Mudurnu’da tazelenen hatıralar
Hamdolsun aramızda Anadolu irfanı yaşamaya devam ediyor. Buna dair yaşanan örnekler v ar. Bu yönüyle Mudurnulu Rafet Amca'nın davranışını analiz etmiştik. Benzeri bir olay daha önce Karabük'te meydana gelmişti. Ayağından yaralanan yaşlı işçi Recep Pazarlıoğlu "Sedye berbat olur" diye yatmak istememişti. 14 Mayıs 2014'te ise Soma'daki maden faciasından kurtarılan maden işçisi Murat Yalçın da sedyeye koyulurken "kirlenmesin" diyerek çizmelerini çıkarmak istemişti. Onun bu davranışı izleyenlerin gözlerini doldurmuştu. Demek ki irfanın göstergeleri her yerde aynı. Allah bu gibi ahlak ve mahviyet abidelerini ülkemizin ufkundan eksik etmesin, Rafet Amca'dan bahsettiğimiz yazının ardından hemen Mudurnu'ya damladık.
Bayramın ikinci günü gitmeyi planlasak da Göynüklü Sebzeci Tavukçu Ali Aydın ağabeyin o şekilde münasip görmesi veya bağlantı kurduğu isimlerin o şekilde münasip görmeleri i üzerine ilk gün öğle sonrası Mudurnu'ya doğru yola çıktık. Yolculuğumuz 4-5 saat sürdü. Yol boyu gözlerimiz yeşile doydu ve bayram etti. Araçlarımızla süzülürken ormanlar bize eşlik ediyordu. Rüzgarlar ağaçların dallarını ve yapraklarını hışırdatıyor, okşuyor onlar da yerlere kadar seriliyor, süzülüyorlardı. Adeta bizlere ve yolculara HOŞÂMEDÎ ediyorlardı. Rüzgarla birlikte başlarını yere eğiyorlardı. Çok latif bir manzara ile karşılaştık ve güzel bir hava teneffüs ettik. Giderken tarihi bir hatıra yaşayacağımızı içimizden geçirmiştik. Nitekim öyle de oldu. Mudurnu'ya çoktan beri gitmemiştim. Akyazı taraflarını gelmeden Burger King havzasında yağmura tutulduk, yakalandık. Bununla birlikte endişeli değildik.
Çocukluğumda gittiğim güzergah biraz farklarla birlikte aynıydı. Sakarya'yı 30 km geçtikten sonra Kuzuluk Kaplıcaları istikametine saptık. Oradan yola devam ettik. Bazen çocukluğumda karlı havalarda bu güzergahta seyahat ederken kendimi dağların tepesinde bir kulübede hayal ederdim. Demek ki Veysel Karani gibilerinin büyüsüne kapılmıştım. Bu mekanlar benim göz ağrımdı. Şerefiye ve Saman Pazarı gibi yerleşim yerlerini aşarak yeni yapılan yol üzerinden ya da Dokurcun istikametinde yeni yol üzerinden Taşkesti'ye revan olduk. Doğrusu hoş bir yolculuk yaptık. Lakin eski yolu gözüm arıyor. O yol üzerinde yerleşim merkezleri vardı dolayısıyla yol boyu pek ıssız sayılmazdı. Yeni yol orman güzergahı üzerinden gittiğinden biraz ıssız kalıyor. Giderken ve dönüştü yolda araçlar dışında hiç kimseyi görmedik. Bayram olması nedeniyle insanlar çift ve çubuklarında yani tarlalarında da değillerdi. Sadece birkaç çalışır halde, faal halde traktör gördük.
