Özel okullar “öz” mü, “üvey” mi?
Geçen hafta, İstanbul Ticaret Odası'nın Eğitim Meslek Komitesi tarafından; özel bir "istişare toplantısı" yapıldı. Sektör temsilcilerinin katıldıkları ve katkıda bulundukları bu toplantıda; "özel okullar" ele alınıp, dünü-bugünü-yarını enine-boyuna tartışıldı.
Verilen bilgiye, yapılan açıklamaya göre; müzakere muhtevası sistematik bir rapor haline getirilip, ilgili kişilere ve kurumlara sunulacakmış. Yakın gelecekte, benzer bir toplantı daha yapılıp; o gün de "özel kurslar" tartışılacakmış.
Yapılan tespitler ve teklifler içinde; eskiden beri tekrar edilenlerle birlikte, ilk defa gündeme getirilenler de vardı. İhtilaflı konuları bir kenara bırakacak olursak; üzerinde mutabakat sağlananlar, şu mesajlar ve muhtevalardı:
ÇUVALDIZ BİZE
Sektör temsilcileri olarak; önce "öz eleştiri" yaptık. Birbirimizi ikaz edip uyararak; eksiklerimizi ve yanlışlarımızı hatırlattık.
İçimizde, işi ayağa düşürüp; bakkal yahut market açar gibi okul açan kurumlar var. Özel okulculuğu, sadece "ekonomik kârlılık" hedefine kilitleyip; okula "fabrika", öğretmene "işçi", öğrenci velisine "müşteri", öğrenciye de "ürün" gözüyle bakıyorlar.
Oysa ki, amacı da konusu da insan olan eğitim; her şeyden önce, bir "sosyal sorumluluk" alanıdır. Bu sahada ve sektörde; pedagojik hassasiyetlerin ekonomik ihtiraslara kurban edilmediği, edilmeyeceği bir anlayış ve işleyiş hâkim olmalıdır.
Bazı kişiler ve kurumlar; eğitim sektörünü, semt pazarına dönüştürdüler. İlkeleri ve prensipleri çiğneyip katlayarak, sınırları ve standartları bir kenara bırakıp atlayarak; özel okulculuğu, işportacılık haline getirdiler.
Bazı özel okullar, müşteri kitlesini ikna etmek için; çizginin ve çerçevenin dışına çıkıp, illegal yollara sapıyorlar. Resim, Müzik, Beden Eğitimi, Tarih, Coğrafya, hatta Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinden çalıp; onun yerine, çoğunlukla yabancı dil, bazen de fen ve matematik gurubu dersleri yapıyorlar.
İlgi ve itibar görmek istiyorsak, sektörde derinlemesine kök salıp uzun yıllar boyunca ayakta kalmak istiyorsak; eğitim-öğretim-yönetim kalitesi açısından, sosyal-kültürel-fiziki altyapı bakımından, devlet okullarına tercih edilebilecek durumda olmalıyız. Mevzuatı ve müfredatı azami derecede aktif ve verimli kullanarak, örnek ve öncü çalışmalarla "rol model" olma onurunu yakalayıp koruyarak; her zaman bir adım daha ileride, bir basamak daha yukarıda durmalıyız.
Sektörün örgütlü yapıları olan sivil toplum kuruluşları arasında; sağlıklı ve sürekli bir diyalog, iş birliği zemini oluşturulmalı. Daha güçlü bir temsil imkânı sağlamak, daha etkin bir çözüm mekanizması oluşturmak ve geliştirmek için; "Özel Öğretim Kurumları Odası" kurulmalı.
Altı çizilen, "aman ha dikkat" denilen; çok önemli bir konu daha var. Kültür ve medeniyet savaşının yerli ve yabancı misyonerleri; öncelikle ve özellikle, eğitim sektörüne sızıyorlar.
Yaşadığımız acı ve ağır tecrübelerden ders alarak; her şeyimizle yerli ve milli olmalıyız. Bize emanet edilen çocukları ve gençleri; vatan toprakları gibi, kutsal bilip korumalıyız.
