Bir zamanlar Türkiye'de Filistin'i temsil etmiş bulunan büyükelçi Fuat Yasin bir panel esnasında Hazreti Ömer'den bir söz aktarmıştı. Mealen şöyleydi: Hazreti Ömer'e zaferlerinin hikmetini sorarlar o da şu karşılığı verir: "Biz savaşa başlarken iki sıfır önde başlarız. Biz zafer kazanacağımızdan emin bir halde savaya başlarız. İlginç olan düşmanın da bizim zafer kazanacağımızdan emin olmasıdır. Bu ortamda savaşa başladığımızda zafer bizim yarimiz ve yaverimiz olur." Nitekim Hazreti Peygamber 'bir aylık mesafeden, yoldan korku ile muzaffer kılındım' buyurmuştur. Yani düşman bir aylık mesafede bile olsa İslam orduları ile karşılaşmaktan korkar, yenileceğini bilir, mafsalları titrer. Bu durum İslam ordusunun mükemmel kul oluşuyla alakalıdır. Manevi donanımı tam olduğunda Allah'ın yardımı da gecikmez. Bu sayede İslam orduları Hazreti Ömer döneminde şarkı ve garbı dize getirmiş, Bizans ve Sasaniler karşısında cihangir olmuşlardır. Şimdi ise durum tersinedir. Zira Müslümanların yakini yoktur ve Allah ile bağları zayıflamıştır. Ve bu nedenle de İslam orduları eski sikletinde değildir ve eski İslam orduları değildir. Kuşaklar arasındaki fark budur. Golda Meir kendisine Müslümanlarla Yahudilerin karşılaşacağına ve zaferin Müslümanların payına düşeceğine dair hadis hatırlatıldığında şu cevabı verecektir: O nesil bu nesil değil. O nesil ileride gelir. Gerçekten de öyle arada nesil ve zaman farkı vardır. Nesillerin olgunluğu ve zamanın ruhu inkişaf etmemiştir. Fetih nesli zinde bir nesildir ve Hazreti Peygamberin gazvelerini hatırlatır. Bu neslin özelliklerinden birisini Gazze saldırılarından sonra eski başbakanlardan Ehud Olmert dile getirmiştir: Bizim hayatı sevdiğimiz kadar onlar da ölümü seviyorlar. Müslümanlar da ölüm kültürü baskın bir kültür.
Gerçekten Ehud Olmert, Kur'an-ı Kerim'in parmak bastığı bir gerçeği hatırlatmıştır. Kur'an toplu halde Yahudilerin hayata çok düşkün (ahresu'n nasi alla hayatin) olmalarını nazara verir. İçlerinden bazılarının da bin yıl yaşamayı arzuladığını dile getirir. Nitekim ilgili ayet şu mealdedir:"Yahûdi ve müşrikleri, dünya hayatı üzerine, insanların en hârisi bulursun. Bu müşriklerden bazısı, bin sene yaşamağı arzu eder."
101 yaşında vefat eden David Rockefeller bu tip birisiydi ve Kur'an buyruğuna muhatap olmuştur. Yedek organlarla hayatını idame ettirmeye ve ölümünü geciktirmeye çalışmıştır. Nesillerin nöbetleşmesi ve dönüşümü bir vakıadır. Bugün pörsümüş Müslüman nesiller eski ruhlarını kazanabilirlerse yeniden eski savlet ve hamle gücünü ede ederler. Dedelerinin şanına layık olurlar. Özelde Filistinliler ve genelde ise Müslümanlar, ezile ezile yeniden ayağa kalkmasını öğrenmektedirler. Peşlerinden gittikleri dünyanın kendilerine zilletten başka bir şey getirmediğini görmüşlerdir. Önlerinden gitmeyen dünyanın peşlerinden gelmesi için ahirete yönelmeleri ve serdengeçti olmaları gerektiğinin farkına varıyorlar. İslam komutanlarından Ribi Bin Amir Pers komutanı Rüstem ile karşılaşması ve konuşmasında Pers diyarına gelişlerini şöyle izah edecektir: "Allah-ü teâlâ, dilediği kimseleri, kula kulluktan kendisine kulluğa, dünya sıkıntılarından feraha çıkaralım, bâtıl dinlerinin zulmünden kurtarıp İslâm adaletine ulaştıralım diye, bize bir Peygamber gönderdi. Kim bu dini kabul ederse, bizden olur, biz de döner gideriz. Kim de kabul etmezse, Allahın vâd ettiğine (zafer ya da şahadet) kavuşuncaya kadar onunla savaşırız."
