Mustafa Özcan

Her devrin mazlumu İskilipli Atıf Hoca

Son günlerde vefatının sene-i devriyesi nedeniyle manevi mirası yeniden tartışmaya açılan İskilipli Atıf Hoca meşrep mezhep meselesinden değil şapka üzerinden batılılaşma cereyanına karşı çıktığı için idam edilmiştir. Bunun dışındaki değerlendirmeler yok hükmündedir. Batılılaşma karşıtlığını ilmiyeden birisi olarak en yalın ifade edenlerden birisi İskilipli Atıf Hoca olmuştur. Frenk Mukallitliği ve Şapka başlığı bile karşıtları açısından hem ürkütücü hem de aşağılayıcıdır. Bunun için şimşekleri üzerine çekmiştir. Atıf Hoca Necip Fazıl Kısakürek'in de ifade ettiği gibi mazlumlar çağının mazlumudur. Mazlumlar çağı olan 20'nci yüzyılın masum ve mazlumları arasındadır. Dostu ve arkadaşı Şeyhülislam Mustafa Sabri'nin de kaderini paylaşmıştır. Biri sürgüne gitmiş diğeri de mezara. Beraberce Müderrisin Cemiyetini kurmuşlar. Mustafa Sabri şeyhülislam olunca cemiyetin başına Atıf Hoca geçer. Cemiyet sonradan isim değiştirir ve Teali-i İslam Cemiyeti adını alır. İslam'ı yüceltme cemiyeti anlamında. Mustafa Sabri, Atıf Hocayı Sultan Vahdettin ile tanıştırır ve bilahare ikisi arasında özel bir dostluk kurulur. Elbette o dönemde 'neden İskilipli Atıf Hoca asıldı da diğerleri salındı?' sorusu ortaya atılmıştır? Bunun cevabı bellidir. Kaderin de bir cilvesi var. Diğerleri derken Tahir el Mevlevi, Ömer Rıza Doğrul, Ahmet Hamdi Akseki ve Elmalı Hamdi Yazır gibi isimler kastedilmektedir. Öncelikli olarak bu isimlerden en azından bir kısmı suya sabuna dokunmayan cinstendir. Aralarında en sivri ve diklenen kişi Atıf Hocadır. Öncelikli olarak şunu da beyan etmek gerekir: İskilipli Atıf Hoca her devrin din mazlumudur. Gayretli ve yerinde duramayan karakteri nedeniyle kendisini devrin yükselmekte olan cereyanıyla karşı karşıya bulmuştur. İslam konusunda çok hassastır ve akranlar arasında bu yönde en fazla temayüz eden ve sivrilen şahsiyettir.

İttihatçılardan evvel de mağdur olmuş ve edilmiştir. Meşihat-ı İslamiye Dairesinde çalışan müderrislerin mağduriyet, tezallum veya şikayetlerini gündeme getirmiştir. Bunun üzerine dönemin Şeyhülislamı Mehmet Cemaleddin Efendi tarafından Bodrum'a sürülmüş edilmiş akabinde ise Kırım'a geçmiştir. Kırım'dan da Varşova'ya geçmiş ve sürgün cezası bittikten sonra ülkeye avdet ederek hizmet ve faaliyetlerine kaldığı yerden devam etmiştir. Lakin bu defa da İttihatçıların hışmına uğramıştır. İttihatçılar da bilahare ona bir kulp takmışlar ve Mahmut Şevket Paşa suikastında parmağı olduğunu iddia etmişlerdir. Bu suçlama ile önce Sinop'a sürülüyor. Ardından da Çorum, Boğazlıyan ve Sungurla cihetine gönderiliyor. Son Devrin Din Mazlumları kitabında Necip Fazıl'ın Atıf Hocayı aklaması Sinan Meydan tarafından sadet ve gerçek dışı sayılmıştır. Hatta kitabın martaval yığınından ibaret bir propaganda kitabı olduğu ileri sürülmüştür. Necip Fazıl, ilgisiz bir suikasta isminin karıştırılmasını İttihatçıların din alerjisine bağlar. Hocanın enerjisi karşı tarafta alerji meydana getirmiştir. Muakkiplerde de aynı alerji devam etmektedir. Nitekim, İttihatçılar döneminde başta Mustafa Sabri ve Zahid el Kevseri olmak üzere ulema İttihatçıların dini ve dini eğitim alanında reform yapmasına karşı duruyor. Sinan Meydan gibilerce Atıf Hocanın mazlum olarak tasvir edilmesi hoşa gitmiyor. Ne yaparsın ki gerçekler böyle! Nitekim bu gazetenin yazarlarından Rahmi Turan da Atıf Hoca'nın şapka meselesinden dolayı değil de kuvay-ı milliye aleyhine Yunan tayyarelerince vatan sathına atılan fetva ve bununla bağlantılı vatana ihanetten idam edildiğini söylüyor.

