Mezar Kitabelerinde Yazı San’atımız - I
İslâm âleminde, husûsiyle Osmanlı Türklerinde kabirlere konan kitâbelerle hat san'atının latîf örnekleri taşa aks ettirilerek ölümsüzleştirilmiştir.
Hüsn-i hattın mezar taşlarına akislerinden zarîf örnekler vermeden önce, bu san'atın konumuzla ilgili bâzı noktalarına işâret etmeliyim: Kitap yâhud murakkaa (albüm) gibi, göze yakın mesâfeden okunacak eserlerde kullanılan ve ağzı 0,5-2,5 mm. eninde kesilmiş kamış kalemle yazılan hat cinsleri (nesih, sülüs, ta'lîk, dîvânî, rıkā'... v.b.g.) ile, büyük kitâbelerin yazılmasında kullanılanlar birbirinin aynı değildir. Çünkü uzaktan okunabilecek yazıların iri eb'âdlı ve kalın olması îcâb eder. Yukarıda ismi geçen yazılara göre, daha geniş ağızlı bambu veya ağaç kalemlerle yazılan bu hat şekline celî adı verilir. Bizde, gerek binâların (câmi, medrese, çeşme...), gerekse mezar taşlarının kitâbeleri, ekseriya, sülüs veya ta'lîk hat cinslerinin celîsiyle yazılmıştır. Celî sülüs, değişik istif imkânları verdiği, celî ta'lîk ise satır düzeni içinde güzelliğin zirvesine eriştiği için, hat san'atında estetiği arayıp bulan üstâdlarca çok benimsenmiştir.
Bundan başka, rık'a denilen Osmanlı-Türk el yazısının celî şekliyle yazılmış bâzı mezar kitâbelerine, XIX. asrın sonlarından îtibâren muhtelif kabristanlarda (meselâ Eyüb Sultan ve Süleymâniye câmilerinin hazîrelerinde) rastlanırsa da, bunlar hat noktasından ehemmiyet taşımaz; bir yenilik olmak üzere kullanılmıştır. Zâten rık'a, san'at yazısı sınıfında sayılmaz. Bu âdet, asırlardır süregelmekle berâber, celî yazı, hafî (ince) yazıların aksine, yavaş yavaş gelişerek ancak XVIII. asrın sonlarında en mükemmel seviyesine varmıştır. Bu tekâmül, celî sülüsde Mustafa Râkım (1757-1826), celî ta'lîkde Yesârî Es'ad (ö.1798) efendilerle başlar. Onlardan sonra yetişen hat üstadları, hep bu tarzı yürütmüş ve geliştirmişlerdir. Bu sebeble, aralarında mezar kitâbelerinin de bulunduğu en güzel celî hat örnekleri XIX. asırdan îtibâren görülür. Daha eski asırlara âid kabirler, bilhassa serpuşları ve nakışları cihetinden büyük ehemmiyet taşırlar ki, bunlar bizim konumuz dışında kalıyor.
Her mezar kitâbesinin hüsn-i hat (güzel yazı) ile yazılmasına gayret gösterilmiş değildir. Hatta en mâruf kimselerin kabir kitâbelerinde alelâde yazılara tesadüf edilir. Buna mukābil, tarîhî şahsiyeti olmayan nicelerinin de, âdeta bir hat şâheseri sayılacak kabir kitâbelerine sâhib bulunduğunu görüyoruz. Belki, yazıyı yazan hat üstâdı ile kabirdeki merhûm veya akrabası arasındaki yakınlık, böyle bir san'at eserinin vücud bulmasına sebeb teşkil etmekdedir. Meselâ, celî sülüsün alemdarı sayılan Mustafa Râkım Efendi Yazıcı Münif Efendi ve Reisü'l-küttâb Reşid Efendi'nin himâyelerini gördüğü için, onların kabir kitâbelerini hazırlamayı bilhassa istemiş olsa gerekdir (Resim 1, 2, 3, 4, 6, 7).
