Prof. Uğur Derman

Durmuşzâde Ahmed Efendi

Hat san'atı'nın büyük isimleri - 57

1665 senesinde İstanbul'da doğan Ahmed Efendi, Sultan IV. Mehmed devri İstanbul şehremînilerinden Durmuş Mehmed Efendi'nin oğludur. Babasının ihtimâmiyle dînî ilimlerde ve hat san'atında kuvvetli bir tahsîl gördü ve ta'lîk hattını Siyâhî Ahmed Efendi'den (bkz. Hat San'atının Büyük İsimleri-9) meşk etdi, bu konuda ayrıca Kādıasker Abdülbâki Ârif (ö.1713), Rodosîzâde Abdullah (ö1704) ve Kırımî Câmii imâmı Ahmed efendilerin müzâkere ve musâhabelerine katıldı.

Mûtad ilmiyye rütbelerinden geçdikden sonra Üsküb'deki Yâkub Paşa Medresesi'nde sekiz yıl müderrislikde bulunan Durmuşzâde, hattının takdîrkârı olan Şeyhulislâm Seyyid Feyzullah Efendi devrinde (1695-1703) onun kitâbet işleriyle uğraşdı, oğullarına da hat dersi verdi; medresesi İstanbul'a nakledilerek Galata Sarayı'na müderris oldu. III. Ahmed'in yazmasını emretdiği Gurabzâde-i Bağdâdî Tefsîri'nin yeni bir nüshasını hurde ta'lîkle yazdığı sırada, terfîan Sultan Ahmed medresesine nakledildi; daha sonra İzmir kādılığına tâyîni çıkınca -yerine nâib gönderilerek- yazmakda olduğu tefsîrin istinsâhı bitene kadar İstanbul'dan ayrılmasına izin verilmedi. 10 Rebîüssâni 1121 (19 Haziran 1709) çarşanba günü tefsîrin yazılması tamamladı (Resim 1); bunun iki sene sürdüğü tahmîn edilebilir.

Durmuşzâde, bir yıl kadar İzmir kādılığında bulundukdan sonra altı yıl açıkda kaldı, nihâyet 1128/1716'da Edirne kādılığına getirildi. Buradayken Mekke-i Mükerreme pâyesi aldı, hastalandığı için vazîfesinin müddeti dolduğunda İstanbul'a döndü. İznik arpalığının geliriyle geçinmeğe çalışdığı esnâda –süregelen hastalığının tesîriyle- henüz 52 yaşındayken Rebiulâhir 1129 (Mart-Nisan 1717) târihinde vefât ederek Topkapı Mezarlığı'na defnolundu; kabrinin yeri belli değildir.

Yaşadığı devirde Mîr İmâdü'l-Hasenî (1554-1615) üslûbunun İstanbul'daki en mükemmel temsilcisi olduğu için, Durmuşzâde Ahmed Efendi "İmâd-ı sânî" (İkinci İmâd) lakabiyle de anılmışdır. Hurde ta'lîk ve kıt'a ta'lîkındeki ustalığı bir yana, celî ta'lîkle bir günde 30-40 beyitlik kitâbe yazabilecek meleke ve sür'ate sâhib olduğunu kendisiyle yakından tanışan müverrih ve şâir Râşid Efendi (ö.1735) belirtmekdedir ki, bu rekor, ilerde ancak Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi (ö.1849) eliyle yenilenmiş veya geçilmişdir.

Sultan II. Mustafa ve III. Ahmed devirlerinde inşâ edilen âbidelerin birçoğunun kitâbeleri Durmuşzâde'nin celî ta'lîk hattıyledir. Ancak o târihlerde bu gibi eserlere imzâ konulması teâmülü henüz yerleşmediğinden – ismi bulunmamakla berâber – hattı ona âid olan kitâbelerden bilinenler şunlardır: Topkapı Sarayı içindeki bâzı kasır ve sebiller; İstanbul, Galata, Üsküdar ve Eyüb yakalarında ve Edirne'de birçok medrese, dergâh ve çeşme; Gülnûş Emetullah Vâlide Sultan'ın Bayezid-Simkeşhâne yanındaki mekteb ve sebîli (1958 istimlâkinde yok edilmişdir); Çorlulu Ali Paşa'nın Çarşıkapısı civârında yapdırdığı câmi, dergâh ve dârülhadîs (hâlâ yerinde); Tersâne dâhilinde yine Ali Paşa'nın yapdırdığı câmi ve Kasımpaşa'daki bâzı çeşmeler; Süleymaniye yakınındaki Kaptan İbrahim Paşa Câmii ve sebîli (hâlâ yerinde); Şeyhulislâm Seyyid Feyzullah Efendi medrese ve çeşmesi (hâlen Millet Kütübhânesi/Fâtih); Üsküdar Yeni Vâlide Câmii ve başçeşmesi (Buradaki iç kapı kitâbesinin ise Fındıkzâde İbrahim Efendi'ye âid olduğu TH, s.637'de belirtiliyor). Hattatımızın bugüne kadar Durmuşzâde Ahmed imzâsıyla rastlanılan tek kitâbesi Topkapı Sarayı dâhilindedir ve hicrî 1117 (1705) târihlidir.

