Mazlumların ahı ve işkencecinin ölümü
Cemal Abdünnasır ve Abdulhakim Amir'in arkadaşlarından ya da Hür Subayların kurucularından olan Şemsi Bedran İngiltere Plymouth şehrinde 91 yaşında dünyaya veda etti. 1967 ile 1974 yılları arasında hapiste kaldıktan sonra Sedat tarafından salıverilmiş ve diplomatik bir pasaportla gittiği İngiltere'de ölümüne kadar ( 30 Kasım veya 1 Temmuz 2010) yaşamıştır. Mısır'da vaktiyle kötü şöhretlerden birisi haline gelmiştir. 1960'li yıllarda veya akabinde Mısırlı (Hace) Zeynep Gazali'nin kaleme aldığı ve 1970'li yıllarda el kitabı haline gelen Zindan Hatıraları isimli veya benzeri kitaplarını okuyanlar Şemsi Bedran ismiyle sık karşılaşmışlardır. Alanında efsane haline gelmiş bir isimdir daha doğrusu işkencecidir. Müslüman Kardeşlerin işkence konusunda kendisini bir numaralı sanık olarak isimlendirmesine Nasırcılar/solcular dudak bükerler. Kendisi de bunların mübalağalı anlatım hatta hurafe olduğunu iddia etmiştir. Lakin 2014 yılında Kuveyt'te yayınlanan es Siyase gazetesine verdiği mülakatta tarih kendisini geriye çevirse yine aynısını yapacağını ve yaptıklarından pişmanlık duymadığını söylemiştir. Bu zımni bir itiraftır. Demek ki ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Halbuki, Zeynep Gazali gibi İhvan olmayanlar da özellikle sanatçı camiası Nasır dönemindeki çirkinliklere ışık tutar. İtimat Hurşit vesaire gibi sanatçıların hatıratında da Şemsi Bedran gibi isimler sık sık geçer. Türkiye'de de kimi zamanlar solcular benzeri seanslardan geçmişlerdir. Ziver Bey Köşkü ile Diyarbakır Cezaevi işkence uygulamalarıyla anılmıştır. Eline fırsat geçince insanın insana yaptığı kötü muameleyi vahşi hayvanlar bile yapmıyor. Solcular inansa da inanmasa da Nasır dönemi tarihe zulüm çarkı ve dönemi olarak geçmiştir. Nasır döneminden sonra da Abdulfettah Sisi dönemi daha katı benzeri bir dönemdir. Şemsi Bedran ile ilgili elimizdeki en önemli tanıklardan birisi Zeynep Gazali'nin Zindan Hatıraları kitabıdır. Bu kitap bir zamanlar bestseller olmuş bir kitaptı. Daha doğrusu Şemsi Bedran'ın işkence seanslarının şöhret ettiği bir kitap. Nasır ve Şemsi Bedran'ın ipliğini pazara çıkarmıştır. Ahmet Raif gibi isimler de bilahare cezaevi ve zindan hatıralarını yayınladılar. Zindan Hatıraları gibi El Bevvabu'tü's Sevda kitabı da Türkçeye yol buldu. Ahmet Raif sadece kitap yazmakla kalmadı aynı zamanda ünlü bir yayıncı/kitapçı oldu. Daru'z Zehra Lil İ'lam el Arabi adıyla tanınmış bir yayınevi sahibi oldu. Dışarıdaki günlerinde devlete biraz yakınlaştığı da söylenmektedir. Öncesi de var mı bilinmez! Bu vasfıyla bazen Müslüman Kardeşler ile rejim arasında arabuluculuk denemeleri yapsa da bu cemaatin yani İhvan'ın hoşuna gitmemiş ve tasvibini kazanmamıştır. Bevvabetü's Sevda (zindan) adlı eseri Müslüman Kardeşlerin tarihinden bazı kesitlere, bölümlerine ışık tutma iddiasındadır. Bu bölüm, 1960'lı yıllarda ve akabinde İhvan mensuplarının tutukluluk serencamı ya da hapishane günleri ve işkence tanık olduğu işkence seanslarıyla alakalıdır.