Yine bu cümleden olarak, hat üstadları hocalarının veya onların yakınlarının kabir kitâbelerini yazmayı, îfâsı gerekli bir borç bilmişlerdir. Meselâ Yesârî Es'ad Efendi'nin kitâbesini oğlu ve talebesi Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi (ö.1849), Mustafa İzzet Efendi'ninkini de onun talebesi Ali Haydar Bey (1802-1870) yazmışdır (Resim 5). Ali Haydar Bey'in taşı da, tilmîzi Sâmi Efendi'nin (1838-1912) hattıyladır (Resim 8). Sâmi Efendi'nin ölümünde, onun kabrine talebesi Hacı Kâmil Akdik (1861-1941) kitâbe yazmışdır (Resim 9). Kezâ, eski üstâdlardan İsmail Zühdî'nin (ö.1806) kitâbesini kardeşi ve talebesi Mustafa Râkım Efendi (Resim 10, 11), Kādıasker Mustafa İzzet Efendi'nin (1801-1876) kitâbesini de, onun yetişdirdiklerinden Muhsinzâde Abdullah Bey (1832-1899) yazmışlardır (Resim 12).
Hat cihetinden, hattat kabirlerinin ekseriyâ nümûne alınacak kadar mükemmel olması meslek icâbı tabiî ise de, bunun aksine örneklerle de karşılaşılmakdadır. Fakat öyle bir misâl verip de göz zevkınizi kaçırmak istemem.
Mezar Kitâbeleri Nasıl Yazılır?
Yazılması kararlaştırılan ibâre -ki zaman zaman, bozuk ve kötü tertîb edilmiş olanlarına da rastlıyoruz- hattata verilince, eğer iş acele ve hattat da eli çabuk ise, kalıb hazırlamadan, doğrudan doğruya siyah is mürekkebiyle taşa yazar. Mâruf hattatlardan Bakkal Ârif Efendi'nin (1836-1909), satırı bir mecidiye -yâni o devrin 20 kuruşu- karşılığında, taşçı dükkânlarına gidip doğrudan taş üzerine celî sülüs hattı ile birçok mezar kitâbesi yazdığını, onun talebesinden olan Necmeddin Okyay (1883-1976) Hocamızdan duymuşdum. Yine Halim Özyazıcı'nın (1898-1964) da mürekkeble doğrudan mermere yazdığına bizzât şâhid olmuşumdur. Lâkin kitâbe özenilecek bir san'at eseri, yazan da titiz bir hat üstâdı olursa, önceden (Resim 13)'de görüldüğü gibi, ekseriyâ siyah kağıda sarı zırnık mürekkebiyle bir yazı kalıbı hazırlanır (Bu resimdeki celî sülüsle enfes kitâbe, âdetâ bir istif gösterisi yapan Hattat Sâmi Efendi tarafından, dostu Tevfik Paşa'nın oğlu Ali Refik Bey için yazılmışdır).
Kitâbe hazırlanıp harflerin pürüzleri giderildikden, yâni yazı tashîh edildikden sonra, siyah kâğıdın altına aynı eb'âdda bir beyaz kâğıd yerleşdirilerek, bütün harfler -harekeleri ve işâretleri ile birlikde- tam kıyılarından sıkça iğnelenir. İğne delikleri altdaki kâğıda da geçmekle bir alt kalıb elde edilmiş olur. İşte bu kalıb, yazının oyulacağı mermerin üzerine yerleştirildikten sonra, kömür tozuyla dolu bir bez çıkın kâğıdın yüzünde dolaşdırılır. Kömür tozları, kâğıddaki deliklerden geçer ve böylece, yazı noktalar hâlinde mermere aktarılmış olur. Bu noktaların üstünden dikkatle kurşun kalem yürütülerek, yazı mermer üzerinde çizgi ile belirtilir. Bundan sonra, taşçı ustası muhtelif boyda çelik kalemler ve çekiç yardımıyla, yazı ve işâretler hâricinde kalan kısımları en az bir kaç mm oyup indirir. Böylece, yazı kabartma olarak meydana çıkar. Yazı kısmı ne kadar dikine indirilirse, yâni pah'ı alınarak oyulursa, o kadar mükemmel olur. Kabartma usûlünün aksine, kolay ve ucuz olarak, yazılı kısımları oyup, dışında kalan yerleri yüksekde bırakmak yolu, hiç de makbûl sayılmamışdır, eski taşlarda rastlanmaz.
