Kralların fetvası!
Fas'ta faaliyet gösteren 'El Adlu ve'l İhsan' Cemaati Lideri Abdusselam Yasin, Kral İkinci Hasan'a yönelik olarak genişletilmiş bir açık mektup yazmış ve buna 'İslam ya da Tufan/ El İslam evi't tufan' adını vermişti. Burada 'cehennemi bir fetva' olarak adını verdiği Kral İkinci Hasan'ın bir konuşmasını ele alıyor, cevap veriyordu. Kral İkinci Hasan, Maliki ulemasına ya da doğrudan İmam-ı Malik'e dayandırılan tartışmalı bir görüşü aktarıyordu. Bu fetvadan da kendisine pay çıkartıyordu. Zımni olarak 'keyfi olarak halkı öldürebilirim' diyordu. Buna göre raiyyenin veya toplumun üçte ikisini ıslah etmek için üçte birini feda etmek, gözden çıkarmak, ortadan kaldırmak, göze alınabilir bir durumdu. Yani halkın ekseriyetini bahtiyar ve mutlu edebilmek için üçte birini feda etmek mümkündü. Bu apaçık katliam ve toplu cezalandırma anlamına geliyor. Bu korkunç ifade veya anlayışı duyan Abdusselam Yasin dini bir gayretle kaleme sarılıyor ve bu fetvayı reddetmekle kalmıyor aynı zamanda Fas'ın önünde yegâne iki yolun bulunduğunu beyan ediyor. Birisi felakete diğeri ise saadete açılıyor. Yegâne saadet yolu ise İslam'a tutunmaktır. Bunun için mektup suretinde uzun bir manifesto kaleme almıştır.Kral İkinci Hasan sadece bu 'cehennemi fetvayla' değil aynı zamanda kötü şöhretli Tazmamart Hapishanesiyle anılıyordu. Kral İkinci Hasan muhaliflerini burada ağır çekim suretiyle imha etmektedir. Burada yatan mahkûm yakınlarından birisinin kızı hasbe'l kader İkinci Hasan'a kadar ulaşmış ve babası için iltimasta bulunmuştu… Bunun üzerine İkinci Hasan çevresindekilere çıkışarak 'hala orada canlı var mı?' diye şaşkınlık v e öfkeyle dolu bir soru sormuştu.
Sonraki süreçlerde anlaşıldı ki bu cehennemlik fetva Arap zorbaları ve tiranları arasında çok meşhur. Bu fetva Arap Baharı günlerinde Mısır'da yankılandı ve çalkalandı. Ezherli saray ve saltanat hocaları gösteri yapan halka karşı yöneticilerin safında bu fetvaya sarılmışlardır. Kalkan olarak bu fetvayı öne çıkardılar. Mahmut Mehna adlı Ezher hocası 2012 Mayıs ayı içerisinde bu fetvaya sarılarak halkı tehdit etmiş ve hatta askerin tarafını tutarak onları tekfir etmiştir. Ömer Beşir'in devrilme sırasında ve sonrasında olduğu gibi Mübarek'in gitmesinin ardından ülkenin yönetimine devralan askerlere karşı halk galeyan halindeydi. Mısır halkı Sudan halkından önce savunma bakanlığı önünde askerlerin iktidarı sivillere devretmesi için eylem yapıyordu. Bu birilerinin tepkisini çekti. İlgili fetvayı devreye soktular. Mısır Silahlı Kuvvetlerini İslam'ın bekçisi veya ulu'l emir yerine koydular. Mahmut Mehna, bu gösterilerin Mısır'ı zayıf düşüreceğini ve dış işgalcileri cesaretlendirebileceğini ve Mısır'ı işgal edebileceklerini söylüyordu.
