Mustafa Özcan

Dünya Arapça Günü

18 Aralık tarihinin dünya Arapça günü olarak kutlandığı pek dikkatimi çekmemişti. 1973 yılından beri bu etkinliğin kutlandığını doğrusu bilmiyordum. Bu yıl öyle olmadı bilakis bu münasebetle hem bir etkinliğe dahil oldum hem de konu etrafında bolca değerlendirme yazısı okudum. Nihayetinde dil dinin taşıyıcısıdır. Suriye Türkmenlerinden dostumuz Bekir Atacan böyle bir münasebetin tes'id edilmesiyle, kutlanmasıyla alakalı olarak bendenizi de bir kutlama etkinliğine davet etti. Konuları bazı arkadaşlara tevzi etmişti bana da konunun bir parçası düştü. Ben de konuya hazırlandım. Anılan tarihte yani 18 Aralık (2021) günü Harmoon Bilimsel Araştırma Merkezi'ne vardım. İskender Paşa semtinin uzantısı meydanda Mehmet Mahfuz Özdemir Beyin sahibi olduğu Arapça eserler satan İrşad Kitabevi'nin tam karşısında yer alıyor. Bekir Bey adresi kolay bulma babından Millet Kütüphanesi'nin tam arkasında kaldığını söylemişti. Bir taksiciye sordum taksi durağına yönlendirdi. Taksi durağı tam da Millet Kütüphanesi'nin güneyinde yer alıyordu. Onlar da bilemediler ve sonunda galiba civardaki Sözler Yayınevine sordum onlar hemen altta dediler ve adresi gösterdiler. Sonunda elimle koymuş gibi buldum.

Bu ada bana çok tanıdık geliyor. Millet Kütüphanesinin civardaki PTT şubesine bakan ve doğru olan yönünde rahmetli Ali Nar Beyin İslami Edebiyat dergisinin merkezi yer almakta. Burada bir zamanlar İskender Paşa cemaatine bağlı Seha Neşriyat faaliyet gösterirdi. Oradan kitap dergi alırdık. Galiba sonraları bu mekan Fuzul Otomotiv oldu. Bu değişim aynamız olmalı. Dindarlar zenginleştikçe kitap yerine araç alıyor besbelli. Burası bir dönemler sıklıkla müdavimi olduğumuz mekanlardan birisiydi. Ali Nar Bey edebiyat ağırlıklı olarak çalışırdı ve İslami Edebiyat Dergisini de çıkarırdı. Kendisini Milli Gazete günlerinden tanırım. Bir zamanlar Ali Ahmet Bakesir'in ünlü İslami romanı Va İslamah adlı eserini tercüme ve tefrika etmişti. Moğollar karşısında zor günleri ve Muzaffer Kutz'u anlatıyordu. Ali Ahmet Bakesir Necip Geylani ve Abdülhamid Cude es Sahhar ile birlikte İslami edebiyatını ikonları arasında yer alıyorlar.

