Babasının tosunu ya da veliahdı Muhammed Bin Selman gazeteci ve yazar Cemal Kaşıkçı arasında bir mukayese yapıldığında karşımıza iki farklı insan tipi çıkmaktadır. Bunlar arasında pek de ortak payda bulmak mümkün değil. Adem'in iki çocuğuna benziyorlar. Birisi Habil diğeri de Kabil. Cemal Kaşıkçı gurbet ellerde ülkesini ve güzel günlerini düşünse ve yad etse de esasında pek de muhalefet yanlısı değildi. Muhalif olduğu varsayılsa bile zoraki ve mahcup bir muhalifti. Nitekim Londra'daki son kahvaltına buluştukları Middle East Eye Editörü David Hearst onun bu mahcup hallerine tanıklık ediyor. 'Galiba gripti ve yanıma bu yüzden fazla sokulmuyor ve ağzını benden uzak tutuyordu' diyor. Rejimi yıkmak yerine ıslah etmeyi düşlüyordu. Onun kamusunda profesyonel muhalefet bulunmuyordu. Daha doğrusu rejimi yıkmak yerine davranışlarını düzeltmeyi hedefliyordu. Rejiminin ıslahının daha uygun olacağını aksi halde felaketin kaçınılmaz olacağını düşünüyordu. Kısaca Cemal Kaşıkçı'nın düşünce tarzı olması gerektiği gibi yıkıcı değil yapıcıydı. Yapıcılığı esas almaktadır. Bununla birlikte Muhammed Bin Selman ilk günden itibaren çağımızın Kabil'leri gibi yani Hazreti Adem'in taşkın ve uçarı oğlu gibi hareket ediyor. Hatta Putin ile ortak iki lakabı bulunuyor. Bunlardan birisi ayı diğeri de Hazreti Adem'in haşarı oğlu Kabil olma durumudur. Gücü ölçüsüz ve kanunsuz olarak kullanmaya yatkın bir tabiatta ve pozisyondadır. Bu nedenle de başına buyruk hareket ediyor. Newsweek dergisine yaptığı değerlendirmede ve post mortem (ölüm sonrası) bir biçimde yayınlanan konuşmasında Cemal Kaşıkçı Muhammed Bin Selman'ın bedevi atalarının (he is an old-fashinod tribal leader) izinden yürüdüğünü söylüyor (https://www.newsweek.com/jamal-khashoggi-secret-interview-saudi-murder-prince-mbs-islam-america-1178489 ). Eski tarz bedevi liderlerini hatırlatıyor veya onlara özeniyor. Kerpiç evlerin değil (meder), kıl çadırların (veber) varisi. Bunun anlamı şudur: Suudi Arabistan'da Kral Abdullah dönemine kadar esasında kararlar ortaklaşa ve birlikte alınıyordu. Çoğulcu olmasa bile çok yapılı bir sistem vardı. Muhammed Bin Selman ise daha koyu bir istibdada yöneliyor. Dinden diyanetten taviz veriyor ama kendi otoritesinden asla taviz vermeye yanaşmıyor. Bir de hadis deyimiyle 'labisu sevbi'z zur/ kazip ve yalancı elbise giymiş biri olarak' yetkileri tekelde topluyor. Çoğulculuğa kapalı, tek adam rejimine oynuyor. Muhammed Bin Selman'ın karşıt modeli olan Cemal Kaşıkçı'ya göre Veliaht Prens kesinlikle reformcu veya ıslahçı birisi değil. Bunun izahı basittir. Reform ve ıslah, kendini gemlemek, otoriter eğilimlerine set çekmek, iktidarını sınırlandırmak anlamına gelir. Muhammed Bin Selman ise kesinlikle tersini yapıyor. Bu itibarla kadınların araç kullanması, sinemaların açılması (geçmişte Vehhabiler İhvan'ı sinemaya cevaz ve geçit vermekle suçlamışlardı, oysa ki şimdi MBS İhvan'ın yaptığını yaptığı halde yine can düşmanları), kadınların sinemaya veya spor müsabakalarını izlemeleri, gitmeleri gibi yenilikler hükümet etme veya iktidar tarzıyla ilgili değil kısmen yaşam tarzıyla alakalı ve hayat tarzını Batılılaşmaya açmakla alakalıdır. Göz boyama veya makyaj kabilindendir. Siyasi sistem olduğu gibi belki de daha koyulaşarak kalacaktır. Bu itibarla Dennis Rose gibi kimi Yahudi çevreler Muhammed Bin Selman'ı Suudi Arabistan'ın Mustafa Kemal'i olarak tanımlamışlardır. Bizde ise farklı refleksler var. Sözgelimi Emin Çölaşan gibiler çöl bedevisi söylemiyle Muhammed Bin Selman'a yükleniyorlar. Bununla birlikte bu hususta Dennis Rose'un benzetmesini unutuyorlar. Rahmi Turan ise daha da ileriye giderek "Batı, Kral Selman'a neden kızıyor?' başlıklı yazısında Muhammed Bin Selman'ın icraatlarından veya yaptıklarından İslam'ı sorumlu tutuyor! Pes doğrusu! Rahmi Turan batılıları anlamıyor ama zincirleme olarak ben de kendisini anlamakta zorlanıyorum! Sahi Muhammed Bin Selman'a ne diye kızıyor?
