Filistinlilerin kendi geleceklerini/kaderlerini tayin etme hakkına sahip oldukları vurgulanıyor. Oylama buna dair olacak. Trump ve idaresi ise bundan gocunuyor. Dünyayı ipoteği altında tutmak istiyor. BM Temsilcileri Nikki Haley de bu aşamada küstahlığa tüy dikti. Trump'ın kararından sonra İslam dünyasından beklenen tepkilerin gelmediğine dikkat çeken bir ifade kullanmıştı: "Zannettim ki gök kubbe başımıza yıkılacaktı ama hiçbir şey olmadı…" Bu Golda Meir'in Mescid-i Aksa'nın kundaklanmasının ertesinde 21 Ağustos 1969 tarihi ve akabinde söylediklerini çağrıştırıyor, hatırlatıyor. 21 Ağustos 1969 tarihinde Avustralyalı fanatik Evanjelik Michael Dennis Rohan Mescid-i Aksa'yı kundaklar, bunun sonucu Salahaddin Minberi alev alır ve kül olur. Rohan Churc of God Kilisesine bağlı dindar bir fanatiktir. Kundakçı kendince bu eylemiyle birlikte Mesih'in gelişini hızlandırmak istemektedir. Dönemin Başbakanı Golda Meir telaşlanır ve Müslümanların tepkisinden ürker, çekinir. Lakin korktuğu başına gelmez. Birinci gün basın önünde yüz hatları asık ve çehresi yere düşmüştür. İkinci gün ise rahattır ve gülümsemektedir. Tepkisini şöyle ifade eder: " Eylemin gecesinde sabaha kadar uyuyamadım. Zannediyordum ki, Müslümanlar dört koldan İsrail'e akın edecekler. Korkularım boş çıktı…" Rohan'ın izinden giden küresel kundakçı Trump'ın BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley de Golda Meir'e özenerek ondan tam 48 yıl sonra aynı dili kullanacaktır:" Gök kubbenin başımıza yıkılacağını zannettik ama dert etmemize değmezmiş." Trump Rohan'ı izliyor, taklit ediyor; Nikki Haley de Golda Meir'i. Ama şimdi Müslümanların ilgisinden telaşa düşüyor ve rahatsız oluyorlar. Şeytan azapta gerek.
*
Onların bu pervasız, nobran üslubu her yerde ve zeminde geçerli. UNESCO'da da İsrail aleyhine, Kudüs lehine bazı kararlar alınınca efelenmeye başlamışlar ve muhalif üyeleri yalvaran varmış gibi UNESCO çatısını terk etmekle tehdit etmişlerdi. Keşke dediklerini yapsalar da koca kuruma gölge düşürmeseler. İnsan istenmediği yerde durmaz ya da beğenmiyorsa çekip gider. Bunlarda ikisi de yok. Çekip gitmek yerine tüy dikiyorlar; arsızca ve pişkin bir tutumla beğenmedikleri mekanı içindekilerle birlikte esir/rehin alıyorlar. Gel diyorsun gelmiyor; git diyorsun gitmiyor. Püsküllü bela. Dünyanın bu beladan kurtulmak için yapacağı bir şey var. Ya çekilmeye zorlamak ya da kovmak. Olmuyorsa bulundukları yeri boykot etmek. Yani ya çıksın, ya atılsın.
Denildiği gibi artık ABD için deniz bitti. İsrail ile birlikte yalnızlık girdabına sürükleniyor. Boğulması yakındır. Onların yalnızlıkları değerli de değil, değersiz bir yalnızlıktır.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- McMaster neden çark etti? (18.12.2017)
- İdeolojik düşman! (16.12.2017)
- ‘Keşke İsrail askeri olsaydım’ (13.12.2017)
- Evanjelizm çağı! (11.12.2017)
- Kundakçı ve haydut (08.12.2017)
- İsrail’in Osmanlı takıntısı (05.12.2017)
- Yemen ve Mısır’da benzer senaryolar (04.12.2017)
- Turgut ama Özal değil Sunalp (01.12.2017)