Suudi Arabistan'da geçtiğimiz hafta sonu gerçekleşen tasfiyeler hızla devam ediyor. Bir yandan tutuklamalar artarken öte yandan tutuklananların malvarlıklarına el konuluyor. Bu gelişmeler hem bu ülke hem de bölge açısından önemli sonuçlara gebe.
Bu gelişmelerin İsrail ve ABD tarafından büyük bir dizayn çerçevesinde gerçekleşiyor olma ihtimali zayıf. Ortada bir iktidar mücadelesi olan taraflar ve bu tarafların dış bağlantıları ve destekçileri mevcut. Muhammed Bin Selman içerde operasyon yürütürken Trump yönetimine tutunmaya ve burdan destek devşirmeye çalışıyor. Trump da kendisine destek veriyor. Bu açıdan rakiplerine göre daha avantajlı ve iktidarı kurması durumunda Trump yönetimi ile daha yakın işbirliği içinde olacak.
Bu yaklaşım dışında Kral Selman ve veliaht Muhammed'in bu adımları neden attığına dair bir çok argüman öne sürüldü. Kimilerine göre genç veliaht, babasının yerine geçişi sırasında olası bir darbeyi engellemek amacıyla bu tasfiye sürecine girişti. Yani kendi iktidarı için ön alıcı bir hamle yaptı.
Bazı yorumlar ise böyle bir riskin olmadığını ve bu hamlelerin kendisinin bir darbe olduğunu savunuyor. Muhammed bin Selman kendi iktidarını muhkemleştirmek adına böyle bir operasyona girişmiş durumda. Daha naif yorumlar ise 2030 Vizyonu' çerçevesinde ülkenin bir dönüşüm geçirmekte olduğunu ve ekonomik, sosyal, siyasi reformların önünü açmak için bu tasfiyelerin gerekli olduğunu dile getiriyor.
Hangi argümanın geçerli olduğunu test etmek için elimizde yeterince veri yok. Fakat gerçek olan şey, ülkenin ciddi bir değişim sürecinde olduğu ve bu sürecin bölgesel düzeyde önemli sonuçlar yaratabilme potansiyelidir.
Hangi sebeple gerçekleşmiş olursa olsun bu süreç ülkenin modern tarihi boyunca uygulanan teamülleri alt üst etmiş durumda. Bugüne kadar uygulanan veraset sistemi yerle bir olmuş durumda. Veliahtlara bakarak ülkenin yakın geleceğine bakarak bir projeksiyon yapmak artık mümkün değil. Dahası mevcut güç ve sermaye sahiplerinin elinde de bir garanti kalmadı.
Muhammed bin Selman da babasının yerine geçmeyi başarırsa gelenek ve teamüllerin işleyişi ile değil, güç dengeleri sayesinde gelecek. Tasfiye olursa yine güç dengeleri dolayısıyla olacak.
PEKİ, BU DURUMDA SENARYOLAR NELER?
En genel hatlarıyla karşımızda iki senaryo var: genç veliahtın başarılı olması ya da olmaması.
Bin Selman dağıttığı güç merkezlerini hızlıca yeniden toparlamaya çalışacak. Bu anlamda kullanabileceği stratejiler de belli. Rakip aile ve aktörleri kooptasyon, baskı ya da yeni iktidardan pay vererek biat almaya çalışacak. Hatta şu gün ve saatlerde bile şu anda bunun için yoğun bir mesai harcıyordur. Bunu hızlı bir şekilde sağlamak durumunda. Sağladığı anda da tahta geçtiğini ilan edebilir. Geçiş süreci ve yeniden dizaynın uzaması durumunda karmaşanın artması ve diğer aktörlerin kendisine karşı harekete geçmesi ihtimali artar.
İkinci senaryo ise Bin Selman'ın yeni ve güçlü bir iktidar kuramamasıdır ki bu Suudi Arabistan içinde elit çatışmasının başlaması demek oluyor. Bu durumda bölgenin karışması ihtimali de artacak.
Hem bu mücadele sürecinde hem de sonrasında Türkiye'nin yapması gereken şey olaylara doğrudan taraf olmaktan kaçınmaktır. Hem Suud içerisindeki iktidar kavgaları hem de bu kavganın yol açabileceği bölgesel gelişmeler doğrudan Türkiye'yi ilgilendirmediği sürece açık bir pozisyon almaya gerek yok. Lübnan, Bahreyn ya da başka bir bölgede başlayacak bir Suud-İran hesaplaşmasında Türkiye taraf olmamalıdır. Tıpkı "Katar krizi"nde olduğu gibi aktif fakat maliyetten kaçınan bir siyaset izlenmelidir.