Millet Kütüphanesinin bulunduğu adanın hemen altında Milli Görüş camiasından Mustafa Kibirıoğlu ve kardeşinin işlettikleri Konya Etli Ekmek lokantası yer alırdı. Son zamanlarda el değiştirdi. Mustafa Kibiroğlu rahmete kavuştuktan sonra kardeşi tek başına fazla işletemedi. Mustafa Bey hatırlı bir kişi ve gani gönüllü bir adamdı. Bir ara lokantasının önündeki masada iki Halepli tacire rastladık. Tüccar demiyorum zira panelde araştırma görevlisi Sümeyra Demirel tekil sıfatı olarak Türkçede tüccar ifadesinin kullanılmasının galat-ı meşhurdan olduğunu dile getirdi. En azından panelde öğrendiklerimize nazaran ve hürmeten bu kaideye bağlı kalarak tüccar yerine tacir ifadesini yeğleyelim. Halepli tacirler hem Erbakan hem de Erdoğan'a ihtiramlarını dile getiriyorlardı. Suriye'deki devrimin de ateşli savunucular arasındaydılar. Henüz devrimin ilk günleriydi. Rahmetli Ali Nar hoca Erdoğan ismi geçince reaksiyon gösterdi ve kendisinin Esat karşıtı olmakla birlikte Türkiye'nin izlediği politikaları tasvip etmediğini ve BDP eksenli olduğunu ve Suriye'yi böldürmeye matuf bulunduğunu iddia etti. Bunun üzerine aramızda ateşli bir tartışma koptu. Ali Nar hocanın mizacı tartışma kaldıran bir mizaçtı. Biz aksini savunuyorduk Ali Nar hoca ise Suriye'deki gelişmeler karşısında pasif kalmamızın daha doğru, sağlıklı olacağını savunuyordu. Hakikat bölününce çekişme veya tartışma kaçınılmaz oluyor. Galiba Cibran Halil Cibran söylüyor: Eslem yol, tartışmayı kazanmak değil ona hiç girmemektir. Bu sadece Ermiş yazarının değil aynı zamanda peygamber ölçüsü ve sözüdür. Nitekim, kim haklı olduğu halde tartışmayı terk ederse, onun için cennetin en yüce yerinde bir ev bina edilir denilmiştir. Hakka insafla varılır tartışarak değil. Haksız olduğu halde tartışmayı terk eden bir kimse için ise, cennetin orta yerinde bir ev bina edilir.

Mustafa Kibiroğlu Bey ile sık sık görüşürdük. Onlar Arap Baharına destek vermenin karşısında duruyorlardı.

Mehmet Serhan Tayşi Bey Millet Kütüphanesinin müdürlerindendi. Süleyman Zeki Bağlan Beyle ortak yönleri kitapseverlikti. Süleyman Zeki Bağlan sistematik bir kitap kurdu veya düşkünü idi. Birçok ortak kare veya toplantı üçümüzü bir araya getirmiştir. Süleyman Zeki Bey daima malumat ve kitap peşinde koşturan bir adamdır. İstanbul kazan o kepçe idi. Bu nedenle İstanbul hususunda bazen rehberlik de yapardı. Mehmet Tayşi Bey de öyle idi ve her ikisi de İskender Paya cemaatine ve camisine iltisaklı idi. Süleyman Zeki Bağlan Bey her gördüğünde yazı ve yazı konuları ısmarlardı. Hatırlatmaktan da usanmazdı. Ben de her defasında ihmal ederim. Buluştuğumuzda tekrar hatırlatır. İlişkimiz öyle deveran eder giderdi. İlmin ve tarihin hasretinde bir adamdır. Mehmet Tayşi Bey'e Allah'tan rahmet Süleyman Bey'e de hayırlı uzun ömürler dilerim.

Söylenenden erken bir vakitte anılan adrese revan oldum. Bir de baktım Harmoon Bilimsel Araştırma Merkezi hiç yabancı bir yer değil daha doğrusu tanıdık en azından aşina bir yer. İlk defa giriyorum ama sayısız defa önünden geçtim ve merakımı celp etti. İçerideki Arapça kitaplardan dolayı da mekana merak saldım. Düzenli ve mürettep bir yer. Merkeze vardığımızda Merkezin İstanbul Şubesinin Müdürü Semir Abdullah bizi sıcak bir şekilde karşıladı ve taziz ve tekrimde bulundu. Ardından diğer katılımcılar gelmeye başladı. Daha geniş katılımlı bir sohbet ortamı oluştu. Ömer Faruk Korkmaz ilk gelenlerden birisiydi ardından İstanbul Üniversitesi'nden Abdullah Kızılcık ve yine aynı üniversiteden Sümeyra Demirel hanm geldi. Galiba en son olarak merkezin danışmanı veya danışmanlarından Bekir Atacan'ı fark ettim.