İsrail'i kuran nesiller Cizvitler gibi kıt kanat veya idealleriyle yaşamaktaydılar. Lakin günümüze geldiğinde lükse ve konfora battıklarını görebiliyoruz. Bu da ölüm arzusunu öteleyen ve yaşama arzusunu kamçılayan bir durumdur. Şimdi Yahudi fedailerin yerini Filistinli fedailer almıştır. İsrail de bunlarla başa çıkamamaktadır. Bu sosyolojik değişim İsrail'in sonuna da işaret etmektedir. Tih Çölü ile Yahudiler psikolojik ve sosyolojik değişime hazırlanmışlar ve bu yolla ata diyarına dönmeye hak kazanmışlardı. Şimdi ise tersi bir durum var. Filistinlilerden önce Yahudiler İsrail devletinin miadının dolduğuna inanıyorlar. Yahudilerde bir 80 yıl sendromu var. Haşmonayim Hanedanı hariç tarihte kurulan bütün Yahudi devletleri 80 yaşını görmeden ortadan kalkmıştır. Bu Yahudiler arasında çok iyi bilinen bir husustur. Sadece Haşmonayim Hanedanı 103 yıl yaşayarak bu kuralı aşmıştır. 2017 yılında olmalı Netanyahu Londra'da buna temas etmiş ve Yahudi devletlerinin 80 yaşına varmadan ortadan kalktığını hatırlatmış ve tarihin bu devresinde ve nöbetinde 100 yaşını aşmayı umduklarını dile getirmiştir. Bu kuvvetli bir umut değil. Bu sözlerinde korku eseri gizli. Geçtiğimiz günlerde bu kehaneti bir kez daha eski başbakanlardan Ehud Barak tekrarlamıştır. İsrail'in seksen yaşına varmadan yıkılabileceğini öngörmektedir. Buna göre İsrail'in miadı en geç 2028 tarihinde dolmaktadır. Şimdi bu tarihe sadece 6 yıl kalmıştır.
Yahudiler de bu yönüyle Müslümanların keşiflerini veya öngörülerini tekrarlamaktadır. İşler tersine döndü. Müslümanları artık gayri Müslimler müjdeliyor. Ehud Barak İsrail'in zevalini, Jeo Biden ise Mehdi'nin zuhurunu müjdeliyor!
Bu yönde merhum Şeyh Ahmet Yasin ile Ehud Barak ya da Netanyahu'nun hesaplamaları birbirini tutmaktadır. Şöyle ki, Ahmet Yasin Hazreti Musa'nın Mısır'dan Filistin'e yolculuğunu ya da huruçtan girişe olan süreyi 120 yıl olarak hesaplamıştır. Günümüzde bu tersine sürecin başlangıcını 1897'de yapılan Basel Konferansını baz alarak belirlemiştir. İsrail'in miadı olarak da üç tarih vermiştir. 2016, 2021-2022 ve 2027. Ehud Barak ile Şeyh Ahmet Yasin'in İsrail'in son süresiyle ilgili vardıkları tarihler arasında sadece bir yıl fark vardır. Hangisi tutarsa tutsun aynı kapıya varmaktadır. Bu arada sadece kehanetlerin tarihi yürümüyor aynı zamanda taraflar arasında sosyolojik dönüşüm de yaşanıyor. Daha önce bazı Yahudi kehanetlerinde İsrail devletinin zevalinin 74 yıla sığacağı söylenmiştir. Bu da Bessam Nihad Cerrar'ın İsrail'in zevaliyle alakalı olarak vardığı 2022 yılına çıkmaktadır. Lakin 2016 yılıyla ilgili öngörülen kehanet tutmadığı gibi 2022 yılıyla alakalı öngörü de tutmamıştır. Sırada Ehud Barak ile Şeyh Ahmet Yasin'in 2027-2028 ile ilgili son kehanetleri vardır. Bu arada dünya da değişiyor ve zemini kayıyor. Büyük savaşların arasında İsrail kaybolup, kaynayıp gidebilir.
Korkunun ecele faydası yoktur aksine korku ve endişe yanlışların artmasına neden olmaktadır. El Cezire muhabiri Şirin Ebu Akile'nin öldürülmesi de akılsız bir iş olmuştur. Kimileri bunu İsrail'in stresine ve zeval korkusuna bağlamaktadır. İsrail tutukluk yapıyor. Zeval korkusunun neden olduğu varlık kaygısı gerilimi kamçılıyor. İsrail de sekerat halinde ne yaptığını bilmiyor. Bu cinayeti kazara mı işledi sakarlıkla mı yaptı yoksa varlık kaygısının bir sonucu mu? Hangisi olursa olsun, İsrail pusulasını kaybetmiştir. Kendisini ölüme hazırlamaktadır.
Mustafa Özcan