Kaderimin aynasında 11 gün
Korona salgınına maruz kalmam nedeniyle yaklaşık bir 15 gün ayrı gayrı kaldık. Elbette ani gelişen hastalığın seyri nedeniyle kimse ile doğru dürüst bağlantı, irtibat kuramadım, muhabere edemedim. Site yetkilileri de buna dahil. Kişisel bir menkıbe olarak derinden bir mahrem macera yaşadım. Bu benim derinliğim değil hayatın kendi derinliği. Belanın nasıl geldiğini doğrusu bilmiyorum ama neden geldiğini biliyorum. Elbette hayatta ve Allah'a karşı çeşitli taksiratımız oluyor ve bu nedenle de şefkat tokatlarına maruz kalıyoruz. Konuyu dramatize etmeden; ölüm ile hayat arasında gidip geliyorsunuz. Kaderimin bir parçası olan 11 gün boyunca infiradi hücrede çeşitli halüsinasyonlar gördüm. Bazen yanımda yufka yürekli sevgili eşimin olduğunu sanıyor ve karaltısı ile sohbet ediyordum. Onunla dertleşiyordum. Bazen da yanı başımda münis mahlukatlar peydahlanıyor veya görüyordum. Onlarla ünsiyet kuruyordum. Onlarla hemhal oluyor ve konuşuyor ve dertleşme ihtiyacımı savıyordum. Adeta 11 gün boyunca Yusuf'un kuyusuna misafir oldum. Elbette dünyada olduğu gibi Türkiye'de de korona salgını birinci hastalık haline gelince düzenlemeler ona göre şekillendi. Dolayısıyla bu çerçevede yeraltında iki kat mahzende hizmet veren doğumhane ale'l acele korona tedavi merkezi haline dönüştürülmüştü. Bende hasbe'l kader orada misafir edildim. Dolayısıyla kaderin bir cilvesi yeraltında eksi ikinci katta bulunan kaldığım koğuş veya oda ile Hazreti Yusuf'un Kenan ilinden Mısır'a doğru giderken misafir olduğu kuyunun derinliği/boyutu arasında bir münasebet olmalı. Bir kısım insanlar durumu dramatize ettiğimi varsayabilirler, düşünebilirler. Kesinlikle öyle değil. 11 gün boyunca uykularım ancak sızma nöbetleri biçimindeydi, hastabakıcılar dışında kimseyle temasım olmadı. Yeraltında eksi ikinci katta telefonlarınız da çekmiyordu. Sadece iç muhabere için kullanılan bir hat vardı. 750/40 üzerinden bazen hanımla muhabere edebiliyorduk. Bu beni hayata bağlayan tek kanal olma özelliğini ifa ediyordu. Tek kişilik koğuşta televizyon vardı o da çok sağlıklı çalışmıyordu. Dolayısıyla is'tinas (ünsiyet) maksadıyla televizyonumun sesini açık bırakıyordum. Dolayısıyla 11 gün boyunca sadece mekanik seslere aşina oldum ve haşir neşir olabildim. Elbette orada benim dışımda da personel bulunuyordu. Onlarla az çok benimle birlikte aynı kaderi paylaşıyorlardı. Lakin onlar işleri bitince evlerine dönüyorlar ve normal hayatlarını idame ettiriyorlardı. Bunun dışında aynı zemini paylaştıkları düşünülebilir. Bununla birlikte personelin kendi arasında yalıtım söz konusu değil.
Kaderimin cilvelerinden birisi 11 sayısı. 11 Şubat 1962 doğumluyum. Bununla birlikte 11, güne değil de aya tekabül ettiğinde benim makus talihim o noktada tezahür etmeye başlıyor.