Muhammed Bin Selman'ın ilginç lakapları var. Suudi Arabistan'ın Mustafa Kemal'i olarak anılmasının yanında İskender olarak da tavsif ediliyor. Belki de bunu gençliğinden, buyurganlığından ve atılganlığından dolayı diyorlar. Ama hükümet etme ve yönetme tarzı açısından gecikmeli Körfez İttihatçılarını hatırlatıyor. Cemal Kaşıkçı Muhammed Bin Selman'dan akil adamlara ve elitlere kulak vermesini isterken Muhammed Bin Selman'ın çevresinde danışman olarak sadece Türki Al-i Şeyh ile Suud el Kahtani bulunmaktadır veya onlarla yetinmektedir. Bu ikisi Muhammed Bin Selman'ın sırdaşları sayılıyor. Hunharca öldürülmesinden veya ortadan kaldırılmasından sonra hakkında bir değerlendirme girişiyle birlikte önceden gerçekleştirdiği mülakatı yayınlayan Rula Jebrael, Cemal Kaşıkçı'nın karakteri hakkında 'Jamal was calm' ifadesini kullanıyor. Bununla onun sakin tabiatlı birisi olduğuna işaret etmektedir. Dostu İngiliz tarihçi Robert Lacey de onun karınca incitmeyecek karakterde birisi olduğuna tanıklık etmektedir. Bu mühim bir tanıklıktır. Muhammed Bin Selman ise mütehevvir- pervasız asık çehreli abus bir karakter olmasına rağmen karşı karakteri temsil eden Cemal Kaşıkçı güleç yüz, içtenlikli, sevecen bir çehre taşıyor ve insan tatlısı bir karakter arz ediyordu. Tekellüfsüz bir duruşu vardı. Bu açıdan bazı İslamcı fikirlerine katılmasalar bile Batılılar Cemal Kaşıkçı'ya saygı göstermişlerdir. Onda kendilerinden bir parça buluyorlardı. Şurada burada kümelenmiş birçok Suudi Arabistanlı muhalif var ama hiçbiri Cemal Kaşıkçı'nın etkisini gösteremiyor. Onun gibi gönüllerde taht kuramadı. Bunun temel nedenlerinden birisi insani değerlere hitap etmesi ve Batı'nın idrakine yol bulmasıdır. Madavi Reşid veya Saad el Fakih ve Muhammed Masari gibi nice Batı'yı mesken tutmuş muhalifler var. Ama itici olmasalar bile Cemal Kaşıkçı kadar da çekici değiller. Bunun altını çizmek gerekir. Kaşıkçı üç nedenden dolayı hedef olmuş olabilir. Bu nedenlerden birisi Batı'nın idrakine yol bulması ve hitap etmesidir. Hiçbir Batılı kendisine bigane kalamadı. Onda kendinden insani bir parça buldular. İkincisi, Muhammed Bin Selman'ın yerleştirmek istediği imajı yerle bir etti. Onun kurmak istediği imajı Cemal Kaşıkçı yıktı. Ötesinde Yemen Savaşı, Lübnan Başbakanı Saad Hariri'yi alıkoyması gibi olaylar da imaj aşınmasına neden olmuştu Cemal Kaşıkçı tuzu biberi oldu. Bunları iyi teorize etti ve anlaşılmasına vesile oldu. Bu da onu hedef haline getirdi. Tasfiyesine götüren nedenlerden üçüncüsü de Die Welt gazetesine konuşan Abdulasım el Difravi'nin de belirttiği gibi, Kaşıkçı'nın rejimin çocuğu olması ve ülkesi hakkında çok şey bilmesi ve bunları peyderpey yorum halinde basın organları ve ötesinde kamuoyu ile paylaşmasıdır. Cemal Kaşıkçı Suudi Arabistan rejiminin kara kutusuydu.
Muhammed Bin Selman bedevi ruhu taşırken Cemal Kaşıkçı kıskanılması gereken medeni bir portre çiziyordu. Belki Muhammed Bin Selman'ın bedeviliğini en güzel bir şekilde ifade eden lakaplarından birisi halkın yakıştırdığı 'ed Dub ed Daşir (dacir)' lakabıdır. Yani burnunun dikine giden şaşkın ayı. Biz de şaşkın ördek lakabı ünlüdür. Genellikle Ruslar ayı ile anılırlar. İstisnai bir biçimde Araplar da Muhammed Bin Selman'ı şaşkın ayı lakabıyla anıyorlar. Batı'nın terörü kullanması gibi Cemal Kaşıkçı Suudi Arabistan rejiminin de aşırı/aşırılık kavramını ve literatürünü hasımlarını veya muhaliflerini damgalamak ve itibarsızlaştırmak için kullandığının altını çiziyor.
Arkasından dostlarının anlattıklarına göre Türkiye'ye yerleştikten sonra yeni bir hayat kurmayı tasarlıyormuş. Muhammed Bin Selman kendi kriterlerine göre ülkede yeni bir rejim inşa etmeye hazırlanırken Cemal Kaşıkçı da nişanlısı Hatice Cengiz ile birlikte İstanbul'da yeni bir hayat kurmayı planlıyordu. İki plan birbiriyle çatıştı. Muhammed Bin Selman'ın yakın çevresi Cemal Kaşıkçı'nın tasarladığı yeni hayatı mahvetti. Belki de bilmeden prematüre rejimini de inşa etmeden berhava ettiler. Cemal Kaşıkçı'nın ortadan kaldırılması belki de Muhammed Bin Selman'ın tasarladığı rejimin erken doğumuna neden oldu. Bir cinayet iki tasarıyı da mahvetti.
Cemal Kaşıkçı'ya gelecek olursak; belki de Hatice Cengiz'den uzak bir biçimde berzah aleminde şimdi yeni bir hayatla tanışıyor. İkilinin ortak ve yeni bir hayat inşa etmeleri, berzah ötesine kaldı.