Muhammed Bin Selman son dört aydan beri Cemal Kaşıkçı'yı sıkı takibe almış veya aldırmış. Zira profesyonel muhalif sayılmasa ve ülkesine düşkün olsa da Muhammed Bin Selman'ın iktidarına ve hükümet etme anlayışına zarar ve hasar veriyordu. Esasında Cemal Kaşıkçı doğruları söylüyordu ama güç Muhammed Bin Selman'ın elindeydi. Hak güce söz geçiremiyordu.
Washington Post'a göre, Veliaht Prens, Kaşıkçı'nın ABD'nin Virginia eyaletinden Suudi Arabistan'a dönmesinin sağlanması ve ardından tutuklanması talimatını veriyor. Kaşıkçı'nın bazı arkadaşları da son 4 aydır Prens Muhammed'e yakın Suudi yetkililerin Kaşıkçı'yı arayıp, gazetecinin Suudi Arabistan'a dönmesi durumunda kendisine koruma hatta yüksek mevkide devlet işleri teklif ettiğini söylüyorlar. Nitekim, Kraliyet Divanı üyesi Suud el Kahtani Eylül ayı içinde (2018) iki defa telefonla Cemal Kaşıkçı'ya ulaşıyor ve Veliaht Prensin kadınlara araç kullanma konusunda getirdiği serbestiyetle alakalı olarak Muhammed Bin Selman'dan sitayişle söz etmesinden memnun kaldığını arz ediyor. Cemal Kaşıkçı ise müspet icraatlarında daima arkasında olacağını menfi icraatlarını ise eleştirmekten geri durmayacağını söylüyor. Bununla birlikte ayartma yaklaşımları suya düşüyor ve sonraki telefon tatsız bir biçimde sona eriyor. Muhammed Bin Selman kendisine göre serseri mayına benzeyen Cemal Kaşıkçı'yı teklif ve tehdit ile yola getirmeye, ağına düşürmeye çalışıyor. Kur, kompliman ve mevki makam vaadi ile gönlüne çelmeye çalışıyor. İnsan bu durumlara pek de direnemez. Nitekim, Sultan İkinci Abdülhamid de sopa politikası yerine muhaliflerine karşı havuç politikasını yeğliyor, kısmen de başarılı oluyor. En kestirme yöntem gönle girmektir ve bunun yolu da Arapların deyimiyle 'en insanu abidu'l ihsan/insan ihsanın kuludur' kuralından geçmektedir. Bununla birlikte Kaşıkçı, dostlarının da ikazları sonucu pek tuzağa düşmüyor ve tekliflere aldırmıyor. İğra/ temptation yani ayartma politikaları sonuç vermiyor. Araplar yanına çekme, yemleme ya da tuzaklama yaklaşımlarına istidrac/ istimale diyorlar. Tarihte bu yaklaşımı benimseyen birçok lider var. Bunlardan birisi de Muaviye Bin Ebi Süfyan'dır. Belki de Muhammed Bin Selman dengeli ve müşfik bir politikacı olsaydı Cemal Kaşıkçı'yı ikna edebilir ve dönmesini sağlayabilirdi. Kendine bende edebilirdi. Lakin 'İskender' lakabıyla anılan Prens güç zehirlenmesine maruz kalmıştı ve her şeyi yapabileceğini düşünüyordu. Bu kapıyı Obama açmış ve Trump idaresi de genişletmiştir. Suudi Arabistan idaresinin güçten dolayı başı dönmüştür. Suudi iktidarı güç zehirlenmesine kapılmış, yetkiler tek elde toplanmış, daha vahşi, daha sabırsız, daha pervasız ve daha fazla kendisine güven duyar hale gelmiştir. Bir de bu iktidara Trump ile damadı Kushner'in sahip çıkması dengesini tamamen yitirmesine yol açmıştır. Kaşıkçı bu komplimanlara asla iltifat etmemiş ve kapılmamıştır. Lakin evlilik hazırlıkları istidraca yani kademeli olarak tuzağa çekilmesine vesile olmuş ve müsait bir ortam hazırlamıştır. Prens Muhammed Bin Selman'ın iltifatlarına kapılmayan ve itibar etmeyen Cemal Kaşıkçı ale'l acele bir biçimde 28 Eylül tarihinde İstanbul'da ülkesinin konsolosluğuna uğradığında inanılmaz bir ilgiyle karşılaşmıştır. Bu da Azzam Temimi ve nişanlısı Hatice Cengiz'in teyidiyle onu ihtiyatsızlığa itmiştir. Nişanlısı ile evlilik tarihini de belirledikleri için Cemal Kaşıkçı tez elden, bir an evvel gerekli evrakı tamamlamak için ihtiyatı elden bırakmıştır. Nişanlısı Hatice bir defasında Cemal Kaşıkçı'ya neden ihtiyari sürgün yeri olarak Washington'ı tercih ettiğini, seçtiğini sormuş. Buna cevabı şöyle olmuş: ABD dünyanın en güçlü ülkesi. İnsan burada güvende yaşayabilir ve görüşlerini rahatça ifade edebilir. Bu konuda Cemal Kaşıkçı'nın sezgileri veya altıncı hissi yerinde. Bununla birlikte Türkiye'de konsoloslukta dahi olsa kendisine ilişemeyeceklerini, dokunamayacaklarını düşünmüş. Bunun küresel çapta bir skandala yol açacağını biliyormuş. Demek ki karşı taraf o kadar güç sarhoşu ki bunu hesaplayamamış. İşte bu noktada Yasin Aktay'ın deyimiyle pervasızlıklarıyla 'Türkiye'yi hafife alma' pozisyonuna düşmüşlerdir. Washington suikast için daha az riskli alanlardan birisi. İngiltere'ye iltica etmeyen Cemal Kaşıkçı Amerikan vatandaşlığı için başvuruda bulunmuş.
