Başlıktaki soruya, temennimize uygun olarak "hayır" diye cevap verebiliriz yahut vermek isteriz. Ancak, bu ihtimale yeteri kadar yakın değiliz ve "evet" demek zorunda kalmanın üzüntüsü içindeyiz.
Sivil toplum kuruluşları içinde, neredeyse Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte kurulmuş denebilecek kadar kıdemli bir "eğitim derneği" var. Eski kurucuları ve yeni mensupları; "TBMM'nin 1 Kasım 1925 tarihli oturumunda Ulu Önder Atatürk'ün yaptığı açış konuşmasından ilham aldıklarını" söylüyorlar.
Aslında, söz konusu konuşmadan hayli zaman sonra, 31 Ocak 1928 tarihinde kurulmuş. İlk Başkanı, dönemin Başbakanı İsmet İnönü; kurucu üyeleri de onun tensip buyurduğu (uygun gördüğü) Bakanlar, Milletvekilleri, Bürokratlar olmuş.
12 Aralık 1939 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile "kamu yararına dernek" statüsü verilmiş. İlk adı "Türk Maarif Cemiyeti" iken, 1946 yılında "Türk Eğitim Derneği" olarak değiştirilmiş.
Kuruluş, var oluş sebepleri arasında; Milli Eğitim Temel Kanunu'nun amaçlarından biri olan "milli ve manevi değerler" yer almıyor. Derneğin vizyonu; "uygarlık değerlerini koruma ve geliştirme çabasında etkin rol oynamak" olarak tanımlanıyor.
Misyonu ise, daha iddialı cümlelerle ifade edilmiş. Okul öncesinden üniversiteye kadar uzanan eğitim çalışmalarının odak noktası; "Türk eğitim politikalarının oluşturulmasında söz sahibi olmak" şeklinde belirtilmiş.
Yıllardır "yabancı misyon okullarının yerli kisvesine bürünmüş temsicileri" gibi çalıştıklarını biliyorduk. Ancak, son yıllarda; Türkiye'nin eğitim politikalarını belirleme konusundaki ağırlıklarının azalmış olabileceğini ümit ediyorduk.
Anlaşılan o ki; iddialarını da icraatlarını da kesintisiz devam ettiriyorlar. Eğitim sistemimizi, "tek adam- tek parti" döneminin anlayışına ve işleyişine doğru adım adım ilerletiyorlar.
Şimdi, yakın geçmişte yaşadığımız üç olayı sırasıyla hatırlayalım ve hatırlatalım. Aynı zamanda, "belirleyici unsur" olma iddiasını sürdüren başrol oyuncularının ortak arka planlarına bir göz atalım.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, göreve geldiği zaman; 07.07.2009 tarihinde kurulan TED Üniversitesi'nin Kurucu'su ve Mütevelli Heyeti Başkan Yardımcısı idi.
Şubat 2019'da, "özel yetiştirilmiş proje kadın" olduğu besbelli Ece Vahapoğlu'nun, resmi ve özel okullarda Hinduizm'in dini ritüeli yogayı Müslüman Türk çocuklarına ve gençlerine anlatacağı bilgisi paylaşıldı. Kamuoyundan gelen tepkiler üzerine iptal edilen bu tuhaf onayın; Milli Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürü, TED Ankara Koleji mezunu Anıl Yılmaz'dan alındığı anlaşıldı.
Birkaç gün önce, emeğiyle ve yüreğiyle, aşkla ve şevkle hizmet eden Talim Terbiye Kurulu Başkanı Alparslan Durmuş görevden alıp; yerine, TED Malatya Koleji Kurucu Temsicisi ve İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Burhanettin Görmez'i getirdiler. Böylece, eğitim politikalarını oluşturan ve geliştiren merkezin tepesine oturdular.
Mezkür şahsın biraz cemaziyel evveline baktık, biraz da araştırdık. Edindiğimiz belge ve bilgiler karşısında, hayret ve dehşet içinde kaldık.
13.02.2017 Tarihli Hürriyet Gazetesi'nin konuk yazar köşesinde yayınlanan "Günah Keçisi Olarak Eğitim Fakülteleri" başlıklı yazısında; dindar ve muhafazakar kesimin aydınlarını, yöneticilerini "saplantı içinde olmak"la suçluyor. Köy Enstitüleri ile İmam Hatip Okullar'nı aynı kefeye koyarak; "Diğer taraftan, yöneticilerin bir kısmı ise geçmişe saplantı derecesinde bağlanıyor, geçmişi kutsuyor, geleceği göremiyorlar. Türkiye'de bir kesim eğitimin kurtuluşunu Köy Enstitüleri'ne dönüşte ararken, bir kesimin de İmam Hatipler'in sayısını artırarak ülkeyi kurtarabileceklerini sanmaları bu türden bir saplantının ürünü" diyor.
14 Temmuz 2017 tarihinde, sosyal medyada; "YÖK'ten İlahiyat'a formasyon ayrıcalığı. Din öğretmeni yetmedi, İlahiyat Fakültesi öğrencilerine öğrenimleri sırasında öğretmenlik için formasyon alma hakkı tanındı" diye sızlanmış. 22 Temmuz 2017'de ise, alaylı bir üslupla; "YÖK kendini aşmış, geriye doğru büyük bir adım. Bir adımda 40 yıl geriye gidiş, ben değişim buna derim" şeklinde tamamlamış.
28.05.2019 tarihli paylaşımında, kendi rektörünün şahsında, dindar kesime daha ağır bir hakaret var. "Maalesef, Rektörlükle soytarılığın birbirinden ayrı işler olduğunu bilmeyen rektörlerin sayısı artıyor. Bizdeki de Rektör olur olmaz hacca gitti, bıyık bıraktı, camiyi yıktırdı daha büyüğünü yaptırıyor" diyecek kadar.
Araştırmayı devam ettirsek, başka şeyler de çıkabilir. Mesela genelde Müslümanlara, özelde Cumhurbaşkanı'na küfür ettiği; kendisini tanıyan akademisyenler arasındaki yaygın rivayetlerden biridir.
Başa dönersek; bu "TED kardeşliği" pek tesadüfe benzemiyor. Parçaları birleştirip birlikte yorumladığımızda; Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2023 Vizyon Belgesi'nin bile TED ekibi tarafından hazırlanmış olma ihtimali akla geliyor.
Tezimiz doğruysa, başka ipuçları da gündeme gelecektir. Bugün dikilen fidanlar, yarın ağaca dönüşüp meyve verecektir.
Bu konuda, yanılıyor olmayı ümit ve temenni ediyoruz. Ancak, eğitim politikalarımızı kimlerin ve hangi zihniyete göre belirlediklerini, çocuklarımızı ve gençlerimizi hangi kültürün ve medeniyetin taşıyıcısı, temsilcisi haline getirmek istediklerini artık bilmek istiyoruz.