Arama

Zekeriya Erdim
Kasım 9, 2021
Daha adil bir dünya için
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Milli Görüş Hareketi'nin lideri rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan; 1969-2011 yılları arasında verdiği siyasal mücadelenin amacını, "adil düzen" olarak tespit ve ilan etmişti. Bu amaca ulaşmanın kişisel, kurumsal, toplumsal formülünü belirlemiş; "önce ahlak ve maneviyat" diye özetlemişti.

Aynı hareketin teknesinde yoğrulan, 2001 yılında yeni bir çıkış yapıp ayrı parti kuran, 2002 genel seçimlerinden bu yana Başbakan ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'nin yönetim iradesinin imamesi olan Recep Tayyip Erdoğan; şimdilerde, "daha adil bir dünya mümkün" diyor. Bu inancını ve idealini; hemen her vesileyle, ulusal ve uluslararası platformlarda ısrarla tekrar edip, yüksek perdeden dile getiriyor.

Aslında, tırnak içine alınarak yahut altı çizilerek dikkat çekilip vurgulanan şey; insanlık tarihinin bundan sonraki gidişatı açısından, önemli bir yol ayırımıdır. "Herkes için huzurlu ve güvenli olmayan bir dünya, hiç kimse için huzurlu ve güvenli değildir" ön kabulünden hareketle başlatılacak bir "adalet seferberliği"; yakından uzağa doğru, tüm ülkeleri ve toplumları içine almalıdır.

Ancak; bizde olmayanı, başkalarına veremeyiz. Kendi elimizdeki, yüzümüzdeki karayı yıkamadan; el âlemin örneği ve öncüsü olamayız.

Onun için; işe kendi evimizden, işyerimizden başlamalıyız. Kadın ya da erkek olarak eşimize, anne ya da baba olarak çocuklarımıza, öğretmen ya da idareci olarak öğrencilerimize, işveren ya da iş gören olarak çalışma arkadaşlarımıza, aydın ya da yönetici olarak halkımıza, doğrudan ya da dolaylı iş ve ilişki içinde bulunduğumuz herkese karşı; görevimizi iyi yaparak, rolümüzü doğru oynayarak, sorumluluklarımızı hassasiyetle yerine getirerek, hakkı ve hukuku çiğnemekten uzak durarak "adil" olmalıyız.

Bu günlerde, devletin ve toplumun gündeminde; "asgari ücret" tespit çalışmaları var. İlgililer, yetkililer; enine boyuna konuşup tartışıyorlar.

Üzerinde durulan detaylardan biri; "açlık sınırı" ve "yoksulluk sınırı" verileri. Diğeri ise; uygulanmakta olan "vergi" dilimleri.

Ayrıca, "gelir dağılımındaki dengesizlik" meselesi var. Sayısal veriler, muhtelif istatistikler; genelde kademeli "büyüme ve gelişme" olmakla birlikte, özelde ülkemizde ve dünyamızda "fakiri daha fakir, zengini daha zengin yapan bir işleyiş" olduğunu söylüyorlar.

Bütün bunların sebebi; Allah'ın lütfu ve ikramı olan yeryüzü nimetlerinin, insanlar arasında adil paylaşılmaması. Komşusu, akrabası, arkadaşı, vatandaşı açken tok yatmanın ve ihtiyacından fazlasını üst üste istif etmenin; ayıp, günah, vebal ve fitne kaynağı olduğu inancının benimsenmemiş yahut içselleştirilip "hayat tarzı" haline getirilmemiş olması.

15 Temmuz darbe, işgal, iç savaş girişimi sırasında; Özel Kuvvetler Komutanlığı askeri Ömer Halisdemir, devletini ve milletini koruma görevini yerine getirirken şehit olmuştu. Destanımsı diriliş ve direniş mücadelesinin, sembol isimlerinden birisi haline gelmişti.

Sonraki günlerde, topluma "rol model" olarak gösterildi. İstiklalimizin ve istikbalimizin teminatı için, yeni Ömerler yetiştirmemiz gerektiği dile getirildi.

Dinimizin ve dünya görüşümüzün şanlı tarihinde; "adalet timsali" Ömerler de var. Anlayışlarıyla, yaşayışlarıyla; daha adil bir dünyanın nasıl olabileceğine örneklik teşkil etme açısından, "altın kesit" özelliği taşıyorlar.

Peygamber Efendimiz (sav)'den sonra, 1. Halife olarak göreve getirilen Hz. Ebubekir (ra) döneminde; zekât vermekten yani vergisini ödemekten kaçınan ve sözlü uyarıları dikkate almayan bir zenginin üzerine, tahsilat için ordu gönderilmişti. Devletin ve milletin hakkını, hukukunu gözetme konusunda; vatan topraklarını korumak kadar büyük bir hassasiyet gösterilmişti.

Hz. Ebubekir'den sonra, 2. Halife olarak hilafet makamına getirilen Hz. Ömer (ra); devlet ve toplum yönetimindeki uygulamaları sayesinde, adaletiyle nam salmıştı. Bir haksızlığı önlemek için, gasp suçu işleyen oğlunu idam eden hükümdara atıfta bulunarak kullandığı "Ömer, Nuş-i Revan-ı Adil'den daha az adil değildir" sözü; adalet konusundaki hassasiyetinin, en çarpıcı örneği olmuştu.

Aslında 12. Halife olan ama İslam tarihçileri tarafından "5. Raşit Halife" diye anılan Ömer b. Abdülaziz; dedesinin başlattığı "adil düzen" anlayışını geliştirerek devam ettirdi ve "müesses nizam" haline getirdi. Uyguladığı sosyal politikaların doğal sonucu olarak, zekât verecek fakirin bulunamadığı bir döneme girildi.

İnsanlık tarihi gösteriyor ki; sadece beşeri hukuk müktesebatı olan kanunlarla yahut sözleşmelerle, âdil bir dünya düzeni kurmak mümkün değildir. Hak ve adalet; ancak ve ancak, âlemlerin Rabbi olan Allah'ın koyduğu kurallarla, kaidelerle temin edilebilir.

O halde; çıkış noktamız, "ahlak ve maneviyat" olmalıdır. Dünya ve insanlık âlemi için arzuladığımız âdil düzen; önce zihinlerimizde ve gönüllerimizde kurulmalıdır.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN