Hac yoldaşım Mustafa Yazgan
Son günler, yaprak dökümüne ve hazan mevsimine dönüştü. Giden gidene. Önce Mustafa Yazgan'ın bu dünyadan göçtüğünü duyduk, öğrendik. Ardından Teoman Duralı göçenler kervanına katıldı. Arif Arslan derken camianın yakından tanıdığı isimler dar-ı bekaya irtihal etti. Şeb-i arusa dahil oldular. Doğrusunu söylemek lazımsa sayılan isimlerden sadece Mustafa Yazgan'ı tanırım ve onunla yollarımız kesişti. Öbürlerini sadece gıyaplarında tanıyorum.
Çocukluğumuz veya gençliğimiz Mustafa Yazgan ile doldu. Milli Gazete'de yazılarına ve tefrikalarına rastlıyordum. Özellikle atalar yurdu olan Orta Asya motiflerinin işlendiği Buharalı Cengaver Zafer Han gibi çizgi romanları, bize dair veya bize ait çizgileri taşıyordu. Monark da iz bırakmıştır. Monark ifadesiyle ilk defa onun kitabında tanışmıştım. Keşke Zafer Han'ı Alim Can, Alim Han gibi kardeşlerle zenginleştirse ve seri hale getirseydi. Ama bazen evdeki hesap çarşıya uymuyor. Sizin temponuzu ve çalışma düzeninizi çalıştığınız ve ilgili olduğunuz mekanlar belirliyor.
Her gün mutat olarak Mustafa Yazgan'ı Milli Gazete ve sair gazete sütunlarında ve sayfalarında temaşa ediyor ve sürgit böyle olacağını düşlüyordum. İhtiyarlık ve ölüm bizim için erişilmez ufuklarda ve uzaklarda idi. Aklımıza düşmüyordu. Daha doğrusu tersini hiç düşünmemiştik. Görmesek de karşılaşmasak da oralarda bir yerde Mustafa Yazgan saklı idi, vardı. Her zaman erişilir biri gibi duruyordu önümüzde. Bu nedenle de kaygılanmıyorduk. Bizde ve neslimizde ülfet ve alışkanlık ya da tiryakilik yapmıştı. O günlerin solacağını hiç hesaplamamıştık. Devran dönüyor ve zaman rüzgarları sevdiklerimizi birer ikişer yanına çekip alıyor. Etrafımız boşaldıkça, tenhalaştıkça elbette ölüm bize daha da yaklaşıyor. Son günlerde adeta ölüm yatılıya kaldı. Birer ikişer dostlarımızı alıp götürüyor. Mustafa Yazgan, peygamberler şehri Halfetili (Urfa) bir aileye mensuptu. Mülkiyeden mezun oluyor. Şevket Eygi gibi hayatının bir bölümünde Diyanet İşleri Başkanlığında özel kalem müdürlüğü yapıyor. Sanırım Şevket Eygi de bir dönem Ömer Nasuhi Bilmen'in özel kalem müdürü olarak görev yapıyor.
Kendisini kısaca tanımlamak gerekirse dava adamı idi. Davasını çeşitli tekniklerle yansıtıyordu, anlatıyordu. Bu tekniklerden birisi hitabetti ve doğrusu Mustafa Yazgan iyi bir hatipti. Genellikle de kuşağı bu meziyeti üzerinde taşımıştır. Davasını hitabeleriyle anlatıyordu. İkinci aracı ise yazı idi. Sistematik ve profesyonel bir yazardı ve yazılarını bölümlere veya konulara ayırarak onları rakamlandırırdı. Demek istediğim o ki, titiz çalışırdı. Bu tarzı ve alışkanlığı son dönemlerinde yazdığı gazetelerle arasında sıkıntılar meydana getirdi. Yazılarını kısmak ve azaltmak istiyorlardı. Nevzuhur yazarlara yer açmak için eskilerin defterini dürüyorlardı. Hocada ise yazma iştahı vardı. İki tarafın yazların önemi hakkındaki değerlendirmesi farklı idi. Bu da yolları ayırıyor ve makası farkını genişletiyordu. Hoca yazarlık hayatına veda etmeden önceki yıllarını bu yüzden gerilim içinde geçirdi. Daralan yazı ve özel dünyası nedeniyle öfkeli idi. Davasını anlatmada bir başka tarzı ve aracı ise çizgisi idi. Mustafa Yazgan yazı hayatında Sessiz Çığlık gibi romanlar da kaleme almıştır. Asıl ismi Mustafa Güner iken Mustafa Yazgan olarak ünlenmiştir.
Kitaplardan birisi de Ömrümün Devr-i Saadeti/Hac Hatıraları adlı eseridir. Bu kitap Sebil Yayınları tarafından 1978 yılında yayınlanmıştır. Ben de bu kitaba bir katkı sunmak ve onunla sonraki döneme ait hac hatıratını paylaşmak istedim. Anlatacaklarım onun bu eserine bir mülhak sayılabilir. Hamdolsun üç defa hacca gitmek ve kutsal mekanlar görmek nasip oldu. Hac seferlerim simetrik olmuştur. 17+17+6 şeklinde bir seyir takip etmiştir. Asker arkadaşlığı gibi hac arkadaşlığı da sarsılmaz bağlar tesis eder. En azından eski devirlerde böyle idi. Zira askerlik gibi hac ibadeti de meşakkatli bir ibadettir. Bundan dolayı Kur'an 'men istatae sebile/gücü yeten' kaydı düşmüştür. Yola dayanabilecek İnsanlar davetlidir. Bu yolculuk ve menasik sırasında yol arkadaşları birbirine yardım eder ve meşakkatlerine katlanırlar. Böylece cennet arkadaşı olmaya namzet olurlar.
İlk haccımda hac arkadaşlarımdan birisi merhum babamdı. İkincisinde ise hac arkadaşlarımdan birisi kayınpederim Şevket Geyik olmuştur. İlkinde birkaç serdengeçti olarak bizler Ahmet Saruhan gibi Tebliğ Cemaatinin ileri gelenleriyle birlikte herhangi bir kafileye bağlı olmadan serazat bir hac yaptık. Mina ile Arafat arasında birlikte yürüdük. Yaşım 17. yanımdaki ihtiyarlar safralarını bana yüklüyorlar ben de kıyıları çöllük olan yolda eşyaları taşımakta zorlanıyorum. Yorgunluk ve bitkinlik bastırıyor ve içimden 'şu dikenlerin üzerine yol kenarına bir uzansam da, azcık dinlensem' diye geçiriyorum.
Kaderin bir cilvesi 1979 yılından 17 yıl sonra 1996 yılında ikinci kez hacca gitmek nasip oldu. Bu ikinci haccımda da meşhur zevata eşlik ettim. Bunlar arasında Mustafa Yazgan da vardı. Zannederim Diyanet İşleri Başkanlığı'nın davetlisi idik ve Mekke ve Medine'de misafirhanede kalıyorduk. Birlikte kaldığımız zevattan birisi de Mustafa Yazgan'dı. 1996 haccı sırasında özel sohbetlerimiz oldu. O oda arkadaşıyla birlikte iki kişilik odada kalıyordu. Galiba ben salonda kalıyordum. En azından onunla uzunca sohbet ettiğimiz gecede salonda sabahladığımı biliyorum. Onunla sohbeti koyulaştırdığımız bir gece sabaha dek uyuyamadım. Daha doğrusu gittiğim yerlerde kitapçılara uğramak ve kitap almak adetimdir. Hac mevsimi sırasında da ilginç kitaplar aldığım olmuştur. Galiba daha öncesinde davetli olduğum bir umre seferi sırasında Macid Arsan Geylani'nin Hakeza Zehare Cilu Salahaddin Hakeza Adet el Kudsb adlı kitabını edinmiştim. Salahaddin Nesli Böyle Zuhur Etti Kudüs Böyle Gerdi Alındı kitabı önümde yeni ufuklar açmıştı. Kitap beni çok etkilemişti ve onunla ilgili bir tevafuka da tank olmuştum. Yazarlar Birliği kafilesi olarak edebi heyetin izinden 2015 tarihinde (Ekim ay olmalı) Çanakkale'ye gitmiştik ve dönüşte heyet üyeleri mikrofondan bildikleri konuları paylaşıyorlardı. Ben de konuşmam sırasında ne münasebetle olduğunu hatırlamıyorum; Macid Arsan Geylani'ye temas etmiştim. Yarım saat sonra Mısırlı olan bir arkadaşımız internet üzerinden son haberleri tararken benim temasıma gönderme yaparak Macid Arsan Geylani'nin rahmeti rahmana kavuştuğunu söyledi. Hac mevsiminde edindiğim kitaplardan birisi de Men katele Hasan el Benna /Hasan el Benna'yı Kim Öldürdü? kitabı idi ve bir solukta okumuştum.
Mustafa Yazgan ile sohbetten sonra üzerinde sabahladığım kitap Mısırlı Muhammed İsa Davud'un El Huyut el Hafiyye adlı kitabıydı. Bu kitabında Muhammed İsa Davud, Bermuda Şeytan Üçgeni, Deccal ve Uçan Dairler arasında bağlar kuruyor, geçişler yapıyor ve hadisler üzerinden bu esrarengiz konuları aydınlatmaya çalışıyordu. Kitap merakımı uyandırdı ve bir çırpıda kitapla birlikte sabahı getirdim. Merakımdan uyuyamamıştım. Kitaba dalmadan öncesinde de Mustafa Yazgan'la uzunca sohbet etmiştim. Sabık ve lahik yazdığı yerlerin temsilcileri de aynı mekanı paylaşıyordu. Zannederim kafilemizde Sefer Turan, Saygı Öztürk gibi zevat da vardı. Bir de bazı uluslar arası yüzler vardı. Bunlardan birisi de haccıyla Malik Şahbaz'ın (Malcolm X) haccını hatırlatan İmam Yasin Ebubekir'di. Arkadaşlardan bir kısmı bu eski darbeci ile fotoğraf da çektirmişti. Trinidad & Tobago'da Cemaatü'l Müslimin adındaki grubun eski lideri Yasin Ebubekir 1990 yılında darbe kalkışmasından veya parlamentoyu basmasından 30 yıl sonra bu olayla ilgili özür dilemiş ve başarısız darbe kalkışmasının 31'inci yılında da vefat etmiştir.
Muhammed İsa Davud sansasyon peşinde bir adamdı. İsminden kitaplarına kadar bu özelliği üzerinde barındırıyor. Bir süre eserlerini takibimde tuttum ve sonra sansasyonel karakterde kitap tarzının müellifi olduğu kanaati pekişince takibi bıraktım. Aynı zamanda müteşeyyi bir adamdı yani Şiilik damarı da taşıyordu.
Mustafa Yazgan ile en yakın olduğum münasebet hac münasebeti olmuştur. 1996 senesinden sonra 6 yıl sonra kırk yaşma bastığımda yeni bir hac davetiyle karşı karşıya kaldım. Hiç beklemediğim bir andı. İmkanım olsaydı umreye gidecektim imkanım olmadığından galiba hacca davet edildim. 40 yaşımda çok güzel bir hac mevsimi geçirdim. Hac mevsimi benim doğum yıl dönümüne de denk gelmişti.
Hac yoldaşım Mustafa Yazgan'a sonsuz rahmetler olsun. Cennet esintileri kabrinden hiç eksilmesin …
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Suudi Arabistan’a oryantalist katkı (06.12.2021)
- Şam’ın küpeştesinde kahvaltı (03.12.2021)
- Nefret toplumu (29.11.2021)
- Esat mat oldu (27.11.2021)
- Dini cemaatlerde ahlak kayması! (23.11.2021)
- Şairin İkinci Nirvanası (18.11.2021)
- Cüceleştirilen kahramanların dünyasında (15.11.2021)
- Aza ile Cerrar: Kehanet tarihinde buluşanlar! (12.11.2021)