Arama

Mustafa Özcan
Mayıs 30, 2022
27 Mayıs darbesinin ayak sesleri ve Amerikan mahreçli darbeler

Şam'daki eski büyükelçimiz Ömer Önhon'un 'Büyükelçinin Gözünden Suriye' adlı notlarını veya kitabını okuyorum. İç kapakta bir fotoğraf yer alıyor. Bana çok dokunaklı geldi. Mardinlilerin 'abbara' dedikleri tarzda evlerin altındaki bir geçidin fotoğrafı. Bu sokaktan ve evlerin altındaki geçitten yüzlerce defa geçmişimdir. Bu geçit vasıtasıyla Emevi Camii'nin kuzeyinden Seyyideti Rukiye'nin hizasından Kaymeriye mahallesine doğru akarsınız. Daha ziyade üst yolu kullanırdım. Bununla birlikte burasını da kullandığım olurdu ve evlerin altındaki geçitten defalarca geçmişimdir. Bu fotoğraf beni yeniden eski günlerime ve çocukluk günlerime götürdü. Fotoğraf iç kapak fotoğrafı olarak isabetle seçilmiş ve bu fotoğraf, Ömer Önhon'un zevk sahibi bir elçi olduğunun da kanıtı. Kitapta yer alan bilgilerin çoğu bildiğimiz türden bilgiler lakin dağınık bilgiler bir kitabın bünyesinde bir araya getirilmiş. Ayrıca resmi bir gözü de temsil ediyor. Bu yönüyle büyük bir hizmet. Rejim baştan beri Suriye'yi ve muhalefeti kanlı bir karnavala sürüklemek istemiştir. Kitabın satırları arasında bunu rahatlıkla görebiliyorsunuz. Rejim muhalefetin masumiyetini kirleterek en iyi bildiği tarzda kirli savaşı dayatmış ve bildiği tarzda da bunu kazanmak istemiştir. Yüzeyde kalan propaganda mahsulü yalanlar gerçeğin karakterini bozmuştur. Bu nedenle de Suriye'de iç savaş değil, rejimin tertipleri yaşanmıştır. Fehim Taştekin'in Suriye rejimini haklı çıkarmak için pazarladığı 200 Suriyeli askerin muhaliflerce hunlarca öldürüldüğü ileri sürülen Cisr es Şugur saldırısı kitapta düzmece tertiplerden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Maalesef rejimin içimizdeki borazanları da gerçekleri ters yüz etmişlerdir. Banu Avar, Hüsnü Mahli, Fehim Taştekin ve Ruşen Çakır gibi isimler bunlardan bazılarıdır. Suret-i haktan görünüp batıla hizmet etmişlerdir. Kitap boyunca Suriye rejiminin kaypaklıkları sürekli olarak nazara verilmektedir. Esad rejimi zamana oynamış ve Amerikalılar ona bolca zaman kazandırmışlardır. Suriye rejimi ile ABD arasında bir muvazaa vardır ve bu muvazaa yer yer kalın tüllerle örtülmüştür. Kaypaklıklarıyla Amerikalılar Suriye halkının umutlarıyla oynamışlardır. Elçileri Richard Ford gibiler Hama gösterilerine katılarak yanlış mesaj vermişler ve halkı iğfal etmişler yani aldatmışlardır. Daha ötesinde boşluğa düşürmüşler ve tuzağa çekmişlerdir. Uluslararası kamuoyunu arkasına aldığını düşünen muhalifler zor zamanda açıkta ve desteksiz kalmışlardır. 18 Ağustos 2011 tarihinde Obama ve Batılı ülkeler Esad'a çekil çağrısında bulunmuşlar ve ama gerisini getirmemişlerdir. Belki de uluslararası kamuoyunun beklentilerine karşılık vermek istemişler daha doğrusu onu da iğfal etmişlerdir. Sonra da balık hafızalı toplumların meseleyi unutacağına bahis tutmuşlardır. Suriye halkı mağdur kendileri ise kahraman olmuşlardır. Ama bir gün gerçekler yalancıların da yakasına yapışır.

