Eskiden beri, kelebekler zaman zaman gündemimize geliyorlar. Bazan şiirlerin mısralarında, bazan sohbetlerin kıssalarında yerlerini alıyorlar.
İlk defa, yetmişli yılların sonlarında; hayatın giderek daha çok suni, hatta yapay hale geldiğini anlatan bir şiirde yer vermiştik. Nakarat kısımlarında; "Çiçekler naylon oldu, şimdi yapma bebekler; / Arılar göçüp gitti, uçmuyor kelebekler" demiştik.
Yıllarca annelere ve babalara, öğretmenlere ve idarecilere hitap eden eğitim seminerlerinde; kozasından çıkmaya çalışan kelebek yavrusuna yardım ettiğini zannederek, uçma yeteneğini kaybetmesine sebep olan adamın hikayesini anlattık. "Kozayı delmeye çalışırken, bedenindeki sıvının kanatlarına intikal ettiğini ve bu sayede uçma refleksinin geliştiğini; müdahale edip erken çıkmasını sağlamanın hiç uçamayacak hale getirerek erken ölüme mahkum ettiğini; yetişme çağındaki çocuklara ve gençlere de kendi kanatlarını kullanma yolunda çaba harcamalarına fırsat verilmesi gerektiğini" tekrar tekrar hatırlattık.
İki binli yılların ikinci yarısında, yeniden çıktılar karşımıza. Sosyal sorumluluk bilinci gelişmiş hanımefendilere ithafen; şöyle yansıdılar mısralarımıza:
Yurdum sepet, yuvam koza; / Yavrucuklar ışık bekler. / Meyledince mevsim yaza; / Çıkar beyaz kelebekler.
Bahçemizde lale-sümbül, / Bağımızda şeyda bülbül, / Sim kaküle tomurcuk gül, / Takar beyaz kelebekler.
İpektendir mendilleri, / Şifa saçar şen dilleri, / Kör gecede kandilleri, / Yakar beyaz kelebekler.
Adres olur umutlara, / Otlak bulur cins atlara, / Yağmur yüklü bulutlara, / Bakar beyaz kelebekler.
Temizliğin timsalidir, / Güzelliğin emsalidir, / Arıtılmış renk selidir, / Akar beyaz kelebekler.
Geçtiğimiz hafta, Kurban Bayramı'ndan iki gün önce, yeni bir çağrışım oldu. Kadim dostlarımız arasında yerini alan bir aileyi ziyaretimiz sırasında, kelebekler bambaşka bir şekilde gündemimize geldi.
Bir yandan özel okulda öğretmenlik ve idarecilik, öte yandan çocuk edebiyatı alanında yayıncılık yapan Aslan ailesi ile kahvaltı sofrasında buluştuk. Her zaman olduğu gibi çocuklar, gençler ve onların eğitimleri hakkında konuştuk.
Bize yazdıkları ve yayınladıkları yüzlerce eğitici çocuk kitabından söz ettiler. Bazılarının basılı örneklerini gösterdiler; gözlerinin içi parlayarak, aldıkları coşku ve mutluluk verici geri bildirimleri belirttiler.
Anlaşılan o ki; evdeki ve okuldaki çocuklar gibi, onlar için özenle hazırladıkları kitapların da annesi, babası olmuşlardı. Yazar, çizer, yayıncı, çalışan, pazarlamacı ve okuyucu bütünlüğü içinde; büyük bir aile haline gelmişlerdi.
Bu arada evin çocuğu, okulun öğrencisi, bazı kitapların yazarı, bazı kitapların okuyucusu olan Sena kızımızla müşerref olduk. Önümüze koyduğu kitap setini görünce hem büyük bir mutluluk hali yaşadık, hem de hayretler içinde kaldık.
Henüz ortaokul öğrencisi olmasına rağmen, on kitaptan oluşan bir çocuk hikayeleri serisi yazmış. Her birinde bir konuyu ele alıp; ustaca bir dille ve üslupla anlatmış.
Kendimizi tutamayıp, hızlı hızlı okumaya başladık. Her birinin sonunda derin bir nefes alıp, coşku ile alkışladık.
Görünen o ki; bu kelebek, kozasını kendi çabasıyla delip çıkmış ve fıtratında mevcut olan uçma yeteneğini ortaya çıkarmıştı. Uygun bir aile ve okul ortamında, huzur ve güven içinde uçmayı başarmıştı.
Halinden hoşnut kalıp, "ismin ile müsemma olasın" dedik. Tebrik ve teşekkürlerimizle birlikte, yeni kitaplarını merakla beklediğimizi söyledik.
İşlediği konulardan birisinde, "kelebek vadisi"nden söz ediyordu. Öyle cazip bir tarif ve tanım yapmıştı ki; bırakın çocukları, bizim gibi yetişkinleri yahut yaşlıları bile içine doğru çekiyordu.
Eve döndüğümde, o hızla bilgisayar başına geçip; kelebeklerle ilgili bir araştırma yapma gereği duydum. Konya'nın Selçuklu ilçesinde, 4 Temmuz 2015 tarihinde açılan "Aşkın Kanatları Kelebek Bahçesi" haberlerini okuyup fevkalade mesut oldum.
Egzotik bitki ve kelebekler ile böcek müzesinin bulunduğu, muhtelif çocuk programlarının sunulduğu tropik bir bahçe imiş. 385 Dönümlük bir alanda kurulmuş, dünyanın dört bir yanından ve farklı türlerden 10.000 kelebek getirilmiş, Avrupa'nın en büyük kelebek uçuş alanına sahipmiş.
Türkiye adına onur duyduk, kelebekler adına sevindik; Konya Belediyesi'ne selam, saygı ve dualarımızı yolladık. Ancak, biz çocuklara döndük ve başka bir hayal ağacının dallarına takılıp kaldık.
Anneler, babalar, öğretmenler, idareciler, aydınlar, yöneticiler olarak; kelebekler, kuşlar, kediler, köpekler, balıklar, karetta karettalar için gösterdiğimiz hassasiyetleri çocuklar ve gençler için de göstermiş olsak. Her yerleşim merkezine, oyun çağı-masal çağı-macera çağı denklemine uygun olarak, içinde her türlü meşru ve münasip oyunun, eğlencenin bulunduğu "çocuk vadileri" ile "gençlik vadileri" kursak.
Oralarda gönüllerince oynasalar, gülseler, eğlenseler. "Oynayan taylar" olma seviyesinden, "şahlanan küheylanlar" olma seviyesine gelseler.