1960 ve 1970'li yıllar Mısır'da Hekimoğlu İsmail'in adlandırmasıyla Minyeli Abdullah'ların çile doldurduğu dönemdir. Ya da başka bir ifadesiyle Medrese-i Yusufiye ve Hazreti Yusuf gibi mevkuflarının dönemidir. Bu dönemde insanlık dışı işkenceler uygulanmıştır. Bu nedenle Faslı Abdusselam Yasin'in İslam ya da Tufan (İslam evi'l Tufan) adlı eserinde ifade ettiği gibi ulemanın kanı zehirlidir. Nitekim, Haccac-ı Zalim Yusuf es Sakafi fakihler ordusuyla savaştıktan ve Said İbnü'l Cübeyr'i şehit ettikten sonra kırkını çıkarmadan titreme nöbetleri geçirerek feci bir şekilde can vermiştir. Abdusselam Yasin, Nasır'ın İsrail karşısında 5 Haziran tarihinde aldığı 1967 yenilgisini Seyyid Kutup'un idamına bağlamıştır. Şeyhüslam Mustafa Sabri'nin Mısır günlerinde yazılarını zevkle ve şevkle okuduğunu söylediği Seyyid Kutup sudan bahanelerle ve uyduruk isnatlarla idam edilmiştir. İdam üzerinden bir sene geçmeden daha doğrusu 9 ay sonra İsrail karşısında feci bir yenilgi tatmıştır. Bu yenilgi eski ahbapları birbirine düşürmüştür. Halkına zulmeden bir rejim düşmanına karşı nasıl zafer kazanır? Kazansa bile bunun bir değeri olur mu? Bu hezimetten sonra dünün ortaklar birbirine düşmüştür. Savunma Bakanı Abdulhakim Amir Nasır tarafından yenilgiden sorumlu tutulmuştur. Bir biçimde intihar etti denilerek ortadan kaldırılmıştır. Arapların milli kahramanı Nasr da yenilginin mimarı/lideri olmuştur.
Asıl önemlisi işkenceci Şamsi Bedran da hezimete neden olmak suçlamasıyla içeri atılmış ve 1974 yılına yani Sedat'ın yükselişine kadar zindanda yani işkence ettiklerinin ortamında kalmıştır. Savaş bakanlığına Seyyid Kutup'un idam edildiği yıl yani 1966 yılında atanmıştır. Bu kaderlerinin kesişme noktasıdır. Esasen Şemsi Bedran yetersiz biridir ve bu makama atanması liyakat değil sadakat esasına göre belirlenmiştir. Nasır yenilgiden sonra onu veliaht ilan etmek istemişse de Abdulhamik Amir ile bir olup kendisini devirme planı yaptıklarını sezince ikisini de hapse atmıştır. Amir şüpheli bir biçimde hapiste ölmüş Şemsi Bedran ise 1974 yılında salıverilmiştir. Bedran yenilgi günlerinde savaş bakanıdır. Adeta işkence bakanlığından savaş bakanlığına terfi etmiştir! Abdusselam Yasin'in Nasır için söyledikleri böylece Nasır tarafından da tasdik edilmiş ve savaşın suçu Şemsi Bedran gibi küçük ortaklara yıkılmıştır. İşkenceci savaşı kaybetmekten sorumlu tutulmuştur. Yenilgi günlerinde ortaklık bitmiştir. Kaderin cilvesi diye buna derler. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste.
Zindanlar zalim ve mazlum olarak her iki taraftan da kahramanlar ya da efsaneler üretmiştir. Mazlumların efsanesi Zeynep Gazali çoktan Hakka yürümüştür. Şimdi nice sonra arkasından Şemsi Bedran da gitti. Bu dünyada tamamlanmayan duruşmalar Hakkın divanında hasımların buluşması olarak bir kez daha cereyan edecek ve nihai olarak tamamlanacaktır. Kimse yaptıklarının yanına kar kaldığını sanmasın.
Yarın Hakk'ın dîvânına varınca
Süleyman'dan hakkın alır karınca
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Fahrizade’den geriye kalanlar! (30.11.2020)
- Beyaz Saray’daki Siyonist kabine (28.11.2020)
- Arap Baharı onuncu yıl dönümünde (27.11.2020)
- Final rüyası… Ya da saçaktaki Trump! (23.11.2020)
- Mikdat Yalçın’ın ardından (22.11.2020)
- Fransız Donkişot’u! (20.11.2020)
- The Economist’in 2021 kehaneti! (19.11.2020)
- El Hac Emin el Hüseyni’nin gözüyle Türkler! (17.11.2020)