Galiba herkes tebliğini yazılı olarak hazırlamıştı. Lakin bize 10'ar dakika ile sınırlı bir konuşma süresi tanıdılar. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Tebliğ okumak yerine irticalen konuşma zarureti doğdu. Yine de iki oturumlu buluşma tam 3.5 saat sürdü. İkinci celse veya a turda konuşma süresi Arap panelistler veya konuşmacılar lehine esnetildi. Fakat hakkını da verdiler. Bence iyi bir buluşma (lika) oldu ve hazırlanıp gelmiş konuşmacılardan afaki ve karavana olmayan konuşmalar dinledik.

Abdullah Kızılcık Bey Mutezile mezhebinden ve edebiyatçılarından olan ve aynı zamanda Osmaniyyun tabir edilen Hazreti Osman'ı Hazreti Ali'ye tercih eden akımdan, zümreden olan Türk dostu Cahız'a temasta bulundu. Cahız, Esmai gibi kalburüstü bir Arap edebiyatçısı. Bir dönem Türkler için kurulmuş garnizon şehri Samarra'da kalmıştır. Türklerin faziletini ilk keşfedenlerden birisidir.

Türk edebiyatı bu anlamda İslam edebiyatının tamamlayıcı bir rüknüdür. Zekeriyya Kitapçı bu konularla ilgili bir düzine kitap yazmıştır.

Abdullah Kızılcık Bey ulusalcı mahfillerde yanlış anlaşılan bir hadisi zikretti. Ben de bunun üzerine bir istidrakte, istitratta bulundum. Bu da 'Utruku't Türk'e ma terekukum' hadisidir. Hazreti Peygamber Mısırlılar (akbat) hakkında ümmetinden iyi muamele istediği gibi Türklere ve Habeşlilere de ilişmeyin diye bir buyrukta bulunmuş ve bu anlamda tembih ve tavsiyelerini dile getirmiştir. Fakat bu hadis Rahmi Turan gibilerce yanlış anlaşılmış yada çarpıtılmıştır. 'Türkleri boş verin, onları sıfırla çarpın, zırnık etmezler' mealinde bir anlam yüklemiş, vermiş ve böylece gerçeğin uzağına düşmüştür. Bu hususta hem bir kitap hem de makaleler yazmıştır. Vaktiyle makale ve ilgili kitabına makale düzeyinde reddiye yazmıştım. Burada mesele yine karşıma çıktı. Halbuki Hazreti Peygamber gelecekten ve gaybdan haber vermiş ama hiçbir toplum için nefret söyleminde veya kışkırtmada bulunmamıştır. Said Havva Er Resul kitabında Türklere ve bilhassa bu hadise temas eder. Bu husus hiç de Rahmi Turan'ın anladığı veya dediği gibi değildir. Aksini iddia etmek bırakın Hazreti Peygamberi onun ebedi bendesi Yunus Emre'yi bile anlamamak olur. Hazreti Peygamber milletlerle savaşmamış milletlerden küfrü tercih edenler ve düşmanlıkta bulunanlarla çekişmiştir. Bunların başında da kendi kavmi Araplar gelmektedir. Bu nedenle de üstün körü yaklaşımlar yanlıştır. Hadisi Rahmi Turan gibi anlamak İslam'ı yanlış anlama ve tahriftir. İslam alemşümul bir dindir ve her milletten taraftar edinmek ister. Sadece İslam'ın barışçı zeminde yayılmasına engel olanlara karşı refleks gösterir. Onun dışında düşmanca davranmayanlara ilişmez. Kimseyi hor görmez. Herkesi tercihinde hür bırakır.

Sonuçta, diller arasında da tekamül vardır. Arapça ilahi mesajın taşıyıcısı olduğundan ilahi bir vasfa haizdir. Lakin bütün diller doğrudan İslam mesajının dili olmasa bile muhakkak İslam kültürünün dilidir. Türk edebiyatı da İslam edebiyatının bir parçasıdır. Aralarında tezat değil tekamül vardır.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.