Geriye doğru hayatımı elemeye başladığımda hayatımda 11'inci ayın çok büyük yer tuttuğunu fark ettim. Kasım ayı benim için ya Yusuf'un kuyusunu paylaştığım bir zaman dilimi ya da medrese-i Yusufiye'ye intikal ettiğim bir dönem olmuştur. 1400 hicri yılında 17 yaşımda hacca gittiğimde Kabe baskını ile karşılaştım olay yine Kasım ayında gerçekleşmişti. Hasbe'l kader Kabe baskınına yakalanmamıştık. Bizi teğet geçmişti. 1979 Kâbe Baskını, 20 Kasım 1979 tarihinde başlayıp 4 Aralık 1979 tarihine kadar devam etmiştir. O baskın sırasında Cidde ile Medine arasında seyyar vaziyette idim. Yolculardan bir de radyolardan haberlerini takip ediyorduk. Kabe baskını olayından sonra Mısır'a gittim ve orada yine bir Ekim (1981) ardından da Kasım ayında tutukluluk yaşadık. 6 Ekim 1981 tarihinde Sedat öldürüldü. Bendeniz Almanya'dan ayağımın tozuyla henüz gelmiştim. Sedat'ın öldürülmesinden 26 gün sonra olmalı yani Ekim ayının hemen ardından Kasım ayında tutukluluk vaki oldu. Burada ekim ile kasım ayları birbirini tamamlayan aylar. İki yıl içinde Kasım ayının cilvelerini daha iyi görür hale geldim.
2018 yılı olmalıydı. 2 Ekim tarihinde uzaktan tanıdığım gazeteci Cemal Kaşıkçı kendi ülkesinin temsilciliğinde gaddar bir operasyona maruz kalmış ben de olayı takibe başlamıştım. Günaşırı olarak konuyla ilgili el Cezire Kanalına misafir oluyorduk. Yine arkadaşlar Kasım ayının ortalarına doğru beni el Cezire'nin Taksim'deki bürosuna çağırdılar. Ben de giyindim ve caddeye çıktım ve taksi beklemeye başladım ve bu arada başıma talihsiz bir olay geldi. Gelen giden taksileri daha iyi görebilmek için kaldırımın üzerinde durdum. Lakin araçlar yine 11/23 00 sularında hızlı akıyor ve yol boyunca su birikintilerini harekete geçiriyor ve üzerime doğru sıçratıyordu. Ben de kendimi ve elbiselerimi korumak için gayri ihtiyari geriye doğru savruldum. Bizim sokağa bakan yol açılmamıştı ve greyderler bazı beton parçalarını gelişi güzel kenara bırakmışlardı. Yağmurdan kaçarken geriye doğru savruldum ve greyderlerin kırdığı ve kaldırmadığı taşların üzerine düştüm. Birden sağ elimi kaldıramıyordum. Beni camdan takip eden eşim olay yârine geldi ve birlikte bir araçla Bakırköy'de bir hastaneye gittik ve ilk müdahale yapıldı. Lakin bilek çok yönlü kırılmıştı operasyon şart diyorlardı. Lakin ameliyat için gün de veremiyorlardı. Doluluk oranı yüksekti. Bunun üzerine eve geldik ve ardından Nisa Hastanesinde ameliyat oldum. Nekahet dönemi 2019 yılına intikal etti.
Sır dolu rüya
Çin'in dünyaya saldığı Covid 19 salgını öncesinde kayınvalide garip bir rüya görmüştü. Rüyasında rahmetli olan kayını Kasım Geyik'in yeni eşinin babasının vefat ettiğini görüyor. Rüyanın kalan bölümünde ise gördüğü cami morgunda beyaz kefenlilerin yattığını müşahede ediyor.Bu manzara toplu ölümleri akla getiriyordu. Kayınvalide bu rüyayı Kasım ayında Almanya'ya gitmeden önce görmüştü. Ben Kasım isminin Kasım ayına tekabül ettiğini düşündüm. Rüya üzerine epey kafa yordum ve sonuçta şu kanaate vardım. Korona virüsü Kasım ayında zuhur etti ve bunun sonucu ölenler de morglarda yerlerini almaya başladılar. Ardından salgın dünyayı kasıp kavurdu. Ama asıl vurucu gücünü ikinci Kasım ayına saklıyormuş. Kasım 2020. Tahmin edildiği gibi yaz sıcaklığı biraz hastalığı külledi ama altın dilimi zaman da heba edildi. Yazın daha iyi hazırlık yapılabilir ve etkileri kontrol altına alınabilirdi. Bununla birlikte iktisat-salgın dengesi nedeniyle çok ileriye gidilemedi.