28 Eylül'de konsolosluk görevlileriyle randevulaştıktan ve bazılarının isim ve telefonlarını aldıktan sonra konferansına yetişmek üzere ale'l acele Londra'ya dönmüş. Burada hafta sonunda bir kahvaltıda Middle East Eye'dan David Hearst ve ayrıca Filistinli yazar/yorumcu Azzam Temimi ile buluşmuş ve uzun süre sohbet etmişler. Bu son kahvaltı ile ilgili David Hearst uzun ve dokunaklı bir yazı kaleme aldı. Azzam Temimi de sohbetlerinde ve konuşmalarında bu kahvaltıdan bahsetti. Konsolosluğa evlenme heyecanıyla ve umuduyla destursuz giriyor ve tuzağa çekiliyor. Cemal Kaşıkçı ülkesinde olsa hapse atılırdı. Dışarıda olduğu için de ya kaçırılacak ya da ortadan kaldırılacaktı. Hala da Lübnan'da Hizbullah'a yakın Al-Akhbar gazetesi Riyad'a kaçırıldığını ileri sürerken ya da rivayetini öne çıkarırken İngiltere'nin sansasyonel gazetelerinden Daily Mail keza aynı iddiayı paylaşmaktadır. Hamas üyelerinden Mahmut Mebhuh'u Mossad'a peşkeş çeken 'aynasızlardan' Dubai polis şef yardımcısı Dahi Halfan isterse Çemal Kaşıkçı'nın bulunmasında Türkiye'ye yardım edebileceklerini ve Kaşıkçı'nın da hala hayatta olduğunu ileri sürüyor. Belli ki karartma uyguluyor ve meselenin zamana yayılmasını istiyor. Mısır rejimiyle birlikte suç ortağı olma ihtimalleri de yüksek. New Yorker gazetesinden Robin Wright Cemal Kaşıkçı'nın Suud rejiminin kendisine ulaşmak ve öldürmek istediğini söylediğinde inanamadığını belirtmiştir. Bu onların rejimin karakterini bilmediklerini gösterir.
Arkadaşları, buna karşın Kaşıkçı'nın bu tekliflere şüpheyle baktığını ve bir arkadaşına Suudi hükümetinin kendisine zarar vermemek konusunda verdiği sözleri asla tutmayacağını söylediğini aktardı. Arap kökenli Amerikan bir siyasi aktivist olan Halid Saffuri, Cemal Kaşıkçı'nın Mayıs ayında bu konuda yaptığı bir görüşmenin ardından kendisine, "Şaka mı yapıyorsun, onlara en ufak bir güvenim bile olamaz" dediğini kaydetti.
Avukat arkadaşlarının uyarılarına rağmen son bir defa Suudi Arabistan konsolosluğundan içeri adımını atıyor ve geri çıkamıyor ya da canlı çıkamıyor. Olay günü konsolosluk önünde bekleyen nişanlısı Hatice Cengiz ise üç saat bekledikten sonra çıkmayınca konsolosluk görevlilerine durumu sorduğunu ve Cemal Kaşıkçı'nın çıktığını belki de kendisine görünmeden mekandan ayrıldığını söylediklerini aktarıyor. Böylece dikkatini dağıtıyorlar. Cengiz de bir taraftan telefon trafiğiyle meşgul olurken diğer taraftan da nişanlısını aramak üzere beraber tuttukları eve gidiyor. Ara ki, bulasın! Beraberce evlilik tarihini belirlemişler lakin önündeki son bir engel olan 'evli değildir vesikasını' almaya ve son engeli aşmaya ramak kala bu esrarengiz olayla karşılaşıyorlar.
Cemal Kaşıkçı aile özlemini gidermek için dest-i izdivaca hazırlanırken belki de bilmeden son yolculuğuna çıktı.