Sinan Meydan ise suçlamayı daha da genişleterek Atıf Hoca'nın her devrin sorunlu ve müşkilpesent adamı olduğunu ileri sürüyor. Kemalistler onu asmakta çaresiz kalmışlardı demek istiyor! Bile bile İttihatçıların gadrini ve Atıf Hocaya ilişmelerini haklı göstermeye çalışıyor. Necip Fazıl'ın yanlı olduğu iddiasıyla İttihatçıların kararını veya zulmünü aklıyor. Halbuki, Huzur Dersleri kitabında ünlü hukukçu Ebu'l Ula Mardin de aynı kanaattedir. Sinan Meydan niye onun sözlerine veya yargısına iltifat etmiyor? Maalesef Sözcü gazetesinde tarihi tahrif eden birçok erbab-ı kalem var. Bunların başında yanlı ve propaganda mahsulü tarih değerlendirmeleri yapan ve tarihi Kemalist perspektife hapseden Sinan Meydan geliyor. Belki de görevi tahrifat! Cephe gerisini düzenlemek. Yılmaz Özdil de zaman zaman tarihi konulara girerek aynı tahrifat çığırına destek oluyor. Bir diğeri de Soner Yalçın. O daha evrensel dairede yapıyor işini. Yılmaz Özdil'in baş hasımlarından birisi Şeyhülislam Mustafa Sabri'dir. Onun hatırına Muhammed Mürsi'yi bile unutmuyor, dokunduruyor! Şeyhülislam'ı Ankara mezhebine muhalif bir isim olarak değil de bir vatan haini olarak damgalıyor. Onların nazarında bütün muhalifler istisnasız vatan hainidir. Bir de dinci iseler bu yakıştırma veya kulptan asla kurtulamazlar.

Sinan Meydan durumu şöyle değerlendiriyor : İskilipli Atıf, şapka karşıtı kitap yazdığı için değil; bu kitapla "halkı isyan ve irticaya teşvik" ettiği için ve Milli Mücadele'de başkanı olduğu Teali İslam Cemiyeti'nin "ihanet bildirilerinden" dolayı, Ceza Kanunu'nun 55. Maddesi gereğince "anayasayı tağyir" suçuyla "vatana ihanetten" asıldı.

Öyle ise ilgili Savcı niye üç yıl kürek cezası istediği halde mahkeme heyeti onu idam cezasına çarptırıyor ve 3 Şubat 1926 tarihinde bu karar infaz ediliyor! Böylece Atıf Hoca da bilahare Hasan el Benna gibi Şubat şehitleri kataloğuna ve kervanına katlıyor. Atıf Hocanın savunma hakkından feragati bu cezanın haklılığını gösterir mi? Heyhat! Sadece masumiyetini gösterir. Kaldı ki kitap şapka kanunundan 1.5 yıl evvel yayınlanmıştır. Yani ceza hukuk kaidelerini hiçe sayarak geriye dönük olarak verilmiş ve işletilmiştir. Frenk Mukallitliği ve Şapka risalesiyle ilgili ilk yargılanmada Giresun'da beraat eden İskilipli Âtıf, kendisine yasak konulmasına rağmen kitapların dağıtımını sürdürdüğü iddiasıyla ikinci kez Ankara'da yargılanıyor ve idam cezasına çarptırılıyor. Atıf Hocanın yargılanmasında hukuk garabeti yaşanmıştır. İki hilafetçi adam olan Trabzon Mebusu Ali Şükrü Beyi infaz edenler, Atıf Hocayı da idam etmişlerdir.

