Hat san'atı'nın büyük isimleri - 49
Ferağ kaydında verdiği ipuçlarıyla, bu mushafı yazan Hüseyin Efendi'nin Sivas şehrinden ve baba adının Mehmed olduğu anlaşılıyor. Ayrıca hacca gidişi dışında, kendisine dâir bir bilgiye sâhip değiliz. Kaynaklarda adına rastlanmadığı gibi, bugüne kadar başka bir eseriyle de karşılaşmadık. Yazı üslûbundan ve mushafın tarihinden Şeyh Hamdullah'ın üçüncü nesilden tâkibçileri arasında yeraldığı düşünülebilir.
Hüseyin Efendi'nin burada tanıtılan mushafı, XI. hicrî asrın başına / XVI. milâdî asrın sonuna âid olup, hattı ve tezhîbinin yanısıra yazılışındaki husûsiyetler cihetinden de zikre şâyandır. Alışılagelmiş mushaflarda sûrenin bittiği yerde, sûrebaşı bölümünün altına yeni bir sûre gelir ve bu hâl sona kadar sürer gider. Oysa, bu mushafın ferağ kaydında hattat Hüseyin Sivâsî şu îzahatı veriyor: "Kısa sûreler dışında Besmeleleri sahîfe başına denk getirdim. Kısa sûrelerin bulunduğu son bölümde bu mümkün olmamakla beraber, sûreyi bitirerek sahîfeyi tamamladım. Âyetler bölünmesin diye, her sahîfeyi yeni âyetle başlatıp âyet sonuyla bitirdim. Otuz cüz'ün her birinin başlangıcını sahîfe başına rast getirdim" (Resim 1). Hattatımız bütün bu saydıklarını uygulayabilmek için sahîfelerin satır sayısını sâbit tutmamış; bâzan 14 (Resim 2), bâzan 15 (Resim 3) satıra göre tertîblemek mecbûriyetinde kalmışdır.
Bu mushaf -sonradan âyet-berkenar adıyla tanınan- ve hıfza çalışanların tercih ettiği "sahîfe tutar" mushafların bizdeki ilk örneklerinden olmalıdır. Dolayısıyla hattatımız da bu farkı anlatmak lüzûmunu duymuştur. Nesih hattıyla yazılması Şâban 1006 başlarında (Mart 1598 ortası) tamamlanan mushafın sûrebaşları siyah tahrirli üstübeç mürekkebi ve rıkā' hattı ile yazılmışdır. Ferağ kaydı da aynı yazı nev'iyledir. Başta klasik tarzdaki tığlı serlevhadan (Resim 4) sonra, sahîfe üstüne getirilen her sûrebaşı, unvan sahîfesi tarzında bezenmiş ve bunların desenleri de farklı çizilip, aynen tekrarlanmamışdır. Ancak, arada kalan veya sonda bulunanlar alışılagelmiş sûrebaşı görünümündedir.
Eserdeki cüz, hızib ve secde güllerinin hepsi müzehhebdir (Resim 5, 6) . Sahîfe sonunda âyeti bitirmek mecburiyetinden dolayı, aralardaki durak işâretlerine fazla yer ayrılamamış ve buraları helezonî duraklarla geçiştirilmişdir. Yazı sâhasının etrafı renkli ipliklerle ve altın cedvellerle zengin bir şekilde çevrilmişdir.
Hatim duâsının bittiği yerde görülen 1190/1776 târihi, herhalde o sırada bu mushafa sâhib olan zât tarafından konulmuş olmalıdır.
Hâsılı, hattatın ve adı meçhul müzehhibin işbirliğiyle, san'atımıza husûsiyetleri çok, bir Kitâbullah kazandırılmışdır. Mushafın kabı ise zamanımızda Mehmed Ali Kunduracıoğlu tarafından yenilenmişdir.
Resim 1: Hüseyin Sivâsî mushafının ferağ kaydı.
Resim 2: Tanıtılan mushafın 14 satırlı ara sahîfelerinden biri.
Resim 3: Aynı mushafın 15 satırlı ara sahîfelerinden biri.
Resim 4: Hüseyin Sivâsî mushafının ser-levhası.
Resim 5: Aynı mushafın müzehheb bir sahîfesi.
Resim 6: Mushafın sûrebaşlarından biri.
Prof. Uğur Derman