Kabirleri örten pehle taşının iki ucuna dikilen baş ve ayak taşları ya düz veya üstüvânî (silindir) biçimli olur. Ancak, mermere hâkk edilmekle üç buudlu hâle gelen san'at yazılarımızın, üstüvânî taşa işlendiğinde -bakış açısı düzlüğünü kaybettiği cihetle- tenâzur (perspektif) bakımından bir kayba uğradığı muhakkakdır (Resim 5).
Eskiden, mezar taşlarının tabiî hâliyle olduğu gibi bırakılmayarak, yazı ve işâretler dışında kalan kısımlarının ördek başı yeşili, vişne çürüğü, koyu mavi gibi renklere boyandığı, yazılı kısımların da varak altın ile -lika (miksiyon) sürülerek- kaplandığı mâlumdur. Ancak, bu zevkli gelenek her 20-30 senede bir tekrarlanmazsa, altının yok olması ve mermerin eskisi gibi tabiî rengine dönmesi mukadderdir.
(Yazının devamı gelecek hafta…)
Prof. Uğur Derman
Resim: 1- Yazıcı Mehmed Münif Efendi'nin serçuhadarı Mustafa Ağa'nın Karacaahmed Sultan Kabristanı'ndaki 1210/1795 tarihli taşı şimdilerde kaybolmuşdur. (1960)
Resim: 2- Yine aynı âileden bir diğer Mustafa Ağa'nın 1221/1806 tarihli taşının yanında görülen Üstad Necmeddin Okyay'dır. (1961)
Resim: 3- Yazıcı Mehmed Münif Efendi'nin 1227/1812 târihli taşı. Bu iki taş, bir başka Râkım kitâbesiyle berâber Ayrılık Çeşmesi Kabristanı'nda iken (Resim 4), kırksekiz yıl önce Fâtih-Saraçhânebaşı'ndaki Vakıflar Taş Müzesi'ne nakledilmişdir. Yukarıda tarih sırasına göre sunduğumuz bu üç mezar kitâbesi, hat dehâmız Mustafa Râkım'ın onyedi yıl içinde san'at bakımından nasıl tekâmül etdiğini gösteren birer vesîka hükmündedir.
Resim: 4- Yazıcı Mehmed Münif Efendi âilesinin Mustafa Râkım tarafından yazılan mezar kitâbeleri. Sağdaki taş (Resim 2)'de, soldaki taş (Resim 3)'de görülen celî sülüs kitâbeler olup, ortadaki 1227/1812 tarihli celî ta'lîk kitâbe de Münif Efendi'nin oğlu Hüseyin Hâmid Efendi'nindir. Her üç kitâbe de şimdi Vakıflar Taş Müzesi'ndedir. Ancak bu resim, 58 yıl evvel, taşlar henüz Ayrılık Çeşmesi Kabristanı'nda iken çekilmişdir.
Resim: 5- Yesârî Es'ad Efendi'nin 1213/1798 ve oğlu Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi'nin 1265/1849 târihli mezar kitâbeleri, eskiden Fâtih'in Gelenbevi caddesindeki bir hazîrede iken, 1925'de yol yapımı sırasında Fatih Camii Hazîresi'ne nakledilmişlerdir (resmi için bkz. Ömrümün Bereketi/2, s.435). Bu arada taşların önündeki pencere de getirilmiş ve resimde görüldüğü gibi, şimdi taşların arkasına konulmışdur. Pencerenin üstünde, "Her can ölümü tadacakdır" meâlindeki âyet, Yesârî hattı ile mermere hâkkedilmiş olarak bulunmakdadır.
Resim: 6- Mustafa Râkım'ın yazdığı 1234/1819 târihli "Kethudâ-yı Sadr-ı Âlî, Şıkk-ı Evvel Defterdarı ve Reisü'l-küttab Çelebi Mustafa Reşid Efendi" kitâbesi. San'atkârımız, Eyüb Sultan Camii hazîresinin hamam önü tarafında dikili olan bu taşda, celî sülüsdeki üslûbunun zirvesine çıkmışdır.
Resim: 7- Aynı taşın, üstüne kâğıd koyup bastırılarak Hattat Çırçırlı Ali Efendi (ö.1902) tarafından çıkarılmış olan kalıbı. Ali Efendi'nin çizgi hâlinde tesbît etdiği bu celî sülüs hat şâheseri, harflerin içi mürekkeble tarafımızdan doldurularak, görünür hâle getirilmişdir; aslının boyu 2 m.'ye yakındır.
Resim: 8- Hattat Ali Haydar Bey'in, talebesi Sâmi Efendi tarafından yazılan 1287/1870 tarihli celî ta'lîk kabir kitâbesi (Beşiktaş-Yahya Efendi Dergâhı hazîresinde)
Resim: 9- Hattat Sâmi Efendi'nin, talebesi Kâmil Akdik tarafından yazılan 1330/1912 tarihli celî sülüs kabir kitâbesi (Fâtih Camii Hazîresi'nde)
Resim: 10 - Edirnekapısı Kabristanı'ndaki İsmail Zühdî Efendi kabrinin ayak taşında da, Râkım Efendi, ağabeyinin vefâtına düşürdüğü târihi, celî ta'lîk ile yazmışdır.
Resim: 11- Hattat İsmail Zühdî Efendi'nin baş taşına, kardeşi ve talebesi Mustafa Râkım Efendi tarafından yazılan 1221/1806 tarihli celî sülüs kitâbe.
Resim: 12- Hattat ve mûsikîşinas Kādıasker Mustafa İzzet Efendi'nin, talebesinden Muhsinzâde Abdullah Bey tarafından yazılan 1293/1876 târihli celî sülüs kabir kitâbesi (Tophâne'de Kādîrî Dergâhı hazîresinde).
Resim: 13- Bir mezar kitâbesinin taşa geçirilmeden, siyah kâğıda zırnık mürekkebi ile yazılmış hâlini sol resimde görüyorsunuz. Bu 1322/1904 târihli celî sülüs istif şâheseri, Sâmi Efendi'ye âiddir ve boyu 2 m.ye yakındır (Vaktiyle, Ârif Müfid Mansel koleksiyonunda iken resmini çektirdiğim bu kalıbın âkıbeti bilinmiyor). Sağ resim ise bu kalıbın Karacaahmed Kabristanındaki taşa işlenmiş hâlidir.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Ebru Hatıralarım – II (12.08.2022)
- Ebrû hâtıralarım - 1 (05.08.2022)
- Yazma Kur’ân-ı Kerîmler nasıl hazırlanırdı? - 2 (29.07.2022)
- Yazma Kur’ân-ı Kerîm'ler nasıl hazırlanırdı? - 1 (22.07.2022)
- Nuri Arlasez Bey (1910-2000) için… (15.07.2022)
- Çocukluğumun ve Gençliğimin Hayâl Şehri: Üsküdar - 3 (08.07.2022)
- Çocukluğumun ve gençliğimin hayâl şehri: Üsküdar - 2 (01.07.2022)
- Çocukluğumun ve gençliğimin hayâl şehri: Üsküdar - 1 (23.06.2022)