Zekeriya Erdim

Yuvasına yılan getirenlerden olmayın

Dünya hayatı, ibretlik olaylarla ve durumlarla doludur. Bakabilene, görebilene; her biri bir ayna tutar, ders olur.

Hayvanlar âlemi de insanlar için mekteptir, medresedir. Kuşlar bile rol model olur, yol gösterir.

Yazılı ve sözlü anlatım dilinde; hayvanları konuşturma geleneği vardır. Olaylar onların şahsında temsil edilir, mesajlar onların ağzından aktarılır.

Ancak, hemen bütün canlılarda; bazı ortak özelliklerin olduğunu söyleyebiliriz. Mesela; "en temel tavırlardan biri, koruma ve korunma refleksidir" diyebiliriz.

Var oluşa yönelik tehlike ve tehditler karşısında; canlıların çoğu, "önce benim canım" derler. Annelik, babalık duygusuna sahip insanların ve hayvanların çoğu ise; yavrularının güvenliğini, kendi güvenliklerine tercih ederler.

Bu tezi doğrulayan pek çok örnek olay, değişik zamanlarda gündeme gelmiştir. Hemen bütün hayvanlar; yavrularını korumak için, ölesiye mücadeleler vermiştir.

Yakın geçmişte, sığırcık kuşunun, yavrularını ve yumurtalarını korumak için, yuvasına giren yılana karşı verdiği amansız mücadele; güvenlik kameralarına yansımış, medyada haber konusu olmuştu. Bir tavuğun, gene yavrularını ve yumurtalarını korumak için, zehirli yılana karşı verdiği mücadelenin görüntüleri ise; sosyal medyada, izlenme rekoru kırmıştı.

Onlar, yılanı da zehrini de iyi bilirler. Sesini duyduklarında, kokusunu aldıklarında, yuvaya yaklaştığının farkına vardıklarında seferberlik ilan eder; kendilerini aşarak aslan, kaplan, kahraman kesilirler.

Fakat her yavru bu bilgiye, bilince sahip değildir. Derisinin parlaklığına, bedeninin kıvraklığına aldanıp; zehirli yılanı dost edinebilir, yuvaya girmesine göz yumabilir.

Aynı durum, insanlar ve toplumlar arasında da var. Anneler ve babalar, iyi niyetli aydınlar ve yöneticiler sızabilecekleri delikleri tıkamaya çalışırlarken; tecrübesiz çocuklar ve gençler ile tedbirsiz yahut sorumsuz yetişkinler kapıları aralayıp, yılanların yurtlarına ve yuvalarına girmelerine seyirci kalabiliyorlar.

Yaldızlı yalanlar, zehirli yılanlar gibi içimize giriyor. Sadece bedenler değil; akıllar ve ruhlar da kirleniyor, zehirleniyor.

Yılanların, yeşil çimenlerin arasından sızarak geldiklerini biliyoruz. İnsanların, parlak yalanların arkasına gizlenerek darbe vurduklarını görüyoruz.

Derileri, gömlekleri değişse de fıtratları değişmiyor. Ne kadar şeker, şerbet katarlarsa katsınlar; zehirleri bala dönüşmüyor.

Onlarla aynı yastığa baş konulmaz, aynı yatağa girilmez. Japonların dediği gibi, "Boruya sokulmakla yılan düzeltilmez".

Hz. Ali (ra) diyor ki; "Dostun eziyeti ve akrabanın düşmanlığı, yılan sokmasından daha beter". Mevlana'nın beyanına göre; "Yılanın zehri candan, dostun kötülüğü hem candan hem imandan eder".

Afrikalılar, sömürgecileri yılanlara benzetmişler. "Kobraya yılan da deseniz, sayın lort da deseniz, sizi sokmaya devam eder" diyerek durumu özetlemişler.

Bilinen o ki; büyük yılanlar, insan vücuduna dolanıp sıkarak da öldürüyor. Kıskacına düşenler, ağır ağır can veriyor.

Emperyalist güçlerin; ülkeleri işgal, toplumları esir ederken iki metodu birden kullandıklarını görüyoruz. Bir yandan sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik hayatın hücrelerini, dokularını, organlarını, organizmalarını zehirlediklerine; öte yandan baskılarla, ambargolarla, şantajlarla, sabotajlarla zor duruma düşürdüklerine şahit oluyoruz.

Rivayete göre, yılanlar ana sütünü severlermiş. Emzirme çağındaki bebekler, yılanlı bölgelerde korunaksız kalırlarsa; ağızlarından midelerine girerlermiş.

Yılan ruhlu ve zihniyetli insanlar da anne sütü gibi değerli olan şeylerin peşine düşüyorlar. Isırdığı, soktuğu, zehrini bıraktığı zamanlar; sadece panzehri olanlar hayatta kalıp yaşıyorlar.

En etkili panzehir; doğru bilgi, derin bilinçtir. Cahillik ve gafillik; sürüye kurt, yuvaya yılan getirir.

Hayatın bütün alanlarında, böyle tehditlerle ve tehlikelerle karşılaşıyoruz. Bir yandan yılanların ihaneti, öte yandan yuvasına yılan getirenlerin gafleti ile uğraşıyoruz.

Hiçbirimiz, "Bana değmeyen yılan bin yaşasın" diyemeyiz. Ne zaman, nerede, kimi ve nasıl sokacağını bilemeyiz.

Son nefesimize kadar; yuvamızı da yurdumuzu da her türlü tehdide, tehlikeye karşı canlarımız pahasına koruyup gözetmekten vazgeçmemeliyiz. Gümüş tepside, altın tasla, can ilacı gibi sunsalar bile; kesinlikle, yılan zehri içmemeliyiz.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.