Zekeriya Erdim

Mevcut, mümkün, muhtemel ekseni

Biz insanlar kelimeler ve kavramlar üzerinden okur, yazar, konuşur, düşünür, soru sorar, cevap verir, değerlendirme yaparız. Hayatı ve içindekileri onlar aracılığıyla tanır, tanımlar, anlar, yorumlar yeni tanıdığımız yahut öğrendiğimiz şeyleri de onlarla anlamlandırarak hayatımıza katarız.

Her bir kelime, kavram duygu, düşünce, davranış denklemimizin ve dahi değerler dünyamızın ana unsurudur. İçlerinden biri eksik ya da yanlış anlaşılır, anlamlandırılırsa işlem hata verir, sonuç yanlış olur.

Doğru kurmamız yahut kurgulamamız gereken dengelerden, denklemlerden biri de "mevcut-mümkün-muhtemel" eksenidir. Bu sıralama, insan ve toplum hayatımızın "tedrici tekâmül" evreleri yahut kademeleridir.

Var olan, bulunan, kullanım alanımızda kalan, irademizin sınırları içinde yer alan şeylere "mevcut" deriz. Maddi ya da manevi kazanımlar açısından kâr-zarar hesabı yaparken bunları sabit değerler hanesine yazar "elde bir" kabul ederiz.

Kişisel, kurumsal, toplumsal, evrensel maslahatlarımız açısından mevcut değerlerimiz, "koruma alanı" içinde kalmalıdır. Temel tavrımız "tavadaki bir balık, deredeki yahut denizdeki bin balıktan daha iyidir" şeklinde olmalıdır.

İmkân dâhilinde olan, elde edilebilir gözüyle bakılan şeyler "mümkün" tanımı içine girer. Hayatın bütün alanlarında ve konularında, "daha iyi" olmaya giden yollar buradan geçer.

Mevcudu elde tutmalı, var olduğu için şükretmeli ancak bu kadarla yetinmemeliyiz. "İki günü bir olan ziyandadır" anlayışı ile hareket etmeli mümküne ulaşma niyeti, gayreti göstermeliyiz.

Burası süreklilik arz eden bir "geliştirme alanı" olarak görülmelidir. Kazanımlarımızı artırmak, kapsama alanımızı genişletmek için zorlu mücadeleler verilmeli, gerekirse ağır bedeller ödenmelidir. Çünkü mümkünün peşine düşmezsek mevcudu da kaybederiz. Sürekli pedal çevirmezsek sağa sola yalpa yapıp düşeriz.

Hayat denkleminin üçüncü ayağında yahut adımında "muhtemel" kavramı ile ifade edilen ihtimaller var. Sayısı ve sınırı, bizim hayal kurma gücümüz yahut kabiliyetimiz kadar. Mevcudu koruyup mümkünü geliştirirken muhtemeli de "araştırma alanı" olarak görmeliyiz. "Allah bize vermek istemeseydi, istemeyi vermezdi" anlayışını esas alıp kurabildiğimiz kadar çok hayal kurmalıyız. Hayal kurulmadan, hayat kurulmaz. Öncesinde hayalleri olmayanların, sonrasında hatıraları da olmaz.

Bugün hayatlarını ve hatıralarını okuduğumuz yahut dinlediğimiz büyük insanlar mevcudu keşfetmiş, mümkünü icat etmiş, muhtemeli ideal haline getirmişler. İdeallerini gerçeğe dönüştürerek tarihin seyrini değiştirmişler.

Mesela Selahaddin Eyyubi Kudüs'ün, Fatih Sultan Mehmet İstanbul'un fethini hayal etmiş. Nicelerinin yolunda yorulduğu idealler, onlar aracılığıyla gerçekleştirilmiş. Bugün biz de "mevcut-mümkün-muhtemel ekseni" üzerinde yürümeliyiz. İnsanları, toplumları, olayları, durumları bu çerçeve içinde görmeliyiz.

Evimiz, ailemiz, işimiz, hizmetimiz, dinimiz, devletimiz, vatanımız, milletimiz ve bunların alt başlıkları yahut açılımları içinde yer alan bütün kazanımlarımız; elimizde olan mevcut değerlerimizdir. Onları her türlü kazadan, beladan, zarardan, ziyandan, tehditten, tehlikeden korumak; öncelikli ve önemli görevlerimizdir.

Bu noktada eksiğimiz varsa tamamlamalı, yanlışımız varsa düzeltmeliyiz. Mevcudu koruma niyeti, gayreti içinde olanları "dost" bilmeli elimizden alma, çalma, yok etme peşinde olanları "düşman" görmeliyiz.

Fakat yetmez mümkünü de gerçekleştirmemiz gerekir. Daha fazla iyi niyet ve samimi gayret içinde olursak, bilgi ve bilinç düzeyi yüksek kimseler haline gelirsek kişisel-kurumsal-toplumsal hayatımız için mümkün olan kazanımlar da elde edilip mevcuda eklenir. O zaman "daha huzurlu ve güvenli" bir ortamda yaşarız. Üçüncü kademeye geçer muhtemel tanımı içine giren hayallerimizin peşinden koşarız.

Bireysel ve kitlesel dinamizmin ana kaynaklarından biri "idealler" diğeri "ihtiraslar" imiş. İdealler Rahman'dan, ihtiraslar Şeytan'dan gelirmiş.

Büyük büyük babamız Âdem ile büyük büyük anamız Havva'dan bu yana kimileri idealleri, kimileri ihtirasları için yaşıyor. Bizim ecdadımız asırlardır, Şeytan'a ve adamlarına karşı, Rahman'ın rızasını kazanmak için savaşıyor.

Orada Türk milletinin, İslam ümmetinin, insanlık âleminin tüm dertlerine deva olmak var. Yakından uzağa doğru kan kardeşlerimiz, din kardeşlerimiz ve insan kardeşlerimiz bizden "iyilik eli" bekliyorlar.

Mevcudun hakkını verirsek mümküne, mümkünü mevcuda eklersek muhtemele varırız. Hayallerini gerçeğe dönüştürüp, tarihe yön verenlerden oluruz. Bizim de hatıralarımız okunur, yazılır, anlatılır. Kıyamete kadar izimiz, sözümüz sonraki asırlara ve nesillere miras kalır.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.