Cumhurbaşkanı Erdoğan İran'da. Bölgesel düzeyde güvenlik meselelerinin ortak tehdit oluşturmaya başlaması dolayısıyla bu ziyaret oldukça önemli. Ekonomik ilişkiler her iki ülke için önem taşısa da art arda gerçekleşen ziyaretlere bakıldığında güvenlik alanının iki ülke ilişkilerinde en üst sıraya yerleştiğini gösteriyor.
Bölgesel anlamda ön plana çıkan ve her iki ülke için öncelik oluşturmayan mesele neredeyse yok gibi. ABD'nin bölgesel siyaseti de hem bu krizleri hem de iki ülkenin ilişkilerini doğrudan etkileme potansiyeline sahip dışsal bir faktör.
PKK, Suriye krizi gibi temel güvenlik alanlarında iki ülkenin sahip olduğu ortak meselelere IKBY'nin bağımsızlık ısrarı da eklendi. Her iki ülkenin bu meselelere ilişkin farklı yaklaşımlara sahip olduğu bilinen bir gerçek. Her bir dosya bu iki ülke için aynı önceliğe de sahip değil. Öyle olması da gayet de doğal. Ancak ABD'nin Suriye'de yaşanan krizin PKK tehdidini farklı bir boyuta taşıması ve ABD'nin PKK/YPG'yi merkeze alan bölgesel stratejisi Türkiye ve İran'ı bu konu üzerinden yakınlaştırmış ve ortak tehdide karşı somut konularda sonuç alıcı bir işbirliği yapmak zorunda kaldıkları bir noktaya getirmiştir.
Suriye krizinde İran'ın sergilediği yaklaşım ve kullandığı sert güç unsurları, yalnızca Türkiye'yi değil sıradan bölgede yaşayan sıradan ahaliyi karşısına alma pahasına Esed'i iktidarda ayakta tutmaya yönelikti. Bu anlamda sergilediği yaklaşımdan dolayı Suriye'de etkinlik kazanmış ve fakat büyük bir bedel de ödemek zorunda kaldı. ABD'nin krizi uzatmaya yönelik hamleleri bu bedelin sürekli artmasına neden oldu. Aynı süreç Suriye krizinin Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden bir noktaya geldi. Krizin uzamasının bu iki ülkeye maliyeti yalnızca bu kadarla sınırlı kalmadı. ABD ve Rusya'nın bölgeye yerleşmesine ve Türkiye ile İran'ın bölgesel meselelere ilişkin siyasetlerinde önemli bir faktör olmuştur. Bugün ABD ya da Rusya hesaba katılmaksızın iki ülkenin Suriye konusunu müzakere etmesi ya da Irak üzerinde bir strateji geliştirmesi oldukça zor. Bu krizlerin derinleşmesi ve ABD'nin Kürt siyasetinin PKK eksenine kayması Türkiye ve İran'ın hem işbirliği imkanlarını sınırlandırmış hem de maliyetlerini artırmıştır. Astana süreci Suriye dosyasında Türkiye ve İran'ın bu senaryonun dışına çıkmasının başlangıcı olmuştur.
ABD'nin Irak'ı işgalinin kısa vadeli en önemli sonuçlarından biri İran'ın bu ülkedeki etkisini fazlasıyla artırmasıydı. Fakat günümüzde İran'ın önemli bir tehdit olarak algıladığı bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına imkan tanıyan en önemli şey yine ABD'nin Irak'ı işgaliydi. Dolayısıyla her iki ülkenin güvenliği için farklı öneme sahip meseleler birbirine bağlanmış durumda ve hepsi masada. Ağustos ayında İran Genel Kurmay Başkanı'nın üst düzey teknik bir heyetle gerçekleştirdiği ziyaret güvenlik meselelerinin yeni bir aşamaya geldiğine işaret etmekteydi.
IKBY referandumuna karşı her iki ülkenin takındıkları tavır ise Suriye krizinden önemli bir ders aldıklarına işaret ediyor. Türkiye ve İran'ın çatıştığı her senaryo her iki ülkenin kaybetme ihtimalini yükseltmektedir. Halbuki bölgenin en önemli iki gücü olarak Türkiye ve İran'ın hem ekonomik hem de güvenlik alanında rasyonel ve karşılıklı kazanmaya yönelik bir ilişki geliştirebilir. Yazının başında ifade ettiğim üzere mevcut konjonktür de bu iki ülkeyi böylesine bir işbirliğine zorlamakta. Suriye için Türkiye, İran ve Rusya'nın oluşturduğu Astana mekanizmasına benzer bir işbirliğinin Türkiye, Irak ve İran arasında oluşması da zorunlu müzakere ve işbirliğinin bir ürünü. Bu üç ülkenin PKK üzerinden atacağı somut ve sonuç alıcı adımlar bölgesel düzeyde daha geniş işbirliği için önemli bir başlangıç olacaktır.