Kelamullah olarak Kur'an tek kaynaktır. Kelamu Resulullah olarak hadisler ise birçok kaynakta bir araya getirilmiş ve derlenmiştir. Bazıları hadise dair kaynakların çeşitliliğini ve tabir yerindeyse dağınıklığını teke irca etmeyi, indirmeyi murat etmişlerdir. Bunun Müslümanlar arasında kolaylık sağlayacağı öngörülmüştür. Bu kolaylık olmayıp bilakis kolaycılıktır. Kolaycılık ise zorluğu beraberinde getirir. Kolaycılık kolaylık getirmez belki insanı ve insanları zora koyar. Nitekim bir kaide-i külliyede şöyle vazedilmiştir: El meşakka teclibu't teysir. Yani zorluk kolaylığı çeker getirir. Ayette de tanığı vardır: İnne mea'l üsrü yüsra. Zorlukta kolaylık vardır. Hadis kaynaklarının da teke indirilmesi ve böylece referans kaynağı birliği sağlanması istenmiştir. Bu maksada itiraz edilmez. Lakin hadislerin derlenmesi zamana ve mekana yayılmıştır. Hadiste referans birliği temin edilmesini isteyenlerden birisi de Harun Reşit'tir. Harun Reşit İmam Malik'in Muvatta isimli eserini tamim etmek ve bu yolla hadis alanında referans birliğini temin etmek istemektedir. İmam Malik ise bu teklifi geri çevirmiş ve reddetmiştir. Zira ufku açık ve uzak görüşlüdür. Hadis kaynaklarının Muavatta'ya indirgenmesinin doğru olmayacağını ve bunun zorlama olacağını beyan etmiştir. Gerekçesini de şöyle izah etmiştir. Hazreti Peygamber'den sonra hadis rivayetinde bulunan sahabeler ve onların tabileri çeşitli İslam beldelerine, merkezlerine ve emsara dağılmışlardır. Muvatta'yı tamim etmek ötekilerden istiğna etmek olur. Dolayısıyla İmam Malik Medine odaklı hadisleri derlemiş, toplamıştır. Diğer şehirlerde derlenen hadislerde kaçırdıkları vakidir ve olabilir. Şam ve Bağdat olmak üzere birçok emsar ve İslam merkezinde ve beldesinde farklı raviler farklı hadisler rivayet etmişlerdir. Bazen ehli Medine diğer şehirlerde iştihar eden hadislere ulaşamamıştır. Bu nedenle de bir şehre ve çevreye özgü, has hadisleri diğer şehirler namına tamim etmek doğru olmayacaktır. Bu durumda diğer şehirlerde iştihar eden hadislere hacr ve kısıtlama getirilmiş olacaktır. Buna ise kimsenin hakkı yoktur. Bu da maksadı aşmakla eşdeğerdir. İmam Malik kendini öne çıkararak hadisleri arka plana itmemiştir. Referans kaynağı İmam Malik değil hadislerdir. Bu da onun uhdesinde değildir.
Kaynakların çeşitliliği bir gerçektir. Lakin bu çeşitli kaynaklar zamanla ortak bir havzada buluşmuştur. Hadis mecmua ve külliyatının derlenmesi ve bütün yönlere aktarımıyla birlikte İmam Malik'in endişeleri de ortadan kalkmıştır. Bu suretle kısıtlı bir hadis kaynağının tamim edilmesi ihtimali bertaraf edilmiştir. Bunun yerine çeşitliliğin cem'i ve bir araya getirilmesi ve karşılaştırılması gündeme gelmiştir. Bu yönde gerekli tasnifler yapılmıştır. Muvatta'nın dışındaki diğer hadis kitapları mesela Buhari vesaire mezhep odaklı olarak işlenmemiştir. Bütün mezhep mensupları tarafından takdir edilmiştir. Mezhep tercihleri noktasında elbette Buhari'nin taraf olduğu görüşler vardır. Bunlar mezhep kitaplarında tafsilatlı bir biçimde tartışılsa ve eleştirilse bile yine de Buhari el üstünde tutulmuştur. Çünkü amacı ihtilafı körüklemek değil hadisleri derlemektir.
Bir sonraki aşamada ise bu çeşitliliğin pratik nedenlerden dolayı daraltılması ve rahmet bile olsa yine de avam nezdinde zararlı olan ihtilafların kontrol altına alınması gündeme getirilmiştir. Bunun sonucu Şah Veliyyullah Dihlevi çok tartışmalı bir hususu gündeme getirmiştir. Hanefi ve Şafii mezheplerinin birleştirilmesini teklif eder. Bu teklif fazla pratiğe yansımamıştır.
Bilindiği gibi Avrupa yasaları ve kanunları Mısır'a Hidiv İsmail döneminde girer. Hidiv önce İslam hukukunu yasalaştırarak tamim etmek ister. İslam hukukundan seçme bir kanunname hazırlamak ister. Haliyle Ulemaya müracaat eder. Çeşitli İslam mezheplerinden yararlanarak bir yasalar bütünü hazırlamak ister. Ezher hocalarından bununla ilgili bir çalışma yapmalarını talep eder. Ezher hocaları Hidiv İsmail'in bu yöndeki talebine karşı çıkarlar ya da savsaklarlar. Muayyen mezheplerin esas alınması yerine mezheplerden seçkilerin ve kuvvetli olan görüşlerin öne çıkarılması talebi hocaların hoşuna gitmez, talep istiskalle karşılanır. Mezheplere değil de bir mezhebe bağlı kalma dürtüsü ağır basar. Abdulkadir Udeh gibi ünlü hukukçular buna hayıflanırlar. Bunun Batı kanunları karşısında külli olarak şeriatı feda etme anlamına geleceğini düşünür. Zira akabinde Hidiv İsmail emtia gibi Batı kanunlarını ithal eder. Belki Hidiv İsmail Mecelle benzeri bir çalışma yapılmasını tasarlıyordu. Bunu ulamaya ısmarlamıştı. Lakin şeriat hukukunun ya da mezheplerin ruhuna bağlı kalma yerine harfi harfine bir mezhebe bağlı kalma düşüncesi bu çalışmanın tamamlanmasına engel olmuştur. Ferdi olarak bir kişinin muayyen bir mezhebe sonuna kadar bağlı kalması ile, sosyolojik ihtiyaçtan dolayı başka mezheplere açılma farklı hususlar olmalıdır. Bunun üzerine Hidiv İsmail 'benden günah gitti' diyerek Batı kanunlarına yönelmiştir. Böylece İslam hukuku Batı hukukunun gölgesinde kalmıştır. Bunda Batı'nın hegemonyacı tutumu kadar İslam alimlerinin basiretsizliği ve kolektif çalışma ruhundan uzak olmalarının da payı olmalıdır.
En azından ünlü hukukçu Abdulkadir Udeh'in görüşü bu yöndedir (Es İslam beyne cehli ebnaihi ve aczi ulemaihi, Müessesetü er Risale, s: 27, Beyrut).
Mustafa Özcan