Mizâha mâil bir sohbet ehli ve hüner sâhibi olduğu rivâyet edilen Durmuşzâde'nin hem İstanbul'da, hem de Edirne'de yetişdirdiklerinden 24'ü bilinmekdedir. Bunlar arasında Kâtibzâde Mehmed Refi' (ö.1768), Şeyhulislâm Veliyüddin (1684 - 1768) efendiler ve Hüseyin Şâkir Beyefendi (ö.1743) – Yesârî Es'ad Efendi (ö.1798) öncesi – Osmanlı ta'lîk hattının en parlak isimlerindendir. Kendi oğlu Mehmed Nurullah Efendi (ö.1200/1786'dan önce) de ta'lîkı babasından öğrenmişdir.

Yukarıda bahsi geçen Gurabzâde Tefsiri, hâlen Topkapı Sarayı Müzesi Kütübhânesi-EH 596'da saklanmaktadır ve bu Türkçe tefsîr kitabı yalnız hattı değil, tezhîbi ve hele cildi bakımından devrinin husûsiyetlerini taşıyan müstesnâ bir eserdir.

Tefsîrin kâğıdı açık nohûdî renkli ve âharlidir. Ağız genişliği 1 mm.nin altında bir kalemle yazılan hurde ta'lîk hattının - satırlar yanyana dizilse - boyu 2090 m. gelir. Kaleminde en ufak zâfiyet görülmeden böyle hacimli bir eseri yazmak da, ancak Durmuşzâde gibi bir üstâda yaraşır.

Tefsirin girişinde îtinâlı bir unvan sahifesi, hattı ve tezhîbiyle göz doldurmakdadır (Resim 2). Tefsîrin buradan başlayan dîbâce kısmı v.2a ve v.2b'ye kadar yer tutmuşdur. Bu sahifenin sonlarında Fâtiha sûresi başlamakda ve sırasıyla 114 sûrenin tefsîri sürmekdedir. Sûrebaşları ile cüz ve secde gülleri müzehheb olup başlıklar surh mürekkeble yazılmışdır. Metnin içinde geçen âyetlerin asılları kolay tefrîk olunabilsin diye, bunların üst tarafına kırmızıyla birer ince çizgi çekilmiş, ayrıca âyet bölümü başa ve sona kırmızı nokta konularak belirtilmişdir. Ta'lîk hattı tabiî olarak harekesiz yazıldığı hâlde -âyetlerin yanlış okunmasını önlemek için- nesih hattında olduğu gibi harekelendirilmiş, fakat bu, yazının görünüşünü bozmayacak incelikle gerçekleşdirilmişdir.

Osmanlı kitab san'atlarının müstesnâ bir nümûnesi olarak, bugün hazırlanmışcasına zamânımıza ter ü tâze gelebilen bu Gurabzâde Tefsîri'nin kabından bahsetmeyi sona bırakdım. Tezhîbini ve teclîdini gerçekleşdiren san'atkârların ismi –mûtâd olduğu üzere- kayıdlı değildir. Fakat siyaha yakın kahverenkli deri kabın dışında yer alan şemse, selbek ve köşebendler -çukur yerler kızıl, kabartmalar yeşil altınla- mülemmâ olarak hatâî fasîlesinden serbest çalışılmışdır. Kab içi, koyu tarçınî deri üzerine şemse, selbek ise iki renk altınla ve üstden ayırma usûlüyle bezenmiş; buradaki şemse, hatâî ve rumî motifleriyle ¼ simetrili olarak tertîblenmiş, selbek de bulutlarla donatılmışdır. Kab içindeki köşebendler ise zer-efşân olarak hazırlanmışdır (Resim 3). Mıkleb ve sertâb bölümlerinin iç ve dışında da gömme kalıb kullanılmışdır.

Osmanlı kitab san'atlarının sonuncu defâ dirilme devresi olan Sultan III. Ahmed çağına lâyık bu latîf eseri, meraklılarına yeterince tanıtabildiğimizi sanıyoruz.


Resim 1: Durmuşzâde'nin hurde ta'lîk ile yazmış olduğu tefsirin ferağ kaydı.


Resim 2: Aynı tefsirin unvan sahîfesi.


Resim 3: Gurabzâde Tefsîri'nin kab içi.

Prof. Uğur Derman

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.