Bilindiği gibi örgün ve yaygın eğitimin ilgi alanı, insan; nihai amacı, istek ya da ihtiyaç tanımı içine giren konularda "formasyon" kazandırmak. Bir başka ifadeyle; insanın "kalite" ve "kariyer" standartlarını yükselterek, onu hayata ve hayatın içindeki rollerine hazırlamak.
Bu hazırlık safha ve süreçlerinde; benlik-kimlik-kişilik oluşumu, ana rahminden mezara kadar, adına "yaşam alanı" dediğimiz çevre ve ortamların etkisiyle gerçekleşir. Söz konusu çevre ve ortamlar; sosyal, kültürel, fiziki altyapı unsurlarından meydana gelir.
Sosyal çevrenin içinde, aileden topluma "insan"; kültürel çevrenin içinde, dinden töreye "değerler sistemi"; fiziki çevrenin içinde, şekilden hacme ve renkten görüntüye "maddi unsurlar" vardır. Gereği ve önemi, etkisi ve katkısı açısından; insanın değeri, kendisini kuşatıp kucaklayan çevre ve ortamların değeri kadardır.
İşte bu yüzden; insan, sonuç olarak, içinde yaşadığı çevre ve ortamların eseridir. Onu iyi yetiştirmek ve geliştirmek için, iyi bir ev yapıp "aile" olmak ve iyi bir "okul" yapıp eğitim vermek yetmez; aynı zamanda, bütün boyutları ile iyi bir "dünya" kurmak gerekir.
Biz burada; "fiziki çevre"nin eğitimle ilgisi ve ilişkisi üzerinde duracağız. Yıllardır ihmal edilen bir alana ve konuya; bir nebze dikkat çekmiş olacağız.
EĞİTİM MİMARLIĞI-MÜHENDİSLİĞİ-MÜTEAHHİTLİĞİ
Şüphesiz, fiziki çevre ve ortamların "insan fıtratı"na uygun olacak şekilde oluşturulmasına; her zaman, her yerde önem vermeliyiz. Ancak, özellikle eğitim sektöründe; adına "okul" ya da "kurs" dediğimiz ortamların bu alana ve amaca uygun düşünülmesini ve düzenlenmesini, olmazsa olmaz şartlardan birisi olarak görmeliyiz.
Bunun için; mimarlık-mühendislik-müteahhitlik formasyonlarının, pedagojik formasyonla birleştirilerek, "eğitim tesisi" konusunda ihtisaslaştırılmasına ihtiyaç var. Aksi takdirde, yıllardır yapılageldiği gibi; teknik yönden yetersiz, estetik yönden sevimsiz, pedagojik yönden verimsiz altyapılar oluşturuyorlar.
Genel anlayışa ve işleyişe göre; mimarlar fizikî mekânları ihtiyaca uygun olarak tasarlıyor, mühendisler teknik ölçülere ve standartlara uygun olarak planlıyor, müteahhitler plana uygun olarak inşa ediyor. İnsanlar ise; inşa ediliş amacına uygun olarak kullanıp, "yaşam alanları" haline getiriyor.
Eskiden beri, hemen hemen bütün yatırım-üretim-hizmet alanlarının; ustaları, kalfaları, çırakları, yamakları olmuş. Kişilerin ve kurumların daha iyi, daha güzel yaptıkları işler; zamanla, onların "ihtisas alanları" haline gelmiş.
Fiziki yapı yahut altyapı işlerinde de böyle bir gidiş, yöneliş var. Mimarlar, mühendisler, müteahhitler; giderek daha çok alanda ve oranda, ihtisaslaşıyorlar.
Bildiğimiz örneklerden bazılarını hatırlayacak olursak; artık herkes baraj, köprü, tünel, hava alanı, stadyum, benzin istasyonu, hastane, havuz, AVM, altyapı işleri yapmıyor yahut yapamıyor. İster kamuda, ister özel sektörde; gereklilik ve yeterlilik şartlarına sahip olmayanlar, o alanlarda ihaleye girip iş alamıyor.
Fakat, ne yazık ki; eğitim mimarlığında, mühendisliğinde, müteahhitliğinde böyle bir ihtisaslaşma olamadı. Okullarımız, kurslarımız ve diğer eğitim tesislerimiz; kullanıcıları için cazip ikinci, üçüncü adresler haline gelemedi.
Büyüyen ve gelişen Türkiye olarak, artık bu eşiği de atlayıp; birkaç adım ileri atmalı, birkaç basamak yukarı çıkmalıyız. Ayrılınca özlenebilen, günü ve saati gelince koşarak gidilebilen, örgün ve yaygın eğitim hizmetlerinin bütün ihtiyaçlarına cevap verebilen, dâhili ve harici ortamları ile huzur içinde yaşanılabilen gerçek "eğitim tesisleri" yapmalıyız.
DEVLET-MİLLET İŞBİRLİĞİNİN GEREĞİ
Milli Eğitim Bakanlığı; eğitim ve öğretim hizmetlerinin mevzuatı ve müfredatı ile birlikte, teknik ve fiziki altyapısı için de bugün dünden, yarın bugünden daha iyisini yapmanın arayışı içinde olmalı. Konunun tüm tarafları yahut muhatapları ile istişare ve işbirliği içinde; "işte böyle" denilebilecek özellikte ve güzellikte yeni bir "tip proje" hazırlayıp; hem devlet okullarında uygulamalı, hem de özel okul yatırımcılarının hizmetine sunmalı.
Özel sektör temsilcileri; Standartlar Yönergesi'ni uygularken, "ruhsat"ın ötesine geçip, "azimet"i tercih etmeli. Eğitim, öğretim, yönetim kalitesi ile birlikte; teknik ve fiziki altyapı açısından da, "özelin özeli" olma yoluna gitmeli.
Örgün ve yaygın eğitim hizmeti veren sivil toplum kuruluşları; bu işin hem saha ve sektör çalışmalarını yapmalı, hem de kamuoyu algısının bu istikamette oluşmasına, gelişmesine katkıda bulunmalı.
Böylece, devlet-millet işbirliği içinde; yeni, yerli, yeterli bir "okul modeli" oluşturmalıyız. Eğitim tesisi yaparken, çocukların ve gençlerin belirli günlerde ve saatlerde kontrol altında tutuldukları sevimsiz mekânlar değil; "yaşanılabilir bir dünya" hayalimizin, küçültülmüş örneğini ve özetini ortaya koymalıyız.
Evlerimiz, okullarımız ve camilerimiz; cazip "yaşam merkezleri" haline gelmeli. Her birisinin; anlamlarına ve amaçlarına uygun albenileri olmalı.