Şeyhülislam Mehmet Cemaleddin tarafından sürgüne gönderilmesi ardından İttihatçıların gazabına uğraması ve sonunda Kemalistler tarafından idama çarptırılması onu her devrin mazlumu konumuna sokmuştur. Her devr-i isitibdadın pençesine düşmüştür. Bu itibarla Necip Fazıl'ın onu Son Devrin Din Mazlumları kategorisine ve eserine alması isabet olmuştur.

Beyanu'l Hak, Sebilürreşad, Alemdar ve Mahfel gibi gazete ve dergilerde yazılar yazan Atıf Hoca Şeriat Medeniyeti, Mirat'ul İslam gibi eserlerini bu dönemde telif eder. Eserlerinde medeniyet, terakki, eğitim sosyal hayat, İslam nizamı, örtünme, ahlak, hukuk gibi konulara vurgu yapar. Siyasi yazılar yazar ve İttihatçıların din-siyaset ayrımına karşı çıkar. Hoca çok yönlüdür, kalem münakaşalarına girer Cenap Şehabeddin, Ömer Rıza Doğrul ve Süleyman Nazif gibilerle atışır. Bu yönüyle onu içlerinden seçerek idam etmeleri kolay olmuştur. Bu yönde de kımyası Şeyhülislam Mustafa Sabri ile barışık ve benzeşiktir. Sosyal konularla ilgilenmesinin bir meyvesi olarak Din-i İslam'da Men-i Müskirat(İslam'da içki yasağı) kitabını yazmıştır. Tesettür'ü şer'i ve Frenk Mukallitliği ve İslam adlı eseri ve benzerleri de bu telif zincirinin halkalarıdır.

Hayatını yazanlar Atıf Hoca'nın İbni Teymiye'den etkilendiğini ve tasavvuf cereyanlarına biraz mesafeli durduğunu anlatırlar. Sanki İbni Teymiye'nin mihneti meşakkatinden o da payını -hem de fazlasıyla- almıştır. Kimileri Şeyhülislam Mustafa Sabri'nin İbni Arabi karşıtlığını Atıf Hoca ile ortak yönlerine örnek olarak verir.

Kısaca İskilipli Atıf Hoca son derece şeriatın sınırlarına düşkün yani müteşerri bir adamdır. Şeriattan kıl kadar taviz vermez.

İddiaların aksine Anadolu'da İngiliz nüfuzuna muhaliftir elbette Yunan tasallutuna da aynı şekilde karşıdır. Yeni zuhur eden Bolşevizm cereyanına da ilk andan itibaren karşı durmuş bu akımla mücadeleyi esas almıştır. İslami değerlerin ve sosyal değerlerin muhafazası onun öncelikleri arasındadır. Müslümanları birleştiren bir ocak olarak gördüğü hilafete dört elle sarılır ve önemine vurguda bulunur ve Batılılaşma ve Bolşevikleşme cereyanına aynı anda karşı durur.

Kemalist zümre kafayı ve kancayı takacak adam arıyor. Tokatlı Şeyhülislam Mustafa Sabri ikincisi de İskilipli Atıf Hoca bunlar arasında yer almıştır! Gerçi son dönemde de Kadir Mısıroğlu ile birlikte Mehmet Niyazi Birinci'ye (Yavuz Bahadıroğlu) de kafayı takmışlardı. Hem deli diyorlar hem de ciddiye alıyorlar! Deliyseler niye rahat bırakmıyorlar! Bunlar için 'mazlum veya deli' hiç fark etmiyor!

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.