Hayaller ve hatıralar
Yaşanmışlıkların yansıması olan hatıralarımız, dost ve akraba ortamlarında gündeme geldiğinde; büyük bir çoğunluğu, "bunları yazmalısın" diyorlar. Arkamızda ayak izi bırakmanın; hem hak, hem de sorumluluk olduğunu söylüyorlar.
Aynı şeyi; yeri geldikçe, biz de başkalarına yapıyoruz. Geçmişin şahidi olacak ve geleceğin yolunu aydınlatacak deneyimlerin, gözlemlerin, tecrübelerin, birikimlerin; kayda geçirilip, yazılı-sesli-görüntülü "miras" haline getirilmesi gerektiğini hatırlatıyoruz.
Biliyoruz ki; dün "hayal" olan şeyler, bugün "hatıra" oldu. Dilimizde ve düşüncemizde; "geniş zaman" yahut "gelecek zaman" kipinin yerini, "geçmiş zaman" kipi aldı.
Hayallerimiz, tamamen sona ermiş olmasa bile; artık, hatıralarımız öne çıkıyor. Gözümüz ve gönlümüz, anlamlı ya da değerli bir şey bulmak istediğinde; ileriden ziyade, geriye doğru bakıyor.
Ancak; eskiler hatıralarının hatırını sormaya çalışırken, yeni nesiller hayalleri ile konuşuyorlar. Biz, arşivlerden kıymetli evrak bulup çıkarmaya uğraşırken onlar, uçurtmalarının kanadına binerek, masal ve macera dağına doğru koşuyorlar.
Bu durumda; geçmiş ile gelecek, hatıra ile hayal arasında bir denge kurmalıyız. Gençlik ile yaşlılığı, yetişkinlik merhalesinde buluşturup; ince ayar vermeliyiz.
Yapılması gereken şey; dünün hatıralarını, bugünün gerçeklerini ve yarının hayallerini aynı denklemde buluşturmak. Üç kuşağın potansiyel enerjisini, birlikte kinetik enerjiye dönüştürüp; kademeli olarak yükselen ve ilerleyen bir "ufuk çizgisi" oluşturmak.
Kişisel, kurumsal, toplumsal hayatımız için; "ortak hayaller" ile "ortak hatıralar" çok önemlidir. Bizi bir arada tutan ve birlikte yaşatan değerler arasında; bu ikisinin öncelikli olduğu, tarihi tecrübelerle tescil edilmiştir.
Kimilerine göre; "hayat, nefes aldığımız anların değil, nefesimizi kesen anıların toplamıdır". İnsan, dünyadan göçüp gittiğinde geriye, unutulmayan hatıraları kalır.
Bazıları; "hatıraların, geçmişin değil, geleceğin anahtarları oldukları" fikrini benimserler. Bu noktadan hareketle; "eski hatıralarımız, yeni hayallerimiz olmalı" derler.
Bir kavle göre hatıralar, "bize geçmişten miras kalan ve halen sandığımızda bulunan mücevherler, antikalar". Zaman eskitemez onları; yaşlandıkça, daha değerli olurlar.
Belki, hayaller; "derin denizlerin dibindeki inciler" gibidirler. Peşine düşülür, gereği yapılırsa; onlar da ele gelip, sandığa girebilirler.
Başka bir kavle göre ise, hatıralar; "yaşlanan dimağların koltuk değnekleri". İnsanların; beklettikçe ve biriktirdikçe değeri artan öz sermayeleri.
Hatıralar, geçmişin hayalleri; hayaller, geleceğin hatıraları. Hayat zincirinin, birbirine kenetlenmiş halkaları.
Hayalin bitmesi, hayatı sekteye uğratıyor. Hatıraların yokluğu ise; bizi, boşuna yaşamış hale getiriyor ve tüm kazanımları sıfırlıyor.
Hem kendimiz, hem de yakın ve uzak çevremiz için; "iyi hayaller" kurmalı, "iyi hatıralar" biriktirmeliyiz. Bunu kimlerle, nerede, ne zaman, nasıl yaptığımıza; azami derecede dikkat etmeli, özen göstermeliyiz.
Çünkü; duygular, düşünceler, davranışlar bulaşıcıdır. Üstelik; kötü olanlar, iyi olanlardan daha hızlı hareket eder ve daha fazla yol alır.
Ayrıca hayal kurmayı ve hatıra biriktirmeyi, sadece gençlere bırakmamalıyız. Aklımız erdikçe, gözümüz gördükçe, kulağımız duydukça, dilimiz döndükçe, ağzımız tat burnumuz koku aldıkça; hayat mücadelesinden, çürüğe çıkmamalıyız.
Konumlarımız, durumlarımız, rollerimiz, yapabildiklerimiz değişebilir; ancak, sorumluluklarımız asla değişmez. Can bedenden çıkmadıkça; hiç kimse, nöbet listesinden düşmez.
Hatıralar, bizi "değerli" kılar; hayaller, "dinamik" hale getirir. Kış mevsiminde, gül toplama; karanlık gecelerde, yolumuzu aydınlatacak ışık bulma fırsatı verir.
İster bizim, ister başkalarının defterine yazılsın; iyi hayallerin hamisi, önemli hatıraların sahibi olalım. El ele, gönül gönüle verip; daha iyi bir dünya kuralım.
Arkamızdan gelenler, geride kaldıklarında; takip edebilecekleri izimiz olsun. Önümüzden gidenler, bizi karşıladıklarında; halimizi arz edecek yüzümüz olsun.
Her şey, "hayal" ile başladı; "hatıra" ile bitecek. Hayal hazinelerinin peşinden koşanlar; gittikleri yerlere, hatıra sandıkları götürecek.
Yeter ki; "meşru" ve "münasip" bir hayatın ürünü olsun. Sahibinin yüzünü güldürsün, âlemde aziz kılsın.
Onları yazmak; kalıcı hale getirip, biz öldükten sonra da yaşatmaktır. Geleceğin tarlasına geçmişin dayanıklı tohumlarını atmaktır.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Ne götürüyor, ne getiriyoruz? (17.01.2022)
- Ahlakımız düzelmeden ahvalimiz düzelmez (10.01.2022)
- Eleştiri kültürü ve anlayışı (04.01.2022)
- Bilgi güvenliği ve güvenilirliği (31.12.2021)
- Uzmanlık yahut ustalık ahlakı (26.12.2021)
- Bir irfan okulu (20.12.2021)
- Bereketin bileşkesi (16.12.2021)
- Bir şuranın ardından (11.12.2021)