Ortaokul mezunu gazeteci, yazar, romancı
Bir önceki yazımızda; eğitimin ya da eğitimli kimselerin "alaylı"ları ve "mektepli"leri üzerinde durmuştuk. Gereğine ve önemine inandığımız için; alaylılarla ilgili bazı örnekleri ve öyküleri, okuyucularımızla paylaşma sözü vermiştik.
Bizden önceki kuşakların yaşadıkları yıllarda; kalite ve kariyer sahibi olmanın aracı unsurları, sadece "örgün eğitim" kurumlarından ibaret değildi. Zamanla anlayış ve işleyiş değişti; eğitim "okul"la, kariyer "diploma"yla sınırlı hale geldi.
Oysa, insan yeter ki "talebe" olsun; aradığı, istediği, ihtiyaç duyduğu ilmi ve irfanı mektebin-medresenin dışında da bulabilir. Bir diploma yahut sertifika almadan da bilgi ve beceri sahibi olabilir.
Ülkemizin ve toplumumuzun şanlı tarihinde; hayatın değişik alanlarında ve konularında, olmazların oldurulduğuna dair nice örnekler ve öyküler var. Kabiliyeti ve kapasitesi müsait olanlar, yükselmeyi ve ilerlemeyi kafaya koyanlar; merdivensiz de yukarılara çıkabiliyor, urgansız da zirveye tırmanabiliyorlar.
İşte o, engelleri aşarak, başarıdan başarıya koşarak ilerleyen mücadele adamlarından biri. Cumhuriyet döneminin; yerde iyi iz, gökte hoş seda bırakan mütefekkiri.
BİR PEYAMİ SAFA GEÇTİ
2 Nisan 1899 ile 15 Haziran 1961 yılları arasında; Osmanlı'nın "payitaht"ı olan İstanbul'da yaşadı. Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğluydu ama; küçük yaşta yetim kaldığı ve kesintisiz tedaviyi gerektiren kemik veremi hastalığına yakalandığı için, düzenli bir eğitim alamadı.
Bir yandan çalıştı, bir yandan kendisini yetiştirdi. Telgraf memurluğu, öğretmenlik ve gazetecilik gibi işlerden sonra; hayatını kalemiyle kazanacak hale geldi.
Yirminci Asır adlı akşam gazetesini, Kültür Haftası ve Türk Düşüncesi adlı dergileri çıkardı. Asrın Hikayeleri adıyla yazdığı magazin hikayeleri ile dikkati çekti; zamanın okuyucu kitlesi, O'nun usta bir kalemşör olduğunun farkına vardı.
Kendi çıkardıklarına ilaveten İctihad, Hareket, Resimli Ay, Yeni Mecmua gibi dergilerde; Son Telgraf, Tasvir-i Efkar, Cumhuriyet, Milliyet, Tercüman, Son Havadis gibi gazetelerde yıllarca yazarlık yaptı. Öte yandan, arkasında; Gençliğimiz, Şimşek, Sözde Kızlar, Mahşer, Bir Akşamdı, Süngülerin Gölgesinde, Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü, Canan, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fatih-Harbiye, Atilla, Bir Tereddüdün Romanı, Matmazel Noralya'nın Koltuğu, Yalnızız, Biz İnsanlar adlı meşhur romanları bıraktı.
Ayrıca; 1 hikaye, 1 tiyatro, 17 araştırma-inceleme, 7 ders kitabı yazdı ve yayınlandı. Cingöz Recai namıyla meşhur olan polisiye dizi romanları ile para kazanmak amacıyla yazdığı muhtelif yazılarında ise; annesinin adına izafeten, Server Bedii takma adını kullandı.
Üniversite öğrencisi olmamıştı, psikoloji eğitimi almamıştı; fakat, romanlarında müthiş psikolojik tahliller yaptı. Yabancı dil öğrenimi görmemişti; ancak, kendi özel ilgi ve gayretleriyle öğrendiği Fransızca bilgisi, bu dilin gramer kitabını yazıp yayınlayacak kadar ileri gitti.
Yazılarından anlaşılan o ki; uzun ama düzgün cümleler kurmanın piriydi. Kendi döneminde, güzel Türkçemizi en iyi kullanan aydınlardan biriydi.
Bu arada, devrin siyasi ve ideolojik gündemleriyle yakından ilgilendi. Değişik akımların usta isimleriyle boy ölçüştü; kıran kırana polemiklere girdi.
Şüphesiz, aykırı bulunan, karşı çıkılıp sorgulanan yanları ve yönleri de vardı. Fakat, son tahlilde; dinine ve devletine, vatanına ve milletine, kültürüne ve medeniyetine samimiyetle sahip çıkardı.
Şimdilerde, hangi üniversitelerin hangi bölümleri, bu günün Peyami Safa'larını yetiştirir? Kaç Doktor, kaç Doçent, kaç Profesör; O'nun ürettiği değerleri üretebilir?
YENİ UFUKLARA DOĞRU
Okul öncesinden üniversiteye kadar; örgün ve yaygın eğitim anlayışımızda; yeni bir bakış açısına ihtiyaç var. Elde edilen sonuçlardan anlaşıldığına göre; mevcut kurumlar ve kalıplar, özel yetenekleri örseliyorlar.
Ölü toprağı serpilmiş gibiyiz; kolay kolay ustalar, üstadlar çıkmıyor. Kibritimiz, çakmağımız nem kapmış; bir türlü lambamızı, fenerimizi yakmıyor.
Kömür ocağı işletmeciliğine odaklananlar; elmasları, yakutları görmüyorlar. Kuşları yüzmeye, balıkları uçmaya zorlayanlar; fıtri kabiliyetin ve kapasitenin gereğini bilmiyorlar.
Artık zincirleri kırıp; yeni ufuklara doğru yol almalıyız. Çocuklarımıza ve gençlerimize; yüksek ideal ve yoğun istek aşılamanın metodunu, usulünü bulmalıyız.
"Talebe" olup, aşkla ve şevkle istemenin sihirli gücünü kullananlar; mektepsiz, medresesiz de "muallim" olabilirler. "Öğrenci" olup, öğretilmeyi bekleyenler; özgür ağırlığı düşük diplomalarıyla, "okumuş cahil" olarak kalabilirler.
Bizim, yolumuzu aydınlatacak yıldızlara ihtiyacımız var. Bunu başaramayan örgün eğitim kurumları; kimin, ne işine yararlar?
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Eğitimin “alaylı”ları ve “mektepli”leri (25.03.2018)
- Sosyal medya ahlâkı (21.03.2018)
- Dil yarası, yüz karası (17.03.2018)
- “Dinde doğruluk” için, “doğru din eğitimi” (14.03.2018)
- Eğitim sektörünün “3M” ihtiyacı (10.03.2018)
- Öğretmenin notunu kim versin? (07.03.2018)
- Başarı öykülerinin önemi (03.03.2018)
- Ailede 'güven'i 'güve'ler yiyor (28.02.2018)