Greyfurt mevsimi
Bu arada birbirinden ilginç rüyalar görülüyordu. Bunlardan birisinde sanki hanım Almanya'da elektronik mühendisi olarak çalışan kayınbiraderin çocuklarıyla bize geldiğini görüyor. Bir ayrıntı benim de dikkatimi çekti ve zihnimin bir kenarına not ettim. Onlar bize gelirken merdivende bir poşet greyfurt durduğu fark ediyor. Bu greyfurtlardan çoğunluk yeni yıl mahsulü lakin biri de geçen yıldan kalma. Bu arada greyfurtlar mevsimsiz bir görülüyor. Bunun dışında greyfurtun rengi hastalık rengi yani sarı. Greyfurt onun ötesinde kasım ayı mahsulleri arasında biliniyor. Daha sonra bu rüyayı da çözdük. Geçen yıldan kalma tek greyfurt aslında hastalığın başlangıç seyrini ve kökenini temsil ediyor. Yeni mahsul greyfurt taneleri de hastalığın devamı ve uzantısını temsil ediyor.
Gerçekten de kayınbirader yaz aylarında bize geldi ve sürekli boynunu tutuyordu . Ne olduğunu bilmediği bir illetten muzdaripti. Almanya'ya döndükten sonra fizik tedavisine gidiyor ve bunun üzerine ağrıları dayanılmaz hale geliyor ve daha derin tetkikler gerektiriyor. Benim karona illetinden dolayı hastaneye yatırıldığım günlerde apar topar gırtlak kanseri teşhisinden sonra iki kez ameliyata alınıyor. İkinci ameliyat 3 Kasım Amerikan seçimlerine denk geliyor. 3 Kasım bizim de ailecek düğüm günü olduk. Ben Bahçelievler Devlet Hastanesi'nde 11'inci günümü yani son günümü geçirirken Trump kaderiyle yüzleşiyor, kayınbirader de ikinci ameliyatını oluyordu. Bilmeden kaderimiz ortak olmuştu. Ben korona illetinden kayınbirader gırtlak kanserinden ayrı hastanelerde gün dolduruyorduk. Eskişehir'den bir akrabamız da bu hastalıkların pençesine düşmeden kayınpederin evinin üzerinden sel aktığını görüyor.
Kaderimle tecili olmayan randevu
25 Ekim (2020) tarihinde veya ondan bir gün evvel eşim bir rüyasını paylaştı. Bir arkadaşa ait şeftali ağacından yemiş devşirdiğini ve kopardığını görüyor. Meyvelerin henüz olmadığın görüyor. Rüyayı dinledikten sonra kaderimle yüzleşme vaktinin gelip çattığını anladım. Zira mevsimsiz meyve hastalık anlamına geliyor. Bir şeylerin ters gittiğini hemen kavradım. Korkunun ecele faydası yoktu. Kaderin elinden kurtuluş yoktu. Nitekim, hastaneye gittikten sonra yapılan tetkiklerden sonra makus talihimizle yüzleştik ve koronavirüse yakalandığımızı anladım ve ardından apar topar hastaneye kaldırıldık.
İki yıl sonra (2018-2020) Kasım ayında hastalıklarla yine randevu halindeydik. 2018 yılında kolum kırılmış 2020 yılında da koronaya yakalanmıştım. Kasım ayı yine pususunu kurmuştu.
(devamı var)
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Gulat-ı Kemalizm (21.10.2020)
- Haklıya karartma uygulamak (20.10.2020)
- Devlet heybetinin restorasyonu (18.10.2020)
- Türk kahvesinden, Türk çayına… (17.10.2020)
- Macron’u yenen kadın…Sofi’nin hikayesi (14.10.2020)
- Zerdüşt’ün çocukları! (13.10.2020)
- Azerbaycan Şiilikten Sünniliğe mi geçiyor? (12.10.2020)
- Köprü ve köprübaşları (10.10.2020)