Taşkesti'ye kadar yol nispeten güzeldi. Taşkesti'ye gelmeden yeni yapılan Sorot Kaplıcaları var. Taşkesti ile arası kısa. Şehir merkezine uğramadan doğrudan Mudurnu istikametine saptık ve biraz sonra Tosunlar'ı geçtik. Annem ile babamın köyleri ayrı istikametlerde idi. Annemle Abant istikametinde veya yakınlarında olan babamın köyü; Elmacık Dere köyünden çıkar, yürüyerek Mudurnu istikametindeki anamın köyü olan Kovucak köyüne giderdik. Tosunlar köyüne geldiğimizde adeta annemin köyüne gelmiş gibi olurdum. Zira mesafe azalmış olurdu. Tosunlarda eğlenmez ve durmaz teğet geçerdik. Yeni bir şey dikkatimi çekti. Taşkesti-Mudurnu istikametinde taşıt bekleme yerlerinde modern kulübeler yapılmış. Ormanlık dokuya uygun ağaçtan bekleme kulübeleri yapılmış ve çok şirin görüntü oluşturuyorlar. Lakin Taşkesti-Mudurnu yolu eski haliyle duruyordu. Eskiden cumartesi günleri Mudurnu pazarına dolmuş niyetine kamyonla giderdik. Göynüklü Ali ağabeye eski panayırları sordum. Pandemi veya salgın nedeniyle ara verilmiş ve henüz yeni panayırlar kurulmamış. Varışta bana Mudurnu bayağı uzak geldi. Girişleri çıkışları unutmuşum. Karanlık çökmeden evvel derhal ilçenin Mezbahasına dayandık. Kurbanlarımız kesildikten sonra namaz kılmak üzere her geldiğimde muhakkak uğradığım ve namaz kıldığım Yıldırım Beyazıt Camii'ne gittik. Biraz bekledikten sonra akşam ezanı okundu. Lakin yağmura yakalanmıştık. Hazırlıksız da gelmiştik, epey ıslandık, bereket mevsim yaz. Sair mevsimler olsaydı şifayı kapmıştık. Yıldırım Beyazıt Camii sütunsuz veya kolonsuz bir biçimde bir kubbeye haizdi. Eskiden camiyi bakımsız vaziyette görmüştüm. Rutubetten dolayı halıları kenara konulmuştu. Bereket hayırsever Mudurnulu zenginler el atmışlar ve cami elden geçirilmiş. Camiye sinmiş huzur ve sekine beni çok etkiledi. Sonra imam ezan okudu ve bizden başka kimse yoktu. Ben, Fahri ve Sebzeci-Tavukçu Ali Aydın ağabey... Neyse kamet getirmek bana düştü. Namazın sonrasında imama neden böyle cemaatsiz kaldığını sorduk, izah etti. Burası çarşı Pazar muhiti olduğundan esnaf sadece alışveriş vakitleri namaza gelirmiş. Çarşı yerleşim yerlerinden uzakta kalıyor. Bizim gibi sürpriz misafirler olmasa imam tek başına namaz kılacaktı. Namazdan sonra biraz hoş beş ettik ve cami ve çevre ile ilgili bilgi aldık. O da burada 1.5 yıldan beri görev yapıyormuş.
Kadisiye Savaşı'nda ordunun müezzini şehit düşmüş bunun üzerine müezzinlik yapmak üzere ordu içinde çekişme çıkmış. Keşke o canlı ve neşeli günlere tekrar dönebilsek.
