Eğitimde “daha iyi” arayışı
Dünyanın hemen her yerinde, insanlar bir ürün ya da hizmet satın alacakları zaman; "daha ucuz" fiyata ve "daha iyi" olanını bulmak, almak isterler. Bunun için araştırma, soruşturma, mevcut imkânlar ve ihtimaller arasında karşılaştırma yapma yoluna giderler.
Eğer konu insanın kendisi, hizmet de çocukların ve gençlerin eğitilmesi olursa; o zaman daha hassas teraziler kurulur. Anne, baba duygusu ve duyarlılığı ile hareket edilir; gerekirse bazı fedakarlıklar da göze alınarak, "daha iyi" olduğuna yahut olacağına inanılan seçenekler doğrultusunda karar verilir.
Bunun için bazı sınırların zorlandığına bile şahit oluruz. Önlerine çıkan engelleri aşmak için, muhtelif yollar ve yöntemler bulduklarını görürüz.
Bu günlerde, yeni bir öğretim yılının daha başlangıç noktasına geldik. Medyaya yansıyan olaylar ve durumlar vesilesiyle, söz konusu arayışın yeni örneklerinden ve öykülerinden haberdar olduk.
Çok yakın bir geçmişte, ilgili kurumların üst yöneticileri, dönem sonu itibariyle kursların kapatılacağını söylediler. Fakat anneler ve babalar, bu uyarıyı dinlemediler.
Çünkü, masa başında alınan kararlar araziye uymuyordu. Herkes, mevcut sistem değişmedikçe gelecek sene de sınav yapılacağını biliyordu ve çocuklarını sınavlara hazırlayarak, kazanma şansını biraz daha artırmak istiyordu.
En azından şimdilik, öğretim yılı sonunda kurslar kapatılmadı. İnsanlar talep ettiler, kurumlar kabul ettiler, yeni dönemin kurs kayıtları yapıldı.
Arkasından, günlerdir gündemi işgal eden bir konu konuşulur, tartışılır oldu. Bazı devlet okullarında "özel sınıflar" açıldığı ve bu sınıflara kaydı yapılan öğrencilerin velilerinden ciddi düzeyde bağışlar alındığı duyuldu.
Bakanlık yetkilileri "olmaz, olamaz, mevzuata aykırı" dediler. Önceki yıllarda da yapıldığı anlaşılan bu uygulamanın sorumluları hakkında soruşturma açıldığını, açılacağını söylediler.
Şimdilerde, "öğretmen borsası" iddiaları var. Haber kaynakları, bazı devlet okullarında, öğrencinin ya da öğrenci velisinin istediği öğretmeni seçme hakkı karşılığında; kimi özel okulların yıllık ücretlerine yakın bedeller ödediklerini söylüyorlar.
Buna bir de her öğretim yılının başında tekrar edilen "kayıt parası" meselesini ekleyebiliriz. Kimseye sorma gereği duymadan, kendi bilgilerimize dayanarak bile; annelerin ve babaların çocuklarını daha iyi okullara ve daha iyi sınıflara gönderebilmek için imkanlarını zorlayarak kayıt parası ödemeyi göze aldıklarını ve hatta ödediklerini söyleyebiliriz.
Bütün bu ve benzeri eğilimlerin gidip dayandığı bir nokta var. İnsanlar, imkanlar ve ihtimaller dahilinde, eğitimde "daha iyi"yi arıyorlar.
Bakanlık yetkililerinin bakışı, duruşu hiç değişmiyor. Her olaya ve duruma uygulanan, uyarlanan sabit, statik formülle; "mevzuata aykırı davrananlar hakkında gereken işlem yapılır" diyor.
Oysa, belirli süreçlerin sonucu olarak önümüze çıkan bu durumun; sebepleri incelenmeli, irdelenmelidir. "İnsanlar hangi istek ve ihtiyaç ile hareket ediyorlar, biz bu isteği ve ihtiyacı nasıl karşılayabiliriz?" sorusunun cevabı verilmelidir.
Millet olarak, devlet olarak, Bakanlık olarak; "Bütün okullarımız iyidir." diyebilir miyiz? Ataması yapılıp hemen hemen her hal ve şart altında istihdam edilen bütün öğretmenlerin ve idarecilerin pedagojik formasyon, alan bilgisi ve becerisi, eğitim-öğretim-yönetim metot ve teknikleri bakımından aynı yahut yeterli düzeyde başarılı olduklarını, olacaklarını söyleyebilir miyiz?
Cevabımız "hayır" ise, adil ve makul bir çözüm üretmeliyiz. Okulların, öğretmenlerin, idarecilerin kalite ve kariyer standartlarını açık ve net bir biçimde belirleyip; ona göre tasnif etmeliyiz.
Her birisinin başarı yahut başarısızlık durumları objektif kriterlere göre ölçülüp değerlendirilmeli. Ona göre notlar, puanlar, belgeler verilmeli.
Şüphesiz, özlük hakları ve genel hak edişleri de ona göre belirlenmelidir. Katkısı az olana az, çok olana çok karşılık verilmelidir.
Hatta, mesleki yetersizlik gerekçesiyle görevden ihraç imkânı da olmalı. Performans notu düşük olanlar elenmeli, sistem dışında kalmalı.
O zaman kimse ağırdan alıp "salla başı, al maaşı" yapamaz. Sırtını memur mevzuatına dayayıp, yanı üstüne yatamaz.
Biraz özel sektör mantığına yakın bir uygulamayla; orta düzeydeki okullar tamamen ücretsiz, iyi düzeydeki okullar kısmen ücretli, çok iyi düzeydeki okullar tamamen ücretli yapılabilir. Öğrencilere ve öğrenci velilerine, bunlardan birini seçme hakkı tanınabilir.
Diyebiliriz ki, "Fakir ama özel yetenekli yahut başarılı çocukların durumu ne olacak?". El cevap; "Devlet desteği ile iyi yahut çok iyi okullarda okutulacak."
Şüphesiz, eğitimde özel sektör payının artırılması da ilave bir çözüm olarak düşünülmeli. Özel okula gidecek her öğrenci için, devlet okulundaki birim maliyet kadar eğitim desteği verilmeli.
Böylece hem özel okullarla devlet okulları arasında hem de özel okulların ve devlet okullarının kendi aralarında ciddi bir kalite ve kariyer yarışı oluşur. "İcatlar ihtiyaçlardan doğar" ilkesi doğrultusunda; vatandaşın eğitimde "daha iyi"yi arama çabaları, devlet eliyle hayırlı bir çözüme dönüşür.
Öğretim yılı başında gündeme gelen arz ve talep işleyişine, bir de bu gözle bakalım. Sistemi ıslah edelim ve böylece bir adım daha ileri gidelim, bir basamak daha yukarı çıkalım.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Şiddetin soy ağacı (26.08.2019)
- Atın hasta olduğunu kim, nasıl söylesin? (22.08.2019)
- Toplumsal mutabakatın önündeki engeller (19.08.2019)
- Kelebek vadisi (14.08.2019)
- Uğruna canım kurban (11.08.2019)
- Türkiye’nin eğitim politikalarını TED mi belirliyor? (09.08.2019)
- İçimizden hayra çağıran bir topluluk bulunsun (05.08.2019)
- Marifet iltifata tabidir (01.08.2019)