İlk şok dalgasından sonra rejim kademe kademe konsolide edilmiştir. Bunda ikircikli davranan Richard Ford ve Obama yönetiminin payı büyüktür. Sağ gösterip sol vurmuşlardır. Kısaca kaypaklığıyla ABD Esad rejiminin ayakta kalmasına İran ile Rusya'dan daha fazla hizmet etmiştir.

Suriye ile ilgili detaylarda İran ve Rusya ile ABD arasında bazı farklılıklar olsa da temelde tutum aynıdır. Bu temel Esad rejiminin ayakta kalmasından ibarettir. Esad başlarda Suriye rejimine yönelik küresel bir komplodan bahsetmiştir. Bu gerçek çıkmıştır lakin komplo rejime değil halka yöneliktir. ABD'nin nasıl muhalefeti iğfal ettiği ve buna mukabil PYD unsurlarıyla baştan beri temas hattı aradığı kitabın ilgili satırlarında yüzeye çıkmaktadır. Ömer Önhon satır aralarında Suriye rejimi ile Amerikalıların nasıl birbirlerini kolladıklarını ve Türkiye'ye karşı da kaçamak davrandıklarını yansıtıyor (s: 197). Suriyeli şebbihalar protesto için Türkiye temsilciliklerine yönlendirilirken bundan Amerikan elçiliği masun kalmıştır.

Suriye'de baştan beri darbeler zincirine destek veren Amerikan yönetimi elbette darbe rejimi karşıtı halk hareketlerine destek veremezdi. Nitekim öyle olmuştur: Hüsnü Zaim'den beri Suriye'de yaşanan darbelerde Amerikan parmağı vardır. 1963 Baas darbesi 1958'deki Irak'taki gibi Amerikan mahreçli olmaktan uzak değildir. Toplum sekülerleştirilerek İsrail ile dalga boyuna getirilmek istenmiştir. Amerikalılar sayesinde Suriye darbeler ülkesi haline gelmiştir. Sonunda Esat 1971 yılında Düzeltme Hareketi veya darbesiyle birlikte Baasçı arkadaşlarına da ters dönmüş ve partiyi bir ailenin hizmetine sokmuştur. Zamanla 'Suriye, Allah ve Beşşar' sloganından geride sadece denklemde Beşşar kalmıştır. ABD darbelerle gelen süreci desteklemiştir. Amerikancı olarak görünen Bağdat Paktının üyeleri art arda darbe yemiştir. Dışarıdan görünen başka içten görünen daha başkadır. 1958 yılında Menderes'in Iraklı ortağı Nuri Said Paşa darbeyle indirilmiştir. Kesilen parmağı hediye olarak Nasır'a gönderilmiştir. Aradan iki yıl geçmeden Türkiye'de 27 Mayıs tarihinde Amerikan mahreçli darbe yaşanmış ve bu zeminde Nasır'ın bir bölgesel bir hasmı daha bertaraf edilmiştir. 27 Mayıs darbesinin ayak sesleri önce Bağdat'ta duyulmuştur. O sıralarda Irak ile Türkiye'nin temsil ettiği ortaklık Suriye rejimiyle soğuk savaş halindedir. 1957 senesinde ABD yine Suriye'de Türkiye'ye çelme atmıştır. 27 Mayıs darbesiyle birlikte ABD sureta hasmı görünen Nasır'a büyük bir hizmet ifa etmiş ve Menderes'i yolundan çekmiştir. 1991 ve 2003 yılında da Saddam'ı ezen ve deviren ABD düşmanı Humeyni rejimine hizmet etmiştir, destek vermiştir! Dostu düşmana kurban vermek nasıl bir iştir?