İmama 1973 veya 1970'li yıllarda Mudurnu'da müftülük yapan Hüseyin Kavukçu'yu duyup duymadığını sordum. Hayal meyal duymuş olduğunu söyledi. Mudurnu'nun hatıra ve tevafuklarından birisi 1973 veya 1974 yılında gittiğim Almanya'da Kur'an-ı Kerim okumasını öğrenmem oldu. O tarihte Friedrichsort'a Ramazan ayı münasebetiyle görevli gelen Mudurnu Müftüsü Hüseyin Kavukçu'dan da tecvit veya Kur'an dersleri aldım. İlk defa gittiğim Almanya'da karşıma ilçemizin müftüsü Hüseyin Kavukçu çıkmıştı. Bu karşılaşma bana manidar geldi, o anlatmıştı. Yıldırım Beyazıt Camii inşa edilirken usta veya çalışanlardan birisi ihtilam olmuş ve hamama ihtiyaç duymuş. Bunu da kimselere açamamış ve anlatamamış. Utanarak sıkılarak çalışır gibi yapıyormuş. Durumu sezenler, vaziyeti anlayanlar ilgililere söylüyorlar. Bunun üzerine camiden önce hamam yapılıyor. Hala o hamam caminin hemen bitişiğinde yer alıyor, ayakta duruyor. Yıldırım Beyazıt Camii imamı da bu duyduklarımızı bir kez daha teyit etmiş oldu. Caminin üst sokağına; esnaflar sokağına çıktık. Bir Trabzonlu köfteciden ve kedilerinden başka kimse yoktu. Çay içtik, bizi Mezbaha'da bekleyen yakınlarımıza paket servis yaptırdık ve geri döndük. Sonra saat on bire çeyrek kala yeniden toparlandık, yola koyulduk. Başlangıçta umduğumuz gibi, bu yolculuk bizim için tarihi bir hatıra oldu. Tekrar yola çıkarken araçta bazı eksiklikler fark ettik, farlarımız yanmıyordu. Mecburen sensörleri yaktık ve onlarla idare etmeye çalıştık. Yolda ne ile karşılaşacağımızı da kestiremiyorduk. Bunun tedirginliği çökmüştü üzerimize. Ali ağabey depara kalkmış, hızına yetişemiyoruz ve bu yüzden bazen aradaki mesafe açılıyordu. Mudurnu'nun nispeten bozuk yollarından Taşkestiye kadar süzüldük. Oradan sonra yollar nispeten daha iyi halde ama bu defa da dağlık ve ormanlık bir alana girdik. Rakım veya irtifası epey yüksek. Yola tam anlamıyla ıssızlık çökmüştü. Yer yer de yağmur yağıyor. Giderken bize hakim olan romantizm yerini korkuya bıraktı. Bir de aralardan ayı veya yabani hayvan çıkma ihtimali de bizi ürkütüyor. Saman Pazarı gibi düz araziye indiğimizde bizi esir alan korkulardan ve tayflardan sıyrılıyoruz. Sanki evimize gelmiş gibi oluyoruz. Kuzuluk'a geldiğimizde kendimizi artık İstanbul'da hissediyoruz. Yeniden insanlarla ve ışıklarla tanışıyoruz. Akyazı'ya uğramadan İstanbul-Ankara hattına doğru gidiyoruz. Adapazarı'ndan yeniden otobana bağlanıyoruz. İzmit-Sakarya çatında yola yukarıdan bakan Burger King'e geldiğimizde biraz mola verdik. Yeniden yola çıktık. Artık ıssızlığa veda zamanıydı.
Gece yarısı saat üç sularında İstanbul'a, Boğaz Köprüsü'ne geldik. İstanbul'daki çocuklar bizi şiddetli sağanak yağmur konusunda önceden uyarmışlardı. Genellikle kurbanlarda yağışa alışkınız ama bu kadarına değil. Lakin yapacak bir şey de yok. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ne geldiğimizde sanki köprü üzerinde nehir akıyordu. Araçlar köprünün sularını yakınlardaki başka araçlara boca ediyordu. Sebzeci Ali ağabey böyle bir yağmura daha önce hiç tanık olmadığını ve yakalanmadığını anlattı, hak vermemek elde değil. Neyse ki dönüş yolunda hiç trafik yoktu. Gidişte yer yer trafik oluşmuştu lakin dönüşte hiç trafik yoktu. Onun bereketine üç buçuk sularında evimize sağ salim geri döndük. Yağmur altında eşyalarımızı boşaltırken derin bir nefes aldık. Böylece Mudurnu'ya dair tarihi olacağını umduğumuz hatıramız da gerçekleşmiş oldu.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Mudurnulu Rafet Amca (08.07.2022)
- Kullanışlı ülke ya da her devrin piyonu (04.07.2022)
- Ortak kültürün yapı taşları (30.06.2022)
- Bağdat Paktı'ndan bölgesel NATO'ya! (27.06.2022)
- Kuruyan nehirler ve kıyametin ayak sesleri (24.06.2022)
- Kaynakların çeşitliliği, çeşitliliğin birliği (21.06.2022)
- Kitabın ve İslam’ın direği! / Şam fitnesi: Şam müjdesi (16.06.2022)
- Müddessir ve Sahil (13.06.2022)