Arama

Zekeriya Erdim
Aralık 11, 2021
Bir Şura'nın ardından
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Bizim din, devlet, kültür, medeniyet geleneğimizde; "istişare" etmek, "ortak akıl" ve "ortak irade" potansiyelini harekete geçirmek çok önemlidir. Allah'ın emri, Peygamber'in sünneti, ilim ve irfan ehlinin içtihadı bunu gerektirir.

Geçtiğimiz günlerde, "20. Milli Eğitim Şurası" toplandı. Üç günlük zaman dilimi içinde gerçekleştirilen açılış programı, ihtisas komisyonlarının çalışmaları ve genel kurul toplantısı sonunda; 128 maddeden oluşan "tavsiye kararları" alındı.

Bu kararlar;

Davetli katılımcı üyelerden biri olarak, gereğini ve önemini göz önünde bulundurarak; şura sürecini ve sonucunu değerlendirmek istiyoruz. Alan ve konu, metot ve usul, mesaj ve muhteva, katkı ve katılım açısından; bazı noktalara dikkat çekme gereği duyuyoruz.

1. Cumhurbaşkanı'nın tensibi ile göreve gelen yeni Milli Eğitim Bakanı; en üst makamdan ve yüksek perdeden dile getirilen bir temel tespiti dikkate alıp, şura teması olarak "eğitim reformu" başlığını tercih etmeliydi. Böylece; temsil ettiği iradenin tekrar tekrar vurguladığı "köklü değişim" ihtiyacına cevap verme niyeti, gayreti içine girmeliydi.

Fakat olmadı, olamadı. O da kendi kültür ve medeniyet değerlerimizden ilham alınarak hazırlanacak yeni, yerli, yeterli bir eğitim modelini gündeme getirme konusunda sorumluluk almadı, alamadı.

2. Bizde eğitim, hep "mevzuat ve müfredat" üzerinden tartışılıyor; nedense, "eğitim felsefesi" üzerinde durulmuyor. Yetiştirilmesi gereken "insan tipi" ve oluşturulması hedeflenen "toplum modeli" sorusuna cevap verilmiyor.

Gene aynı şey yapıldı. Üst başlık olarak, "Eğitimde Fırsat Eşitliği" tercih edildi; "Temel Eğitimde Fırsat Eşitliği, Mesleki Eğitimin İyileştirilmesi, Öğretmenlerin Mesleki Gelişimi" konuları konuşuldu, tartışıldı.

Bunlar, faydasız şeyler değildi; ancak elzemi lazımın önüne geçirerek, ana konusu "eğitim reformu" olan bir şuraya katılmak ve önce "eğitim felsefesi" meselesini istişare etmek isterdik. Diğer bütün denklemlerin, buna göre kurulması gerektiğini söylerdik.

3.Tercih edilen tema ve alt başlıkları konusunda, binlerce "görüş" derlendi. Türkiye bölgelere ayrılıp, "ön raporlar" hazırlanması istendi.

Gördüğümüz, bildiğimiz kadarıyla; en kapsamlı hazırlık çalışmasını, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü organize etmişti. İlgili ve duyarlı kurumların, kadroların katkılarıyla ciddi müzakereler yapılmış; sonunda, doyurucu bir "bölge raporu" gitmişti.

Ancak; nedense bölgelerin aklı, fikri, iradesi Ankara'ya ulaşmamış. Şura üyelerinin önüne konulan "hazırlık belgesi" metinlerinden anlaşılan o ki; cemaat ne derse desin imam bildiğini okumuş ve şura gündemine getirilen fikirlerin tercihi, bazı bürokratların inancına ya da insafına kalmış.

Öyle ki; mesela eğitimin ana unsuru olan öğretmen konusunda, hangi ülkeye ve topluma ait olduğu fark edilmeyen, kimliksiz ve kişiliksiz bir profil ortaya çıkmış. Bizim pınarların, derelerin, ırmakların suları; başka diyarların denizlerine akmış.

4. Katılımcılardan "akademik formasyon" sahibi olan öğretim üyeleri ile "pedagojik formasyon" sahibi olan öğretmenler arasında; bir temel çelişki vardı. Öğretmen yetiştiren Eğitim Fakültelerinin temsilcileri ile öğretmen çalıştıran Milli Eğitim Bakanlığı'nın temsilcileri; olaya, ayrı dünyaların pencerelerinden bakıyorlardı.

Ayrıca; "devlet, özel sektör, sivil toplum" temsilcilerinin bakışları da oldukça farklıydı. Siyasi, ideolojik reflekslerle hareket edenler ise; dil ve üslup bakımından, gerilimi tırmandıracak kadar katıydı.

Bütün bunlar, istişare için "zenginlik ve çeşitlilik" olarak görüldü, gösterildi. Ancak, şura sürecini sevk ve idare eden irade tarafından; olması gerekenin değil, uzlaşılabilenin peşinden gidildi.

Sonuç olarak; suya, sabuna dokunulmadı. Eğitimde köklü değişim ihtimali, bir başka bahara kaldı.

5.Şuranın tavsiye kararlarından biri; "okul öncesi öğretim programında din, ahlak ve değerler eğitiminin yer alması" istikametindeydi. Her zaman olduğu gibi; dinimizle ve değerlerimizle derdi olan sosyal ve siyasal çevreler tarafından, koro halinde tepki gösterildi.

Bu ülkede kimlerin "azınlık", kimlerin "çoğunluk" olduğunu bir türlü anlayamadık. Hükumet olduk, iktidar olduk; lakin muktedir olamadık.

Anlaşılan o ki; daha yapılacak çok işimiz var. Asırlar ve nesiller; karanlık bölgeleri aydınlatacak güneşin, yeniden doğuşunu bekliyorlar.

Başlangıç noktası; aileden okula, okuldan topluma eğitim olabilir. Duyarlı kadrolar ve kurumlar, sorumluluk üstlenirlerse; reform düzeyindeki köklü değişiklikler, bir "sivil eğitim şurası" ile gündeme gelebilir.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN