Yarım kalan işler tamamlanmak ister
Yıllardır, dost ve akraba sohbetlerinde; "Beni yaptığım işler değil, düşünüp de yapamadığım işler yoruyor" diyorduk. Yarım kalan işlerin ve ilişkilerin, "açık dosyalar" gibi durduğunu; zihnimize, gönlümüze yük olduğunu ve yorgunluk oluşturduğunu söylüyorduk.
Yakın geçmişte yaptığımız okumalar, araştırmalar sırasında; iki yeni kavram öğrendik. Taze bir farkındalık yaşayıp; "Hay Allah! Yaşadığımız ruh halinin, psikoloji dilinde ve kültüründe karşılığı varmış" dedik.
Hem de "sosyal deneyler" yoluyla teyit edilmiş olan, bilimsel tespitler. Her insanın yaşadığı yahut yaşayabileceği cinsten, yaygın olaylar ve gerçekler.
Üstelik, "kevnî ayetler" bütününden oluşan ilahi nizamla da uyumlu görünüyorlar. Birbirini destekleyen ve tamamlayan yanları, yönleri var.
Bunlardan biri; "Gestalt etkisi". İnsan ve toplum hayatındaki "yarımları tama dönüştürme, parçaları birleştirip bütünleştirme" psikolojisi.
Almanya'da, Wertheimer Gestalt'ın 1912 yılında yazdığı bir makale ile gündeme gelmiş. Daha sonra, Köhler ve Koffka tarafından geliştirilip bir ekol haline getirilmiş.
"Bir nesnenin, olayın, durumun bütünü; parçaların toplamından farklı bir anlam ve değer ifade eder" deniyor. Bu noktadan hareketle; "insanın, bütünü parçalarına ayırarak değil, bütünlüğünü koruyarak algıladığı" söyleniyor.
Bir başka ifadeyle; "konuyu parçalara ayırmak, anlamını ve niteliğini değiştirmektir". Dağlardan derelere, derelerden nehirlere akan su taneleri sürekli değişir ama nehirler varlığını ve akışını kesintisiz devam ettirir.
İnsanların kimileri doğarken, kimileri ölüp gider. Ancak; toplum varlığı ve canlılığı, buna rağmen devam eder.
Çünkü, biz; nesnelerin birbirine "yakın" olanlarını gruplaştırarak, "benzer" olanlarını birleştirerek, "yarım" olanlarını tamamlayarak, "simetrik" olanlarını bir merkez noktası etrafında konumlandırarak algılarız. Beynimizin, "bağlantısız ögeleri bağlantılı hale getirerek tanıdık ve bütüncül figürler oluşturma kabiliyeti" sayesinde; hayatı ve içindekileri, sadece olgularla değil, algılarla da yorumlarız.
Konuyla ilgili ikinci kavram ve kuram; "Zeigarnik etkisi". Özet olarak; "tamamlanan işleri ve ilişkileri daha kolay unutma, yarım kalan işleri ve ilişkileri daha fazla akılda tutma" psikolojisi.
1901-1988 Yılları arasında yaşayan, Rus Psikolog ve Psikiyatrist Bluma Zeigarnik tarafından keşfedilmiş. Bir garsonun, siparişleri aklında tutma becerisinden yola çıkılarak; sistematik ekol haline getirilmiş.
Sosyal deney çalışmaları sırasında; üniversite öğrencilerine, sınavda çıkan sorularla ilgili anket yapılmış. "Cevaplayabildikleri soruların çoğunu unuttukları, cevaplayamadıkları soruların çoğunu hatırladıkları" sonucuna varılmış.
Günümüzde, daha çok medya sektöründe, bu psikolojik durumdan istifade edildiğini görüyoruz. Dizilerin her bir bölümünün, en heyecanlı yerde bitirilmesinin; sonraki bölümlerle ilgili merakı ve motivasyonu artırdığını biliyoruz.
Bizim yaşadıklarımız, gördüklerimiz, duyduklarımız da bu durumu doğruluyor. İstek ve ihtiyaç duyduğumuz halde, başlayamadığımız ya da bitiremediğimiz işler ve ilişkiler; aklımızı, ruhumuzu, bedenimizi daha fazla yoruyor.
Varlık âleminin yaratılış yazılımında; hücrelerin birleşerek dokuları, dokuların bütünleşerek organları, organların işbirliği içine girerek organizmaları oluşturma özelliği var. Parçalardan biri yara aldığında yahut yarım olduğunda; diğer parçalar, onu tamir edip tamamlama seferberliği içine giriyorlar.
İnsanlar, madenler gibi farklı ve çeşitli yeteneklere sahip olarak yaratılmış. Birbirlerini destekleyecek ve tamamlayacak özelliklerle donatılmış.
Onun için, "yalnız taş duvar olmaz" diyoruz. Kişisel, kurumsal, toplumsal hayatımızı devam ettirebilmek için; başkalarına muhtaç olduğumuzu biliyoruz.
Ayrıca; halk arasında, "elden kalanın elli gün kalacağı" söylenir. Hemen herkese; "başlanan işin bitirilmesi" tavsiye ve tembih edilir.
Anadolu kültüründe, "imece" geleneği vardır. Komşularla, dostlarla, akrabalarla "işbirliği" içine girilerek; yapılacak işler, öncelik ve önem sırasına göre, birlikte yapılır.
Allah indinde "kul" olmanın tarifi, tanımı da buna göre yapılmış. İnsana, hayvana, bitkiye, havaya, suya, toprağa, güneşe, aya, yıldızlara değer vermenin; âlemi ve içindekileri bir "bütün" olarak görmenin gereği, önemi anlatılmış.
Hayat hikâyemiz içinde, yarım kalmış çok işimiz var; birlikte tamamlamalıyız. Bir duvarın tuğlaları, taşları gibi iç içe, yan yana durmalıyız.
Dünya tarlasına ektiğimiz tohumların mahsulünü, diktiğimiz ağaçların meyvesini ahiret bahçesinde alıp, yarım kalan süreci tamamlayacağız. Adına "dareyn" denilen "iki cihan" serüvenimizin; aynı bütünün parçaları, bölümleri olduğunun farkına varacağız.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Hayatımızın hacamatı (14.09.2022)
- Şefkat ve merhamet yorgunluğu (08.09.2022)
- Kitapsız dünya (05.09.2022)
- Kalemin ucunu sivriltin (02.09.2022)
- Gönlümüze gölge düşüren şeyler (29.08.2022)
- Bukalemunlar, hermafroditler, münafıklar (18.08.2022)
- Bizi uyandıracak birileri olsun (13.08.2022)
- İşi ehline verin (08.08.2022)