İĞNE DEVLETE
Genelde devlet, özelde Milli Eğitim Bakanlığı; özel okullara "üvey evlat" yahut "evlatlık" gözüyle bakmaktan vazgeçmelidir. Bunun yerine, eğitim sisteminin asli unsurları ve hatta gönüllü kahramanları gibi görüp; tebrik etme, teşvik etme, değer verme, destekleme yolunu seçmelidir.
Çocuklarını özel okullara gönderen anneler ve babalar da; devlet için, bir kademe daha iyi vatandaşlardır. Çünkü onlar, bedelsiz sunulan bir hizmeti, ücreti karşılığında satın alma yolunu seçerek; devletin işini kolaylaştırmak ve yükünü hafifletmek gibi bir iyilikte bulunuyorlardır.
Yatırım yaparak, istihdam oluşturarak, devletin sırtından yük kaldırarak, toplumun kalite ve kariyer gelişimine katkıda bulunarak "katma değer" üreten bu kurumlar; aslında el üstünde tutulmalı. Daha fazla, daha fazla özel okul açılsın diye; önü açılmalı, destek olunmalı.
Her öğrencinin, devlete ve millete ciddi bir maliyetinin olduğunu biliyoruz. Basit bir hesapla; Bakanlık bütçesini öğrenci sayısına bölerek, ortalama birim maliyetin ne olduğunu buluyoruz.
Özel okula giden her öğrenci için, birim öğrenci maliyeti kadar bedel ödense bile; ekonomik yönden, devlet hiç zarar etmeyecektir. Fakat, devlet okullarında sınıf mevcutları azalacak; eğitim ve öğretim daha kaliteli hale gelecektir.
Eğer istenirse; sağlıkta olduğu gibi, eğitimde de özel sektörden hizmet satın alınabilir. Arsa ve bina tahsis edilerek, vergi kalemleri azaltılarak ya da sıfıra indirilerek; başka sektörlerdeki uygulamalara benzer bir şekilde, doğrudan veya dolaylı destek olunabilir.
Dünyanın pek çok ülkesi; bu istikamette ilerliyor. Ordu ve emniyet teşkilatlarının bile özelleştirildiği bir dönemde; eğitimin özelleştirilmesinden niçin korkuluyor, çekiniliyor?
GÖREV HEPİMİZE
Meşhur Anadolu tabiriyle; iğde de var, çarkta da var. Özel okullar, eğitim-öğretim-yönetim kalitesi bakımından, tartışmasız kabul görüp tercih edilecek kadar cazip olamıyor; siyasiler, bürokratlar ve bir kısım vatandaşlar ise "yük alan" kişileri ve kurumları "rol çalan" kişiler ve kurumlar gibi görüp şaşı bakıyorlar.
Eğitimde, ümit ve temenni edilen sonuçları alabilmek, standartları bulabilmek için; yapılması gerekenlerden biri, özelleşmeyi teşvik etmek. Devletin zorunlu görevleri arasında bulanan bir alanda ve konuda yatırım yapan, çalışan, hizmet satın alan herkesi tebrik edip destekleyerek; yükü hafifletmek, başarı grafiğini yükseltmek.
Büyüyen ve gelişen Türkiye'nin, "nitelikli insan" ihtiyacını karşılama konusunda; kamu kurumları ile özel sektör yatırımcıları arasında, ileri düzeyde bir iş birliği ve görev paylaşımı yapmalıyız. Devlet, işimizi kolaylaştırmalı; biz de, eğitim modeli ihraç edebilecek derecede kaliteli özel okullar açmalıyız.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- “Emektar” olun ama sakın “emekli” olmayın (31.10.2018)
- Değersizlik duygusunun düşürdüğü haller (27.10.2018)
- Eğitimin yeni yol haritasında ne var, ne yok? (24.10.2018)
- Öğrenci andı “söz” mü, “yemin” mi, “ibadet” mi? (21.10.2018)
- Ümmete örnek ve öncü olmak için (17.10.2018)
- Sahte kahramanların kaybettirdikleri (13.10.2018)
- İnsanın pedagojik, psikolojik, psikiyatrik serüveni (10.10.2018)
- Hafızamız, kader ağımız (06.10.2018)