Mücahere toplumları
İslam literatüründe günahları açıktan işlemeye 'mücahere' denmektedir. Mücahere, günahı alenileştirme demektir. Özellikle ramazan ikliminde gündüzün yani oruçlu olunması gereken vakitte orucu kırmak, mücahere vasfına girmektedir. Bazıları bahane olarak 'Allah'ın bildiğini kuldan saklamıyoruz' diyorlar. Halbuki Allah'ın bildiğini kullara da ayan ediyorlar.
Elbette mazeretsiz gizli yemek de vebale tabidir. Lakin açıktan yemekle mukayese edilemez.
Açıktan yemekte, birçok kural ihlali vardır. Öncelikli olarak başkalarına ve genç kuşaklara kötü örnek olmaktır. İkincisi, Allah'ın tebcil ettiği ibadeti hafife almaktır. Bu da istihfafa yani önemsememeye ve kayıtsızlığa yol açacaktır. Üçüncü olarak ramazan ve kurban ayları şeairdendir yani dinin sembolleri arasındadır. Bu davranış sembollerin ve şeairin gölgelenmesine, solmasına ve sönmesine yol açacaktır. Bir başka mahzuru da Allah'ın emirlerini hiçe saymaktır. Bir anlamda Allah'ın koyduğu kurallara meydan okumaktır. Namaz, zekat gibi vazifeler ve vecibelerin ihlal edildiğini kolaylıkla anlayamayız. Lakin orucun ihlal edildiğini halkın ortasında yeme ve içme ile rahatlıkla anlayabiliriz. Nitekim de öyle olmaktadır. Peki, bunun sosyal akisleri ve afetleri var mıdır? Kesinlikle sosyal afetleri vardır. Faslı muhaddislerden Ebu'l Feyz Cafer el Kettani, Nasihatu Ehli'l İslam adlı eserinde mücahere yani açıktan oruç yemeyi ve benzerlerini toplumsal bozulma ve çöküş yasaları arasında sayar. Zira bunun sonuçlarından birisi Allah'ın gazabını ve azabını davet etmektir. Medeniyetleri, bu tür günahlar yıkmıştır. Bir hadiste bu durum şöyle ifade edilmektedir: "Mücahirler müstesna bütün ümmetim selamettedir. Şu fiil günahları açıktan işlemekten ya da mücaheredendir: Adam geceleyin bir fiil işler, Allah onu örttüğü halde gündüz o günahı böbürlenerek başkalarına ve sağa sola anlatır. Allah'ın örttüğünü o ifşa eder."
Şimdi kimi veya birçok İslam ülkesi mücahere girdabında debelenmektedir. Mesela İslam Cumhuriyeti olarak anılan İran, bu ülkelerden başında gelmektedir. Ramazan ayı adeta bu ülkeye hiç uğramamaktadır. Bu mübarek ramazan ayında bu ülkeye seyahat edenler, adeta çarpılmakta ve ramazan iklimini aramaktadırlar. Bu ülkede ramazan ortasında oruç tutmanın esas değil de yemenin içmenin esas olduğunu sanırlar. Oruç tutanların oranı, en iyimser tahminle yüzde 15 ile 20'yi geçmiyor. Namaz kılanların oranı da buna yakın olmalıdır. Sokaklar oruç bozanlarla kaynıyor. Bu durumda sosyal olarak İran için bir İslam ülkesi veya en azından devleti tabiri kullanılabilir mi? Heyhat! Sosyal olarak dengesi kaymış durumda. Geriye İslami tanımında sadece siyaset kalıyor. İslam dünyası ile ilişkilerine baktığımızda geçmişte sadece dinsizliğiyle ve zulmüyle iştihar eden Esat ile birlikte anılmıştır. İran, İslam yerine direniş ekseni kavramını koymuştur. Beşşar rejiminin İslam ile bir alakası olmasa bile onlara göre direniş eksenini temsil etmesi yeterlidir! Hizbullah ile İran, bu rejimi ayakta tutmak için büyük fedakarlıklarda bulunmuşlardır. Hakiki dindar olan Sünnileri kılıçtan, süngüden geçirmişlerdir. İslam bunun neresinde? Sanki İslam Cumhuriyeti başkalarını kandırmak için kurgulanmış ve uydurulmuş bir isimlendirme. Bazı Şii mollalar, Şiilerin namaz kılmadığını soranlara şöyle cevap vermişlerdir: Hazreti Ali onların namazını kıldı! Hıristiyanlıkta papazlar günah çıkartırlar. Şiilikte de sanki Hazreti Ali bunu yapmaktadır. Şii kitleleri, namazın sorumluluğundan kurtarmaktadır. İran'da oruç tutmamanın hiçbir müeyyidesi bulunmuyor.
İran ile Irak'ta deizm ve ateizm çığırı, çığ gibi büyüyor. Bu ortamda günahlar, sınır tanımıyor. Irak yönetimi çözüm olarak mücahirlere yasak ve ceza getirmek istiyor. Orucu açıktan yiyenlere mali para cezası ya da hapis cezası uygulamak ve getirmek istiyor. Bundan daha hayırlısı esasında vaziü'ddini dedikleri iç denetimi artırmak ve mekanizmasını sağlamlaştırmak ve işletmektir. Vaziu'ddini içten gelen caydırıcılıktır. İç muhasebeyi geliştirmektir. İç denetim mekanizmalarını çalıştırmaktır. Vaziu'd dini ile İslam yurdunu ve havzasını ifade eden Beydatü'l İslam kavramları eski dünyanın köşe taşları ve kavramları olmakla birlikte günümüzde unutulan kavramlar arasına girmişlerdir. Ahlaki kuralları dikte eden ve gözeten hisbe teşkilatı da öyle. İran gibi yaparak İslami tanımlamak yerine İslam'ı tanımaya ihtiyacımız var.
Mustafa Özcan
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.