Ceddine rahmet Cumhurbaşkanım
Zamanın süzgecinden geçerek, günümüze kadar gelen kültürel birikimlerimiz arasında; çok güzel atasözlerimiz ve deyimlerimiz var. Çiçek özünden çıkarılmış süzme bal gibi; dile getirmek istediğimiz mesajı ve muhtevayı, sade ve net bir şekilde özetliyorlar.
Mesela, hakkın ve hakikatin beyan edildiği durumlarda; "doğru söze can kurban" diyoruz. Söylemi ve eylemi ile doğru duruşu temsil eden yahut destekleyen kimselere; "isabet buyurdunuz" diye karşılık veriyoruz.
Bir sohbet, muhabbet, müzakere, münazara sırasında can alıcı noktayı yakalayıp taşı gediğine koyanlara; "ceddine rahmet" deniyor. Böylece; onları yetiştiren anneler, babalar, âlimler, hocalar hayırla yâd ediliyor.
Geçtiğimiz günlerde, genelde ülke ve toplum, özelde eğitim camiası olarak; böyle bir örneğe şahit olduk. İbn Haldun Üniversitesi Külliyesi'nin açılış töreninde konuşan Cumhurbaşkanımızı dinlerken; bir kere daha "işte bu" dedik, gönülden dua ve niyazda bulunduk.
Çünkü, yıllardır öncelikli derdimiz ve davamız haline getirmeye çalıştığımız bir meseleyi; en yüksek makamdan, kitabın ortasından konuşur gibi seslendiriyordu. Hem ikaz, hem itiraf diliyle ve "kızım sana söylüyorum, gelinim sen de işit" üslubuyla; siyaset, bürokrasi, sivil toplum, akademi kesimleri başta olmak üzere ilgililerin tamamına sorumluluk yükleyip "herkes kendi payına düşeni alsın" mesajını veriyordu.
Konu; çocuklarımızın ve gençlerimizin, yerli ve milli değerler ışığında, kalite ve kariyer sahibi kimseler olarak yetiştirilmesiydi. Büyüyen ve gelişen Türkiye'nin, "sosyal sermaye" potansiyelinin; tarihi ve kültürel misyonumuzun gerektirdiği şekilde, azami derecede katma değere dönüştürülmesiydi.
EĞİTİMDE REFORM ÇAĞIRILARI
Aslında, defalarca; aynı makamdan, muhtelif dozlarda, "eğitimde reform" çağrıları yapılmıştı. Bütçeden en büyük payın ayırılmış, teknik ve idari yönden pek çok meselenin çözülmüş olmasına rağmen arzu edilen seviyeye ulaşılamadığı, içerik geliştirme konusunda yeteri kadar mesafe alınamadığı, yeni nesillerin kendi "ruh kökleri" ile buluşturulamadığı gerçeği; tekrar tekrar anlatılmıştı.
Bizim geleneğimize göre; sözün tamamı, deliye söylenirdi. Yukarıdan bu kadar çok "dız" denildiğinde; aşağıdakilerin harekete geçip, arı gibi çalışarak "bal" yapmaları beklenirdi.
Fakat bir türlü olmadı, olamadı. Başın buyruğu, boyun üzerinden gövdeye iletilip; dilin söylemi, elin eylemi ile hayat bulamadı.
Onun için, organizma bir kez daha ikaz edildi. Hükümet olmak ile iktidar olmak, iktidar olmak ile muktedir olmak arasındaki farka dikkat çekilip; "fiili iktidarın fikri iktidar ile tamamlanması ve desteklenmesi" gerektiği belirtildi.
Şüphesiz, işin bu yanı; ilim, hikmet, kültür, sanat erbabına düşüyordu. Siyaset kadrolarının ve kurumlarının oluşturduğu tarlalara, ovalara tohumlar ekip üretimler yaparak; fikri iktidarı toplumla bütünleştirmeleri ve fiili iktidarı daha muhkem hale getirmeleri gerekiyordu.
Biz, örgün ve yaygın eğitim alanında, dersimize iyi çalışıp gereken dönüşümü sağlayamadığımız için; Cumhurbaşkanımız, yeni bir uyarı yaptı. Ayrıca, kısmi mevzuat ve müfredat değişiklikleri ile sonuç alınamadığını ve alınamayacağını belirterek; köklü bir değişikliğe ihtiyaç olduğunu hatırlattı.
Şimdi, yapılması gereken şey; bunun içini doldurmaktır. Olanca gücümüzle ve imkânımızla arkasında durup; maksada matuf katkılarda bulunmaktır.
KÖKLÜ ÇÖZÜM YOLLARI
Öncelikle, altının çizilmesi gereken bir husus var. Eğitimi ıslah ve inşa girişiminde bulunanlar; ne hikmetse, hep "mevzuat" ve "müfredat" değişiklikleri etrafında dolanıp duruyorlar.
Bir başka ifadeyle; binanın temeli atılmadan, direkleri dikiliyor. İlgi ve enerji, ana güzergâhtan çıkarılıp; yan yollara çekiliyor.
Her fırsatta hatırlattığımız gibi; önce, "varlık felsefesine dayalı bir eğitim felsefesi" üzerinde durulmalıdır. Temel değerlerimiz ve kadim doğrularımız ışığında; yetiştirilmesi gereken "insan tipi" ve oluşturulması gereken "toplum modeli", yeniden tanımlanmalıdır.
Mevzuat ve müfredat; ona göre oluşturulur. Kadrosuyla, kurumuyla, çevresiyle, ortamıyla; eğitim sistemi buna göre kurulur.
Çocuklarımızın ve gençlerimizin, "ne olacakları" ile birlikte; "kim olacakları" ile de ilgileniriz. Örgün ve yaygın eğitimin tüm safha ve süreçlerine; bu bakış açısı içinde şekil veririz.
İkinci önemli husus; eğitim (duygu-düşünce-davranış geliştirme, benlik-kimlik-kişilik oluşturma), öğretim (bilgi-beceri kazandırma), yönetim (hayatı ve içindekileri sevk ve idare anlayışını ve alışkanlığını edindirme) formasyonuna sahip öğretmenlerin, idarecilerin yetiştirilmesi. Bu alana yakın ve yatkın olanların, ortaokul çağında tespit edilmesi; mevzuatı ve müfredatı özel olarak hazırlanan Öğretmen Meslek Liselerine gönderilmesi; bünyesinde Uygulama Okulu bulunan Eğitim Fakültelerinde, teorik ve pratik olarak eğitilmesi; istihdam süresi boyunca, hizmet içi eğitimlerle sürekli geliştirilmesi.
Geliniz, devlet-millet bütünlüğü içinde; bu hedefe odaklanalım. Yeni, yerli, yeterli bir eğitim modeliyle; kültürümüzün ve medeniyetimizin, fikri ve fili iktidarını muhkem kılalım.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İkinci yüzyılın ruhu ne olacak? (20.10.2020)
- Siz kimden yanasınız? (16.10.2020)
- Eğitim medyası ve medya eğitimi (12.10.2020)
- Bizi bize kırdırıyorlar (08.10.2020)
- Devletin kapısı millete, milletin kapısı ümmete açık (04.10.2020)
- Devlet, millet, ümmet kardeşliği (01.10.2020)
- Yandaş gazete (28.09.2020)
- Toplumsal genlerimiz, geleneğimiz, geleceğimiz (24.09.2020)