Musul-Kuveyt koridoru
Irak'ın durumundan ve geleceğinden umut kesen Musullular Türkiye'ye bağlanmanın çarelerini arıyorlar. Bu hususta kuvveden fiile çıkmış bir durum yok ama halk kesimleri arasında bir arayış, eğilim beliriyor ve öne çıkıyor. Bu eğilimi besleyen hususlardan birisi Türkiye'nin Suriye'de artan etkinliği. Musullular 'Halep'te pişer veya komşuda pişer bize de düşer' diyorlar. Musul geçmişte Misak-ı Milli sınırları arasında yer alıyor, kalıyordu. Irak'ın üç önemli şehrinden birisiydi. 2003 yılı Amerikan işgali ve ardından da muvazaalı Şii zümrelerin iktidara gelmesiyle Irak anlamını kaybetti. 1991 yılında Özal, Musul meselesiyle yakından ilgilenmişti. Oysa ki, Batılıların gizli bir vetosu vardı. Belki de o zaman için bunlar tek yanlı arzulardı. Lakin şimdi ise Musul halkı çaresiz bir biçimde Türkiye'ye bağlanmanın yollarını arıyor. Türkiye'den medet umuyor. Türkiye'nin Afrin, İdlip gibi Suriye topraklarında etkin olması Musulluların bağlanma umudunu yeşertmiştir. Esasında Basra Musul'un yerinde olsa o da aynısını yapar, Türkiye'ye bağlanmanın yollarını arardı. Mesafe uzak olduğundan dolayı şimdilik bu şansa en yakın konumda olan Musul'dur. Neden Musullular Irak yerine Türkiye'ye bağlanmayı yeğliyorlar veya tercih ediyorlar? 2014, 9 Haziran tarihinden önce Musul Valisi olan Esil Nuceyfi Musul'un cezalandırıldığını ve duble mağdur edildiğini söylüyor. Bağdat ortak şehir, Basra ise zamanla Şiileşmiş bir şehir ise Musul da adeta Irak'taki Sünniliğin merkezidir. Hafız Esat nasıl Hama'yı mahvetmiş ise İran destekli Iraklı Şiiler de Musul'u mahvettiler. Saddam'ın devrilmesiyle Sünni kitleler ve yapılar büyük bir mağduriyet yaşadılar. Musul üzerinden IŞİD'in yükselişiyle birlikte Sünniler ikinci kez mağdur oldular. IŞİD ile Haşd-ı Şabi kıskacında kaldılar. Böylece Şii Irak'a yabancılaşma süreci başladı. Özellikle de Haşd-i Şabi'nin kurulması ve Sünni bölgelerde cirit atması, kontrolsüz hareketleri, mezalim irtikap etmesi Sünnileri yeni Irak'a veya Şii Irak'a yabancılaştırmıştır. Esil Nuceyfi yeni yılda projeler ve yıkılmış şehrin ayağa kaldırılması için tahsis edilen para miktarının 130 milyon doları geçmediğini ifade etmektedir. Devede kulak! Paralar Bağdat'ta Yeşil Hatta yolsuzlara ve yolsuzluğa gidiyor. Musullular ne yapsalar olmuyor dolayısıyla son çare olarak Irak ile ilişkileri keserek Türkiye ile siftah yapmak istiyorlar. Bununla birlikte bu ilgiden Türkiye'nin haberi olduğu söylenemez.
Navaf Abbasi isimli yazar (Mosul Foundation Facebook/29 Eylül) ilk elden Musul ahalisine ikinci kademede ise Arap ve Sünni kitlelere dayanan bir halk hareketinin hayata geçirilmesinin ardından da BM şemsiyesi altında Kosova ve Doğu Timor da yapıldığı gibi şehirlerinin geleceği için bir plebisit yapılmasını teklif ediyor. Burada Navaf Abbasi iki şıklı bin seçenek teklif ediyor. Ya Musul'un bağımsızlığını kazanması ya da Türkiye'ye geri dönmesi, bağlanması. Bizim tabirimizle Misak-ı Milli sınırları içine geri dönmek. Maalesef Irak giderek başarısız bir devlet statüsüne doğru yuvarlanıyor. Bu durumda halkın önünde de ayrılıktan veya Türkiye'yle bağlanmaktan başka pek fazla seçenek kalmıyor. Ninova Irak çatısı altında kalacaksa bile, Kürdistan bölgesi gibi geniş yetkilerle donatılmasını istiyorlar. Aksi taktirde, Harun Reşid'in tahtında oturan bir Şii'den kendilerine ve Sünnilere bir hayır gelmeyeceğini ifade etmektedirler. Adil Abdulmehdi başbakanlığında yeni bir hükümetin çatısı şekillenirken Sünniler giderek Şii karakterli hale gelen Irak'a yabancılaşıyorlar. Kürtlerden sonra onlar da geniş yetkilerle donatılmış bir Sünni bölgesi istiyorlar ya da geçmişe dönerek, Türkiye'ye bağlanma seçeneğini etüt ediyorlar. Türkiye ne düşünür bilemeyiz ama böyle bir eğilimin varlığından haberdar olması yerinde olur.
