1990'lı yıllarda olmalı Süleyman Demirel Kürt realitesini tanımak gerektiğinden söz etmişti. Şimdi de Umman Sultanlığı Dışişleri Bakanı Yusuf bin Alevi bin Abdullah karşımıza çıkmış İsrail'in var olmak için kurulduğunu, bir vakıa olduğunu ve bu realiteyi tanımak gerektiğinden söz etmiştir tabi ki karşılığında İsrail'den kocaman bir aferin almıştır. Buna mukabil, RT Kanalına konuşan ve İsrail ile ilişki kurmak için kimseden izin almayacaklarını söyleyen Bahreynli gazeteci Abdullah Cüneyd Filistinlilerin siyasi realiteyi keşfetmeleri gerektiğini, silaha sarılmak yerine siyasi süreçlere tabi olmaları, öncelemeleri gerektiğini söylemiştir. Silah kullanmak yerine parti kurarak ve siyaset vasıtasıyla sonuç almalarını tavsiye etmektedir. Halbuki kendisi de biliyor ki Camp David antlaşması üzerinden tam 40, Oslo Süreci üzerinden de 25 yıl geçmiş ve cephede değil de masada sonuç arayan Arafat ve muakkipleri süreçten elleri boş çıkmış, gül yerine sadece diken devşirmişlerdir . Şimdi aynı yolu Hamas veya İslami Cihad gibi cephede sonuç arayanlara tavsiye ediyorlar. Doğru olduğu için değil de kolaylarına geldiği için. 1991 yılında Saddam'ın Kuveyt'ten çıkarılmasından sonra potansiyel olarak Saddam'ın ortakları, destekçileri kabul edilen Filistinliler Kuveyt'ten çıkarılmışlar, atılmışlardı. Kuveytliler Filistinlilere çok öfkelenmişlerdi. Lakin ardından garip bir şey oldu ve Filistinlilerle normalleşme adımlarından birisi olan Şark Evi Müdürü efsanevi Filistinli fedai Abdulkadir el Hüseyni'nin mahdumu Faysal el Hüseyni Kuveyt ziyareti sırasında burada vefat etmiştir. 1991 ve sonrasında Filistinlilere karşı bu katı muameleyi reva gören, uygulayan Kuveyt şimdi Körfez'de İsrail karşısında tek başına dik duruyor.
İsrail Başbakanı açıktan Muskat'ta Sultan Kabus tarafından kabul edilirken judo takımıyla birlikte Grand Selam müsabakası veya kampanyası çerçevesinde BAE'ye giden İsrail Kültür ve Spor Bakanı Miri Regev de Ebu Zabi'de judo takımıyla birlikte arz-ı endam etti ve el üstünde tutuldu. Birleşik Arap Emirlikleri Judo Birliği Başkanı Muhammed Bin Salup ilgili bakanın neredeyse ağzının içine düşecekti ( https://www.almesryoon.com/story/1201252 ).
Önce Bakan Miri Regev'in geçmişine bir göz atalım. İsrail'deki ezan tartışmalarından birinde aynen şu ifadeyi kullanmıştır: Muhammed'in köpekleri uluyorlar, havlıyorlar! Bununla da kalmamış Cannes (Kan) Film Festivalinde üzerine giydiği t-shirt, fistanında Kudüs şehrine ait manzara ve baskılı resimlerde başta Mescid-i Aksa olmak üzere Müslümanlara ait tarihi sembollerin çıkarıldığı görülmüştür. Görüldüğü gibi bakan Miri Regev dengesiz ve ölçüsüz hareketlerden geri durmamaktadır. İsrail kültür amigosu ve militanı olduğu söylenebilir. Buna mukabil bu dengesiz birini el üstünde tutan Körfez ülkelerine ne demeli? Bunlar da tersinden bir dengesizlikte bulunmaktadır. Arapların dengesizliğine iki ifade ile karşılık bulmak mümkündür. Bunlardan birisi 'istihtar' ifadesidir. İstihtar ifadesi umursamazlık, sorumsuzluk ve hafife almak anlamına gelmektedir. İsrail ve Filistin konusunda yaptıkları densizliği hafife alıyorlar. Körfez ülkeleri ile İsrail ilişkileri giderek 1910 sonrasında İttihatçılarla Yahudiler veya Dönmeler arasında ilişki biçimine benzemektedir. Süreç sonrasında Osmanlı yıkılırken İsrail kurulmuştur. Bu defa belki iki taraf da aynı şekilde yıpranıp kendi sonlarını hazırlayabilirler.
Arapların bu yöndeki davranışlarını analiz eden ikinci kavram ise mazoşizm yani kendine eziyetten lezzet almak kavramı, durumudur.
Cezayir'de yayınlanan al Shuruq gazetesi yazarlarından Hüseyin Laraa bu davranışı Arapların kendi kendisine yaptığı işkence yani mazoşizm ile açıklamaktadır (https://arabi21.com/story/1133147/ ). Artık Körfez Arapları Filistinlilerin davasına değil İsrail'in davasına sahip çıkıyor ve hizmet ediyorlar. Judo takımı BAE'de kahramanlar gibi karşılanırken keza Umman Sultanlığı Netanyahu'yu aslanlar gibi bağrına basarken cambaz takımı da Doha'yı turlamakta idi. Umman Sultanlığı İsrail ve başkaları açısından çok yönlü bir köprüdür. Kimilerine göre Netanyahu bu ülkeye İran ve Suriye rejimiyle temas, bağlantı kurmak için gitmiştir. Kimilerine göre ise bu mevzubahis değildir. Netanyahu burada başka bir Arap veya İslam ülkesi liderine kısmet olmayan bir coşkuyla karşılandı. Arap liderleri Netanyahu'ya gıpta ediyor olmalılar. Başka yorumculara göre de Netanyahu Asrın Pazarlığı çerçevesinde meseleyi ileriye taşımak için buraya gitmiş olmalıdır. Lakin her iki yorumcu kesime göre de esasında Umman Sultanlığı bu iki alanda köprü vazifesi görebilecek kırattan, ağırlıktan yoksundur. Bununla birlikte yine de Netanyahu durup dururken; fol yok yumurta yokken neden Umman Sultanlığına gitsin? Turistik bir ziyaret olmadığına göre en büyük ihtimal İran'la temas hattı arayarak Tahran'ın Suriye'deki varlığının geleceği için nabız tutmak istemiş olmalıdır.
Kısaca, İsrail heyeti takımlar halinde Ebu Zabi ve Doha'yı turlarken Netanyahu da Sultan Kabus'un ağır konuğuydu. Bu arada, yine İsrail Kültür Bakanı veya İslam kültürü düşmanlığı bakanı Miri Negev de Ebu Zabi'yi turluyordu.
Sonuç: Cezayirli Yazar Hüseyin Laraa'nın dediği gibi Körfez ülkeleri Hazreti Ebubekir'in olmadığı bir ridde sürecinden geçiyor (topukları üzerine gerisin geriye dönme durumu yaşıyor). Tarihi sürece mukabil bu yeni ridde dalgasının ulaşmadığı tek nokta şimdilik Kuveyt. İlk ridde dalgasında Kuveyt'ın yerinde Bahreyn duruyordu.
Kimi yorumcular da Körfez ülkelerinin geldiği noktayı Endülüs'te yaşanan mülük-ü tevaif (bölük derebeyleri) dönemine benzetiyor.