Prof. Uğur Derman

Osmanlı hat kaynaklarındaki Konyalı hattatlar

İçinde bulunduğumuz Aralık ayının Hz. Mevlânâ'yı anma vesilesi olacağını düşünerek bu makālede "Osmanlı Hat Kaynaklarındaki Konyalı Hattatlar"ı tanıtmağa niyet ettim. Bu çalışmaya başladığımda doğrusu birçok isimle karşılaşacağımı sanıyordum. Ancak, kaynak niteliği taşıyan altı kitabın (Tuhfe-i Hattâtîn, Devhatü'l-Küttâb, Gülzâr-ı Savâb, Menâkıb-ı Hünerverân, Hatt u Hattâtân ve Son Hattatlar) taranmasını bitirdiğimde hayal kırıklığına uğradığımı îtirâf etmeliyim. Başvurduğum eserlerden Tuhfe'de on, Devha'da bir hattatın hâl tercümesine rastladım ki, Devha'da kaydı bulunan Ali Konevî Tuhfe'de de mevcuddur. Bulabildiğim bu Konyalı hattatların eserlerini de -Ebûbekir Râşid Efendi'ninkiler dışında- görebilmiş değilim.

Aldığım neticeden şöyle bir mânâ çıkarmak durumunda kaldım: Konya'daki mahallî hattatların sayısı elbette çoktu. Fakat şurası muhakkak ki, hüsn-i hat denilen nazlı güzel kendini ancak İstanbul'da âşikâr ediyor; bunun farkına varan müstaid Konyalılar da bu güzel şehre gelip onun peşine düşüyorlar. Tabiîdir ki, Osmanlı'nın pâyıtahtında kaleme alınan hüsn-i hat konulu kaynak kitabların müellifleri, bu şehirde feyz bulan hattatları derhal tesbît ederek yazmışlardır. Çünkü bahse konu eserlerde, İstanbullular kadar, taşralı olan hattatlara da yer ayrılmıştır. Elverir ki bu sonuncu zümre İstanbul'a gelip yerleşsin veya kendi beldesine dönerek İstanbulî hattı oralara da taşısın.

Şimdi kaynaklarda bahsi geçen Konyalı eski hattatları sırayla tanıtmaya başlıyalım:

1) ALİ KONEVÎ EFENDİ

Konya'dan İstanbul'a gelerek Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi'den (1670-1731) sülüs-nesih yazılarını meşketti. Seyahat için İstanbul'dan ayrılıp ancak hocasının vefatından sonra dönebildi ve onun yetiştirdiklerinden Şemseddin bin Süleyman'a devamla icâzet aldı. Kendisi de talebeye hat meşkederdi. Bir ara Edirne'ye gitti. Tuhfe onun bu şehirde icâzet verdiklerinden Seyyid Mehmed Vehbi'yi kaydediyor (s.497). Nesih hattının hem ince, hem de kalın şeklini yazmakta mahir olup daha ziyâde mushaf kitabetiyle uğraşan Ali Konevî Efendi İstanbul'un Çarşıkapı semtindeki Çorlulu Ali Paşa Medresesi'nde oturmaktaydı; vefatı 1757'dedir.

2) EBÛBEKİR RÂŞİD EFENDİ

Konyalı hattatlar içinde öncelikle tanıtılmağa lâyık olan Ebûbekir Efendi'nin baba adı Mehmed'dir. İstanbul'a gelerek Nuruosmaniye külliyesindeki hücrelerden birine yerleşti ve -aşağıda tanıtılacak olan- hemşehrisi Kazzazzâde Seyyid Ahmed'den yazı öğrenmeğe başladı; sonraları Hüseyin Hablî'ye (ö.1744) devamla icâzete hak kazandı. "Râşid" ismi bu sırada kendisine verilen mahlas olmalıdır. Vefatı Temmuz 1783'dedir, medfeni de belli değildir. On yedi mushaf (1190/1776 tarihli nüshası TSMK-M.26'dadır), birçok En'âm, cüz, murakkaa ve hilye yazmıştır. Onun sülüs-nesihdeki kemâl mertebesini gösteren iki kıt'asını sunuyoruz (Resim 1-2).

Talebesi arasında hüsn-i hattı daha sonraki nesillere aktarmış tek isim sayılan Kebecizâde Mehmed Vasfi Efendi'nin (ö.1831) hazırladığı "Hattatlar Silsilesi"nde Hacı Ebûbekir Râşid'in 44 talebesinin adı veriliyor ve bunlar arasında baş halîfe olarak Konyalı Hacı Hâfız İsmail Şâkir, üçüncü halîfe olarak Nükâtî İbrahim efendiler zikrediliyor. Herhalde ikinci halîfe de kendisi olmalıdır, ancak bunu belirtmiyor. Silsilede adı geçen, fakat pek çoğunun kimliği belirlenemeyen talebeleri şunlardır: Seyyid Ahmed; Seyyid Hüseyin Hâmid; Hâcegândan Hacı Emin; Üsküdarlı Hacı Emin İzzetî; Kekeme Emin; Kayserili (Hocapaşalı) Seyyid Mustafa; Hâfız Hacı Hüseyin; Kayserili (Lâleli Câmii imâmı) Seyyid Mustafa; Yahya Paşazâdeler (bu iki kardeşin isimleri yazılmamış); Bostancıbaşızâde Ahmed Ağa; Galata'da kalyoncu Nâili Ahmed; Kemankeş Hacı Hüseyin; Nâili Paşa'nın torunu Halil; Hâfız Ahmed; Çörekçizâde Mehmed; Alâiyeli Abdullah; Kilerci Derviş Ahmed; Şeyhulislâm Âşir Efendi'nin kilercisi Hacı Hüseyin; Tezkireci Hanif; Reisülküttâb İsmâil Bey; Rûznamçecizâde Nûman; Remzi Ali; Yektâ Mehmed; Akarçeşme imâmı Hâfız; Kapıcıbaşızâde Sâdık Bey; Üsküdarlı Nâili Ahmed; Sarây-ı Hümâyun ağalarından Lutfi Ahmed Ağa; Vehbi Ağa; Şeyhzâde Ağa; Arnavud Mehmed Ağa; Armudçuzâde Ağa; Bostânî Ali; Kayserili Mustafa; Beylerbeyi hatîbi; Beylerbeyi hatîbinin kardeşi Seyyid Osman Vehbi; Osmaniye hatîbi Halebli Hâfız; Osmaniye hatîbizâde Müderris Seyyid; Osmaniye hatîbinin kardeşi Seyyid Ahmed; Muradpaşalı Hâfız Bekir; Haseki Odabaşı Mehmed Sâdık Ağa. Bunlar arasında adı geçmeyen Abdülkādir bin Hasan adındaki Anadoluhisarlı bir hattatı da Tuhfe tesbit etmekdedir (s.260).

Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin Efendi, Ebûbekir Râşid'i Tuhfe-i Hattatîn'inde tanıtırken, onun "gulâz-ı huffâz" dan, yani hâfızların kaba-sabalarından olduğunu belirtiyor. Bunun, şâhidi bulunduğu birtakım hâdiselerden mi yoksa kitabında hâşiye olarak belirttiği şu konuşmadan mı kaynaklandığını bilemiyoruz: Müstakîmzâde'nin de katıldığı bir icâzet merâsiminde Eğrikapılı Râsim Efendi'nin (1688-1756) vefatına düşürülen "Râsim Üstâd geçdi ba'dehu ceffe'l-kalem" tarih mısrâı müzâkere olunduğunda, Ebûbekir Râşid Efendi "Râsim Efendi'nin geçişinden sonra kalemin kuruduğu" hükmünün doğru olmadığını, Râsim Efendi'den başka kimsenin ve kendilerinin hat ehli arasına katılmamalarına karar vermenin bâtıl dâva sayılacağını söylemesiyle ortalık karışır. Toplantıda bulunan -Râsim Efendi'nin öndegelen talebesinden- İbrahim Tâhir Efendi (Tuhfe, s.43-44) bu söze şöyle cevab verir: "Evet, diğer hat ehli de müsellemdir, inkâr olunmaz. Lâkin onlar 'nakkaş' makûlesidir. Tarihde 'üstâd' denilince, mutlaka ilim ve fazileti ile hat sanatını kendisinde toplamış olan bir hattat, eşi-benzeri bulunmazlardan olmakla, yine aynı hüküm doğru olur. Meselâ hâfızlar arasında yedi vücuhla okuyanlara çok rastlanır. Lâkin devrimizde oniki ilimle kıraat fennini kendinde toplamış olan Yusufzâde Efendi'den başkası yokdur. Bu mes'ele de onun gibidir". Bu sözlere karşı Râşid Efendi susmak mecburiyetinde kalmıştır (Tuhfe, s.137).

Son mısrâında ebcedle Râsim Efendi'ye düşürülen vefat tarihinin yer aldığı manzûme Müstakîmzâde'ye âiddir; onun Ebûbekir Râşid'i haddini bilmez olarak tanıtışının biraz da bu yüzden olduğunu sanıyorum. Tuhfe'de -kendisinin de hüsn-i hat hocası olan- Eğrikapılı Râsim Efendi'den bahsederken, bu manzûmenin tamamını Müstakîmzâde kitabına dercetmiştir (Tuhfe, s.469).

3) HÜSEYİN

Konya'dan İstanbul'a gelerek Eğrikapılı Râsim Efendi'den meşk etti, bunun yanısıra ticaretle de uğraştı. Tuhfe'nin tamamlandığı yıllarda (1786) henüz hayattaydı (Tuhfe, s.183).

4) İSMAİL ŞÂKİR KONEVÎ

Hat kaynaklarında yer almamakla beraber, Kebecizâde'nin -yukarda bahsi geçen- Hattatlar Silsilesi'nde Ebûbekir Râşid'in baş halîfesi olarak tanıttığı Hacı Hâfız İsmail Şâkir Efendi Konya'da doğmuş ve 1786'da muhtemelen İstanbul'da vefat etmiştir; bunun dışında kendisiyle ilgili bir malûmata sahip değiliz.

5) KAZZAZZÂDE SEYYİD AHMED EFENDİ

Konya'dan gelip İstanbul'a yerleşen Kazzazzâde (İplikçizâde) Seyyid Ahmed, Uzunçarşı semtinde otururdu. Sülüs-nesih yazılarını Kevkeb Hâfız Mehmed Efendi'den (ö.1717) öğrenip icâzet almış, 1752'de vefat etmiştir (Tuhfe, s.105)

6) NİZÂMEDDİN DEDE

Hz. Mevlâna'dan bizzat hilâfet alan Konyalılardandır. Hüsn-i hattı Yâkutü'l-Musta'sımî'den (ö.1298) öğrendi ve 700/1300 hudûdunda vefat etti. Sipehsâlar'ın (ö.1312), Menâkıb'ının sonlarında onun yalnız ismini verdiğini, diğerlerinin ise "halîfeler" faslında kendisinden bahsettiklerini Tuhfe bildiriyor (s.568).

7) SEYYİD OSMAN

Konya'da doğdu ve İstanbul'a geldi. Tophaneli Yahya Fahreddin Efendi'den (ö.1756) sülüs-nesih yazılarını öğrendikten sonra devlet büyüklerine intisab etti. Bu arada Kethudâ-yı Sadr-ı Âlî Abdullah Efendi'ye (Tuhfe, s.286) hat hocalığında bulundu. Tuhfe'nin tamamlandığı yıllarda (1786) Konya'da ikāmetini sürdürüyordu (Tuhfe, s.308).

8) SEYYİD ÖMER BİN ABDÜLKĀDİR

Konya'dan İstanbul'a gelerek Şekerzâde Mehmed Efendi'den (ö.1753) sülüs-nesih yazılarını meşketti. Birçok talebenin yetişmesi için Müstakimzâde'nin kaydına göre, "Konevîler külâh oynatıyor" meâliyle ömrünü süren ve üstâdlığını gösterenlerdendir (Tuhfe, s.347).

9) RECEB DEDE

Konyalı ve mevlevîdir. Müstakîmzâde Sadeddin Efendi 1610 tarihinde tamamlamış olduğu -hüsn-i hat denmeğe lâyık- bir mushafını ziyaret ettiğini belirtiyor. Lâkin, anlaşılan, hocasını ve ölüm tarihini tesbit edememiş ki, yazmamış (Tuhfe, s.202).

10) SEYYİD SÜLEYMAN BİN İSMAİL

Konya'dan gelip İstanbul'da Hüseyin Hablî'ye (ö. 1744) talebe oldu ve icâzet aldı. Sultanahmed'in Kadırga'ya inişindeki Şehid Mehmed Paşa (Sokullu) Camii'nin hatibliğinde ve Galata Sarayı'ndaki gılmânın hocalığında bulundu. Seyyid Mehmed Nuri Mısrî'nın 1749'daki ölümü üzerine Topkapı Sarayı'nın hat muallimliğine getirildi. 1785'de vefat etmiştir (Tuhfe, s.210).

11) ŞEYH SEYYİD YUSUF NESİB DEDE İBN ŞEYH ÖMER

Konyalıdır. Kahire Mevlevîhânesi şeyhi Siyahî Mustafa Dede'den bu tarîkatin derinliklerini öğrendi. Konya'da Bostan Çelebi Efendi'ye Mesnevî dersinde okuyucu oldu. Şam ve diğer yerlerde meşîhatden sonra Naci Dede'nin vefatında İstanbul'daki Yenikapı Mevlevîhânesi'ne şeyh olduğu Seyyid Hüseyin Vehbi'nin şu tarihiyle belirtiliyor: "Hep kudūmunla Nesib, islâmiyân etdi semâ'. 1123". 32 ay bu Mevlevîhâne'de irşad mevkıinde bulundu, ders verdi.

Hakkında daha fazla bilgi Sâkıb Dede'nin (ö.1735) Sefîne-i Nefîse'sinde bulunur. Nesib Dede, 1714 Ocak ayı sonunda vefat etti ve Mevlevîhâne hazîresine defnedildi. Müstakîmzâde, onun hurde ta'lîk hattının ancak İmâd ile kıyaslanabilecek kadar güzel olduğunu kaydediyor ve dîvânından şu beyti naklediyor:

"Ferağ geldi bahâr ü çemen hayâlinden
Geçilmedi hattı-ı anber-şiken hayâlinden"
(Tuhfe, s.754)

Hat kaynaklarımızda bahsi geçen Konyalı hattatlar işte bunlardan ibarettir. Eğer müze ve kütübhânelerde onların eserlerine sonradan rastlarsak, belki çıkacak yeni ipucları ile konuyu daha da genişletmek mümkün olabilecektir.

Son olarak Osmanlı-Türk hattatları arasında Konyalı hattatların bulunduğu yeri gösteren bir şecere sunuyoruz (Resim 3). Şeyh Hamdullah'la başlatılan bu soyağacındaki Konyalıların isimleri italik olarak yazılmış, metindeki sıra numaraları da yanlarına eklenmiştir.

Prof. Uğur Derman

Resim 1: Ebûbekir Râşid'in sülüs-nesih kıt'ası

Resim 2: Ebûbekir Râşid'in sülüs-nesih kıt'ası

Resim 3: Ebûbekir Râşid Efendi'nin Şeyh Hamdullah'dan îtibaren hat şeceresi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.