Zarrab meselesinin gösterdiği
Vekalet savaşlarının sonu gelmedi ama esas aktörlerin sahaya inmek zorunda kaldıkları bir dönemden geçiyoruz. Zarrab meselesi bunun önemli bir göstergesi.
İran kökenli, Türk vatandaşı iş adamının akıbetini sormak için Türk Dışişleri Bakanlığının iki kere nota verdiği ABD'den konuya ilişkin hala bir açıklama yok. Ancak ortalığı bulandırmaya dönük kirli bilgi akışı tüm hızıyla devam ediyor. Başka bir deyişle Zarrab meselesinde sahaya çıkan ABD, vekillerini ortalığı bulandırmak için kullanıyor bu aralar.
Kimisi daha açıktan vurmaya çalışıyor, kimisi ise daha dolambaçlı bir üslup kullanıyor. Öyle ya da böyle Washington'da bir bağlantısı olan ve tarafsız pozisyonları ile maruf bazı isimler ise kulağına çalınanları güzelce paketleyip sunuyor. Açıktan vuranlar Erdoğan'ın şahsını hedef almaktan beri durmuyorlar. Dolambaçlı konuşanlar da aynı baklayı taşıyorlar dillerinin altında ama ne dedikleri pek belli değil. Üçüncü kategoridekilere göre ise bu mesele çok ciddi ve başımıza olmadık belalar açacak. Ülke olarak çok ciddi riskler altındayız.
CHP ve temsil ettiği siyasi kitle açısından durum basit: Ortada kendilerinin nemalanmayı umdukları bir senaryo var ve rollerini oynamaya hazırlar. Bu yüzden açık oynuyorlar. Gezi olaylarında da aynı çizgideydiler. Cumhuriyet tarihinin en önemli operasyonlarından biri olan MİT TIR'ları hadisesinde de. Dahası bunun üzerinden koparılan "Türkiye'nin DEAŞ'a yardım ettiği" kumpanyasının sözcülüğünü de HDP ile birlikte üstlendiler. Şimdi de Zarrab meselesini Erdoğan'la ilişkilendiriyorlar. Kim bilir Zarrab neler biliyormuş, çok önemli itiraflarda bulunacakmış da yer yerinden oynayacakmış. Konuşursa Erdoğan yargılanacakmış, sonu gelecekmiş. Kendisi hakkında konuşmaktan çekindiği için de Erdoğan bu meseleyi şahsileştirmişmiş.
Koca koca akademisyenler için de durum farklı değil. Televizyon ekranlarında "Zarrab için nota verdik de başka konular için neden vermedik" diye soruyorlar. Ya cehaletleri dillerine vuruyor ya da ayıp diye bir şey bilmiyorlar. Sofistikasyonları da bu kadar. Birkaç kirli bilgi kırıntısını birkaç kitabi kelimeyle ifade edince entelektüel kitleyi de ikna edeceklerini sanıyorlar. Buyursunlar devam etsinler. Pek eğlenceli oluyor.
Bir de kişisel korkudan mıdır yoksa meslek hastalığından mıdır bilinmez ama "bu sefer bittik" modundan çıkamayanlar var. Kimisi gazeteci kimi akademisyen kimi de endişeli muhafazakarlardan oluşan bir kitle bu. Her dönemeçte ilk akıllarına gelen şey masaya oturup taviz vermek. Bunu da Erdoğan yapamayacağına göre daha yumuşak isimleri işaret etmeye koyuluyorlar.
Halbuki mesele çok sofistike filan değil. Her şeyden önce ABD'nin bilmediği ve Zarrab'ın söylediğinde ortalığın karışacağı bir bilgiden bahsetmek zor. 2007'den beri İran'la ilişkileri dolayısıyla takip altında olan bir iş adamından bahsediyoruz. Kaldı ki 17-25 Aralık dosyalarını ve çok daha fazlasını FETÖ'cü sığıntılar ABD kurumlarına yıllardır iletiyorlar. Bu dosyaların Zarrab dosyasına olduğu gibi eklendiği zaten biliniyor. 27 Kasım'da görülecek davada yeni kirli bilgiler ve iddialar da çıkacaktır. Bu iddialar aslında yeniden kamufle edilmiş eski yaygaraların bir başka versiyonu olacak. 17-25 Aralık'ın amacı ne ise 27 Kasım'ın da amacı aynı olacak: İktidarı yıpratmak ve oyalamak.
Yıpratmak istiyorlar çünkü 2019 seçimleri Türk siyasal hayatı açısından hem form hem de muhteva itibariyle ciddi bir dönemeç. 2019 Kasım'ında yalnızca işleri yürütecek bir yönetim seçmeyeceğiz. Form itibariyle değişen sistemi; muhteva açısından da 15 Temmuz'u yeniden oylayacağız.
Öte yandan iktidarı oyalamak istiyorlar çünkü Türkiye dış politikada yeni bir eşikte. Türkiye ittifaklarını gözden geçiriyor. Yeni müttefiklerle işbirliğini geliştirirken bu aktörlere de bağımlı olmaktan kaçınmaya çalışıyor. Bir başka deyişle içerde bağımsız dışarda otonom bir pozisyon elde etmenin peşinde. Dolayısıyla ne kadar oyalanırsa bu pozisyonu elde etmesi de o kadar zorlaşır ve gecikir. Terörden ekonomik operasyonlara; propagandadan doğrudan saldırıya kadar bütün araçlar bu amaç için devreye sokulabiliyor. Hesap şudur ki, Türkiye tökezler ya da yıpranırsa endişeli entelektüellerimizin işaret ettiği masaya o kadar kolay oturur.
Zarrab dosyası gibi kirli propaganda aletleri de, ekonomik operasyonlar da, Norveç'teki NATO tatbikatında olduğu gibi tahrik edici hamleler de geldi ve gelmeye devam edecek. Bunların bir takım maliyetleri de olacak. Ancak Türkiye bu tür operasyonlarla yönü belirlenecek bir ülke olmaktan çıktı. Unutan varsa dönüp 7 Şubat, 17-25 Aralık, 19 Ocak ve 15 Temmuz'da çekilen operasyonların akıbetini hatırlasın.
Veysel Kurt
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İran'ı sınırlandırmak (16.11.2017)
- İran-Suud denklemi (13.11.2017)
- Suud iktidar mücadelesinde senaryolar (09.11.2017)
- Suudi Arabistan’da normalleşme mi yeniden dizayn mı? (06.11.2017)
- Bakü Tiflis Kars demiryolu projesi ya da dış politikada fanteziyi aşmak (03.11.2017)
- Telafisiz hata (30.10.2017)
- Irak yeniden şekillenirken Türkiye’nin siyasi öncelikleri (23.10.2017)
- Türkiye Irak’ta ne yapabilir? (19.10.2017)