Mübarek de halktan değil askerden güç alarak 30 yıl iktidarda kalmıştır. İkisi de asker kökenli olan Mübarek ile Ömer Beşir yaklaşık benzeri uzunlukta yani 30 yıl hüküm sürdüler. Mahmut Mehna göstericilere 'hirbe' cezası uygulanması gerektiğini söylüyor ve İmam-ı Malik'ten menkul söz konusu fetvayı hizmete sunuyor, aktarıyordu. Mahmut Mehna askerlerin ağır silahlarla, tanklarla halkın üzerine gidebileceğini ve halkın üçte birini kırmakla sonuçlansa da buna hakkı olduğunu ileri sürüyor ve İmam-ı Malik'in halkın üçte ikisini ıslah için üçte birinin feda edilebileceğini söylediğini aktarıyordu.
Bu fetvayla alakalı benzeri bir tutumu Ömer Beşir'den aktarılıyor. Hamideti olarak bilinen Muhammed Hamid Deklu Ömer Beşir'in de bu fetvaya sarıldığını söylüyor. Sudan'da yayınlanan İntibahe gazetesine göre Hamideti Ömer Beşir'in 4 ay süren gösteriler üzerine krizden çıkılması ve Sudan'da istikrarın sağlanması için gerekirse İmam Malik'in fetvasına dayanarak halkın üçte birinin öldürülebileceğini söylediğini aktarıyor. Krizden çıkma yollarını görüşmek üzere çağırdığı askeri çevrelerle istişareler yapan Ömer Beşir, sonuçta mikrofonu eline alıyor ve şöyle diyor:" Biz Maliki mezhebindeyiz. Malikiler ise halkın geri kalanının güven ve aman içinde yaşayabilmesi için gerekirse halkın üçte birinin kırılabileceğine dair fetva veriyorlar. Daha ileri giden aşırı Malikilere göre ise de (gulat-ı Malikiyye)halkın kalan yarısını ıslah edebilmek için halkın diğer yarısı feda edilebilir…"Bu görüşmeden sonra Hamideti değişim anının gelip çattığını düşünmeye başladığını ve hatta değişimin kaçınılmaz olduğunu düşündüğünü ve kırılma anının bu fetvayı dile getirmesi olduğunu söylüyor. Hamideti'nin bu yöndeki tanıklığı Sudan gazetelerinden Er Rakube de de yayınlanıyor. Konuşmanın mahiyetini mahalli lehçeyle birlikte aktarmıştır.
Ömer Beşir'in bu fetvayı veya görüşü esas alması Sudan'da yeni bir milat oluyor ve askeri kalkışmayı tetikliyor. Mısır'daki Ezher hocaları askerler için bu fetvayı model alırken Sudan'daki askerler ise bu fetva karşısında Ömer Beşir'in arkasından çekiliyorlar.
Kral Hasan, Mübarek ile Ömer Beşir arasında fazla bir fark yok. Sözgelimi Batı Sahrası sorunu konusunda Kral Hasan Polisaryo saflarında Kübalıların ve sünnetsiz insanların çarpıştığını varsayıyor. Sudan'da da M-İnvest şirketine bağlı Rus askeri danışmanlar göstericilerin bastırılması için hileli yollara başvurulmasını tavsiye ettikleri ifade ediliyor. Sözgelimi göstericilerin cami ve hastanelere saldırdığı söylentisinin yayılmasını öneriyorlar. Yine göstericilerin İslam karşıtı oldukları imajının yayılmasını tavsiye ediyorlar. Bu çerçevede gösterilere eşcinsellerin de katıldığı haberlerinin veya söylentilerinin terviç edilmesini ve yayılmasını teklif ediyorlar.
Bununla birlikte fiiliyatta da Ömer Beşir'e yönelik gösterilerde sol kitlelerin çaplarıyla mütenasip olmayan bir rol oynadıkları varsayılmaktadır.