27 Mayıs 1960 yılında da Amerikan desteğini arkalarına alan darbeciler kalkışma yapmışlar ve ardından Menderes ve arkadaşlarını idam etmişlerdir. Darbeye kan da bulaşmıştır. Kısaca Bağdat'ta 1958 yılında yaşanan kanlı karnaval iki üç yıl sonra Ankara'da tekrarlanmıştır. ABD Türkiye'nin bölgeye açılmasını hiç istememiştir. Ortağı görünen Türkiye ile Irak'a karşı fiiliyatta hasmı görünen Nasır rejimini desteklemiştir. Suriye'deki azınlık ittifakı Nasır'dan çabuk kurtulmuştur. Ülke Birleşik Arap Cumhuriyeti şemsiyesi altından çıkınca azınlıkların kucağına düşmüştür. Bu da İsrail'in güvenliğini temin etmiştir. Kısaca ABD bölgede baştan beri azınlıklar ittifakından yana olmuştur. Bu nedenle de Şii milisler ve katliamları karşısında kılını kıpırdatmamıştır. Suriye'nin halkının esenliği ve selameti Mısır ile Türkiye'den birini tabi olmalarına bağlıdır. Kendi başına kaldığında azınlıkların kucağına düşmesi kaçınılmazdır. Bugün ABD hala darbeyle işbaşına gelen Esad hanedanlığını aktif veya pasif olarak desteklemektedir. Bölgesel hasımlarını bağlamaktadır. 1960 öncesinde Türkiye karşısında Nasır'a çalışan ABD şimdi ise Rusya-İran eksenine çalışmaktadır. ABD için en tehlikeli denklem, Suriye'nin bölgesel çoğunluk ittifakı içine yuvarlanmamasıdır. Ukrayna'da dolaylı olarak Rusya ile savaşan ABD Suriye'de İsrail lehine Rusya ile birliktedir. Buna İran'ı da katabilirsiniz. Suriye'nin çoğunluk ittifakı içinde yer alması iç tezatlar ve çekişmelere son verecek, dikkatleri dış tezada yani İsrail ve destekçilerine yöneltecektir. ABD İsrail lehine azınlık ittifakı denkleminin değişmesini istememektedir.

27 Mayıs olurken Menderes ile samimi ilişkilere sahip olan Amerikan büyükelçisine darbe fısıltıları sızdırılmaz. Ya da ABD'nin bu işte parmağı olduğunu bilmez. Ama elçilik müsteşarı ve CIA temsilcisi derinlerdeki hazırlıklardan haberdardır. 1980 yılında da CIA istasyon Şefi Paul Henze Beyaz Saray'da Jimmy Carter'a brifing verirken 'bizim çocuklar darbe yaptı' diyecektir. Sonra bu sözünü inkar etmiştir. Lakin arşivler yalan söylemez kuralı gereği Mehmet Ali Birant Paul Henze ile yaptığı mülakatı yayınlamış ve orada Paul Henze'nin bu sözleri sarf ettiği görülmüştür.

Ziya Ul Hak'a yönelik suikastta da ABD kendi büyükelçisini feda etmiştir. Ziya ul Hak ile aynı uçağa binmesine göz yummuş ve uçak infilak ettiğinde Ziya ul Hak ile birlikte kendi elçileri de kayıplar arasında yerini almıştır. Böylece ABD Orta Asya İslam İmparatorluğu düşünürü Ziya ul Hak ile birlikte mezara gönderirken kendi elçilerini de feda etmiştir. En azından bu yönde kuvvetli bir emare ve kanaat vardır.

Kısaca ABD, Esad hanedanlığının görünmez hamisidir. Taliban'ın kadınlara uygulamalarını örnek göstererek meşruiyetini tanımayan Clinton yönetiminin Yahudi asıllı dışişleri bakanı Madeleine Albright 2000 yılında Beşşar Esad'ın tahta çıkması sırasında siyasi kirveliğini yapmıştır. Esad'a göre Taliban Amerikancı kendisi ve rejimi ise Amerikan karşıtıdır. Doğrular işte böyle tersyüz edilmektedir. Gizli ajandalarından dolayı Amerikan yetkilileri ikircikli davranmaktadır. Amerikan formülü şöyle işler: Yoldan çıkan ve kendi başına buyruk hareket eden Demokratik ülkelere darbe vurulur, darbeci ülkelere ise destek verilir. Esad ailesi bunun en tipik örneğidir.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN