Bakü-Tiflis-Kars demir yolunun açılışı dış politika ve diplomasiye dair yaklaşımların yeniden değerlendirilmesi gerektiğini gözler önüne serdi.
Bu tren hattı Türkiye'nin soğuk savaş sonrasında jeopolitiğinin işlevsizleştiğine dair yorumları boşa çıkardı. Sovyet tehdidi bittiğine göre Türkiye de artık Batı ve NATO açısından değersiz ve kolayca gözden çıkarılacak bir ülke haline gelmişti. Bu argüman aynı zamanda Türkiye'ye Batılı pencereden bakma hastalığının zihinlere nasıl sirayet ettiğini gösteren en iyi örneklerden biri.
Türkiye'ye Batılı pencereden, Avrasyacılıktan, doğudan bakanlar Türkiye'yi hep bir blokun bir parçası olarak gördü. Dış politikada bu zihniyet çerçevesinde sınırlandırılmış ve hadım bırakılmış bir alandı.
Bu yaklaşımlar kimi zaman ideolojik bakış açısının esareti altında kimi zaman akademik dayatmanın etkisi ile şekillendi. Ne zaman Türkiye'yi merkeze alan bir argüman geliştirilse ya da pratik olarak bir adım atılacak olsa bu farklı veçhelerden itirazlar yükseldi. Eksen kayması yaftalamasından tutun da teröre destek suçlamaları hep bu ideolojik körlüğün birer yansımasıydı.
İşin tuhaf tarafı uluslararası medyada dile gelir gelmez bu seslerin Türkiye'de dolaşıma girmesiydi.
Bereket ki Türkiye'de siyaset yapıcılar bu yaftalamalara takılıp kalmadı ve atılan adımlarda ısrar ettiler.
Geçen hafta açılan demir yolunun temelleri de sekiz sene önce atıldı. Bugün de ilk tren Türkiye'ye vardı. Dört ülkenin cumhurbaşkanlarının katılımıyla bu hattın açılması, alternatif politika üretiminin ve uygulanmasının mümkün olduğunu gösterdi.
Gereksiz retoriklerle rakibi ürkütmeye ya da altından kalkılmayacak söylemsel iddialara savrulmaya gerek yok. Düzen kurmak, düzen bozmak gibi sıkça duyduğumuz söylemlerin laf ebeliğinden öte bir anlamı yok. 2003'ten beri gördük ki kimse düzen kuramıyor. Hatta düzen bile bozamıyor. Sadece rakibini yıpratabiliyor. Bu sırada kendine de maliyet üretiyor.
Kısacası, özellikle bu geçiş döneminde mümkün olanı düşünmek ve üzerinde ısrar etmek gerekir. Bu çerçevede belirlenen politikaların uygulanması da kolay olmaktadır.
Böylesi bir yaklaşım ipek yolunun demir hattı projesi ile yeniden canlandırılmasına zemin hazırladı. Çin'den Londra'ya uzanan ticaret hattının en önemli kısmını oluşturuyor. Bu hattın alternatiflerine göre büyük avantajlar taşıdığı ortada. Mesafe yedi bin kilometre kısalıyor. Bu durum, Çin'den yola çıkan bir trenin Londra'ya ortalama otuz gün daha erken varması demek.
Bu proje, Türkiye'nin rolüne ışık tutması açısından da anlamlı. Özellikle son on yıla bakıldığında Türkiye'nin ABD ile Rusya arasında sıkıştığına dair söylemlerin fazlasıyla vülgarize olduğunu söylemek mümkün. Bu söylemlere göre Soğuk savaş geride kalsa da Türkiye bu iki güçten birine hala muhtaç. Başka bir deyişle özellikle Ortadoğu'da bu iki gücün uyguladığı politikaların bir parçası olmak durumundaymışız gibi bir tablo çiziliyor.
Halbuki Türkiye'nin rahatlıkla kullanabileceği yeni açılım alanlarının olduğunu görmek mümkün. Pozitif bir gündem olması açısından yeni bir motivasyon kaynağı oldu. Ekonomiye sağlaması beklenen katma değer de somut bir çıktı olarak karşımızda duruyor.
Kısacası zamana ihtiyaç duyulsa da yeni açılımların mümkün olduğunu görüyoruz.