Bu fetvanın sıhhatine gelecek olursak: Maliki uleması İmam Malik'ten böyle bir fetvanın naklini doğru bulmuyorlar. Ne İmam Malik'in ashabı ne arkadaşları ne de Maliki fıkıh kitapları böyle bir fetvaya yer ve onay veriyor. Bu fetva olsa olsa egemenlerin ve kralların fetvası olabilir. Sadece Horasanlı bilhassa Şafii ve Hanefi âlimlerinden bazıları İmam Malik'ten böyle bir görüş aktarıyorlar. İmamu'l Haremeyn Cüveyni el Burhan adlı eserinde ve talebesi Gazali el Menhul'ün de böyle bir fetva aktarıyorlar. Bununla birlikte meselenin geniş zemini Malikilerin ek olarak benimsediği ve diğer mezheplerce tartışmalı olan edille-i şer'iyeden mesalih-i mürsele meselesine dayanıyor. Kuraldışı veya ucu açık(kamu)yararları bahsinde mesele gündeme geliyor. Bununla birlikte Maliki ulemasından Şihabeddin Karafi bu fetvanın İmam Malik'e nispetini kesinlikle reddediyor. Yine İbnü's Şemma da bu görüşün İmam-ı Malik'e dayandırılamayacağını, ondan sadır olmadığını bilakis muhaliflerinin yakıştırması olduğunu ifade etmişlerdir. Eskilerin tabiriyle 'medsus' veya mal etme kabilinden bir fetva. Şafii ve Hanefiler, mezhebindeki edilleden olan mesalih-i mürsele anlayışının buna müncer olduğunu ve bunu gerektirdiğini öngörmüşlerdir. Yani mesalih-i mürseleye itirazları onları bu misali irat etmelerine sevk etmiştir. Bu misalle bu kuralın nasıl rahnelere ve yaralara yol açacağını belgelemek istemişlerdir. Hanbelilerde sedd-i zerai veya hanefilerde istihsan delili de bazen keyfiliklere kapı açabiliyor. Maliki mezhebinin ileri gelenlerinden İbni'l Arabi (Muhyiddin Arabi ile karıştırılmasın) de bu fetvanın İmam Malik'e nispetini kesin bir dille reddetmiştir.
Şeyh Muhammed Emin el Şankiti de Muhammed Bin hasan el Benani'nin tanıklığına başvurarak bu fetvanın kesinlikle İmam Malik'e mal edilemeyeceğini ifade etmektedir. Tufi gibi Maliki mezhebinin dışındaki muhakkik âlimler de bu fetvaya ihtimal vermemişlerdir.
İmam el Cuveyni el Burhan adlı eserinde mesalih-i mürsele delilinin maksadını aştığını ve bazen öldürme ve mal müsaderesine varan ihlal ve usulsüzlüklere kapı araladığını ifade etmiştir.
Maliki mezhebinden sadece fakih Maziri, Cuveyni'nin bu görüşünü teyit etmiştir. Lakin bu teyit fetvanın teyidi olmayıp bilakis mesalih-i mürsele'nin sınırlarıyla ilgili çekinceler kapsamındadır.
Başka bir bağlamda ya da adelet-i mahza ile adalet-i izafiye örnekleri bağlamında Bediüzzaman da bu meseleye temas eder. Şöyle ki,
"Adalet-i mahza, toplum için fert feda edilemez demektir. Bir gemide dokuz cani bir masum olsa, o gemi batırılamaz." görüşüdür ki, bu aynı zamanda Kur'an'ın adalet anlayışıdır.
Adalet-i izafiye, toplumun selameti için ferdin hakkı feda edilebilir, anlayışıdır. Bu görüşe göre dokuz caninin cezalandırılması için bir masum feda edilebilir. Yalnız bu anlayış ancak adalet-i mahzanın uygulanmasının mümkün olmadığı yerde geçerlidir, denilmiştir."
Ne adalet-i mahza ne de adalet-i izafiye anlayışına göre kitleye karşı kitle feda edilemez. Bu maslahat değil külli mefsedet olur.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Kendisi mezara giderken davası zafere koşuyor (26.04.2019)
- Körfez’in taşeronları (24.04.2019)
- Nesillerin savaşı (21.04.2019)
- Kobar’dan Saydnaya’ya… (19.04.2019)
- Sudan’da ideolojik ayrışma (16.04.2019)
- Varan bir, varan iki, varan üç… (14.04.2019)
- Sudan’da Muvazaa Darbesi (12.04.2019)
- Netanyahu’nun son seçimi ve İsrail’in sonu (08.04.2019)