Komşularının baskılarından yılan Kuveyt de Türkiye ile nefes almaya çalışıyor. Katar'daki gibi bu ülkede de bir Türk askeri üssünün kurulması konuşulurken bunun ciddi nedenleri olduğunu göz ardı edemeyiz. Kuveyt üçlü bir kıskaç altında. Bir tarafta Saddam döneminden kalma gözünü Kuveyt'e diken bazı Iraklılar var. Bunun dışında İran'ın gözü de bu petrol zengini ülkede. 1925 yılında Ahvaz veya Arabistan'ın Rıza Şah tarafından İngilizlerin yardımıyla İran'a katılması gibi İran bir gün Pers Körfezi dediği Basra Körfezi'nin bu küçük ama zengin ülkesini de topraklarına katmak ve yutmak niyetinde. Şimdi bir de buna Suudi Arabistan eklendi. Daha doğrusu pervasız Veliaht Prens Muhammed Bin Selman, Saddam gibi davranarak Kuveyt yönetimine ihtilaflı petrol bölgesi için gözdağı verdi. Rumeyla bölgesi gibi iki ülke sınırları arasında kalan ihtilaflı petrol bölgeleri konusunda Muhammed Bin Selman kısa ziyaretinde Kuveytlileri rahatsız etti. Şimdi Saddam Hüseyin'in karaltısını Muhammed Bin Selman'da görüyorlar. Cemal Kaşıkçı hadisesinden evvel gerçekleşen Muhammed Bin Selman'ın kısa Kuveyt ziyareti gergin bir havada geçti. Suudi Arabistan Kuveyt'i Bahreyn gibi uydu yapmanın yollarını arıyor. Bu ülke de direniyor. 2017 yılında Amerikalılar yeşil ışık yakmış olsaydı belki de Muhammed Bin Selman ile Muhammed Bin Zayed Katar'ı işgal edeceklerdi. Elbette burada Türkiye'nin askeri üslerinin bulunması da caydırıcı bir rol oynamıştır. Şimdi Kuveyt de Katar gibi işgal endişesiyle yaşıyor. Suudi Arabistan'ın bu niyetlerine mukabil Kuveyt Türkiye gibi dengeleyici ülkeler arayışında. Lübnanlı araştırmacı Ali Murad Kuveytlilerin Suud işgalinden korktuklarını ve Trump'ın işgal konusunda baba Bush'un Saddam'a verdiği gibi bu sefer de Muhammed Bin Selman'a açık çek vermesinden ürktüklerini kayda geçirmiştir ( https://www.tehrantimes.com/news/428991/Khashoggi-scandal-Insult-to-wisdom-of-the-entire-world )
Musullu Sünniler Şiilerin hegemonyasından ve mezaliminden Türkiye'ye sığınırken Kuveytliler de Suudi Arabistan'ın abanması ihtimaline karşı Türkiye ile ilişkileri sıkı tutmak, güçlendirmek istiyorlar. Belki de Cemal Kaşıkçı olayı araya girmeseydi Kuveyt, ABD-Suudi Arabistan ikilisine karşı Çin-Türkiye ikilisinin dostluğunu veya himayesini arayacaktı. Cemal Kaşıkçı olayının tahmin edilemez akisleri, etkileri oldu. Söz gelimi belki Asrın pazarlığı meselesini öteledi, keza Muhammed Bin Selman'ın Kuveyt karşısında da elini ve kartlarını zayıflattı.
İstemeden de olsa önümüzde bir Musul-Kuveyt hattı, koridoru belirdi.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İsrail realitesini tanımak! (28.10.2018)
- İsrail’in İran köprüleri (27.10.2018)
- Riyad ile Ankara’nın Salı karşılaşması (25.10.2018)
- Müzakereci (23.10.2018)
- Karınca incitmez karakter (22.10.2018)
- ‘El’ane kad hashase’l hak!’ (21.10.2018)
- İstismarcılar ile şamatacılar (19.10.2018)
- Pompeo neyin peşinde? (17.10.2018)