Dilimizde, "kitabını yazmak" diye bir deyim var. İnsanlar, bir konuyu çok iyi bildiklerini belirtmek için "ben bu işin kitabını yazdım" diyorlar.
Çünkü "yazmak", aynı zamanda "bilmek" anlamına geliyor. Bilenler yazıyorlar, bilmeyenler okuyorlar; ortak bilgi, ortak tavrın dayanağı oluyor.
Ayrıca, yazmak; bilgiyi kayda geçirip belgeye dönüştürerek, kalıcı hale getirmek demektir. Geçmişin mirası, geleceğe yazılı kaynaklar aracılığıyla iletilir.
Anlaşmalar, sözleşmeler de yazılı olur. Adına "hak" ya da "hukuk" dediğimiz kazanımlar; yazılı metinler delil gösterilerek korunur.
Bir şeyi "yeniden yazma" ihtiyacının ise, birden fazla sebebi vardır. Dil, usul, üslup ve içerik açısından; değiştirmek, düzeltmek, güncellemek, geliştirmek için yeniden yazılır.
Kişi, kurum, ülke, toplum, dünya, insanlık âlemi olarak; bir "hafıza kaybı" süreci yaşadık. Akıl-ruh-beden denklemimizi oluşturan, hücre-doku-organ-organizma mekanizmamızı çalıştıran ana unsurlardan uzaklaştık.
Havamız, suyumuz, toprağımız kirlendi. Dünyayı aydınlatan güneş, zihinleri zinde tutan ilim, gönülleri ferahlatan irfan gölgelendi.
Dilimize zehirli kelimeler ve kavramlar, dinimize batıl inançlar ve ibadetler, ahlakımıza nefsin yahut şeytanın telkin ettiği anlayışlar ve alışkanlıklar bulaştı. Cehalet ırmağının bulanık suları; idrak musluklarımıza ve irade bardaklarımıza kadar ulaştı.
Bölük pörçük arayışlarımızla, kırık dökük hatırlayışlarımızla; kâbusa dönüşen bir rüyadan uyanmaya çalışıyoruz. Mazide kaybettiğimiz cevheri bulup, atinin mücevherine dönüştürmek için uğraşıyoruz.
Kayadan su, tekeden süt çıkarmak kadar zor bir iş. Uzun ve yüksek atlamalı engellerle dolu bir yola ve hale yöneliş.
En büyük engelimiz, kendi nefislerimiz. Farkında olarak ya da olmayarak kanıksadığımız, kabullendiğimiz batıl düzenlerimiz.
Yanlış anlayışlarımız, kalıcı alışkanlıklar haline geldi. İliklerimize kadar işledi, karakterimizi ve hatta kaderimizi şekillendirdi.
Yazılımımızda virüsler, donamımızda arızalar var. Giderek büyük afetlere dönüşüp, toplu felaketlere sebep oluyorlar.
Yaşadığımız çevre ve ortamları yaşanılmaz hale getiren her ne varsa, bu kaymanın ya da kaybolmanın sonucu. Kötülüğün kesintisiz güç kaynağı ise, "küresel dünya düzeni" denilen ana sunucu.
Geri dönüşü imkânsız hale gelmeden, bu girdaptan kurtulmalıyız. Hayat kitabını yeniden okumanın ve yazmanın, bir yolunu bulmalıyız.
Gerçekliğini ve geçerliliğini kaybeden uluslararası sözleşmeler, yırtılıp çöpe atılmalı. "Herkes için huzurlu ve güvenli olmayan bir dünya, hiç kimse için huzurlu ve güvenli değildir" anlayışının ve yaşayışının; âlemşümul beyannamesi yazılmalı ve yayınlanmalı.
Anayasalar, kanunlar, yönetmelikler güncellenmeli. Bilumum sözleşmeler; istisnasız tüm kişilerin, kurumların, ülkelerin, toplumların ve hatta cümle yaratılmışların haklarını ve hukuklarını teminat altına alacak hale getirilmeli.
Herkesi memnun, mesut, bahtiyar edecek; her şeyi yaratılış gayesi, misyonu istikametinde değerlendirecek; yerlere, göklere ve içindekilere kalıcı huzuru, güveni getirecek cevheri bulmalıyız. Yazılı vahiy Kuran'ı, yaşanmış vahiy sünneti, yaratılmış vahiy âlemi (yani binlerce kevni ayeti) yeniden okuyup anlayarak; ilim ve hikmet diliyle, asrın idrakine sunmalıyız.
Söylendiği gibi kader gayrete âşıksa eğer, dünyanın ve insanlık âleminin kötü kaderini değiştirebiliriz. Gayretimizle; her soruya cevap, her soruna çözüm olacak sihirli bir formül geliştirebiliriz.
İdrake ve içselleştirmeye, kendimizden başlamamız gerekir. Doğru temsil etkili tebliğ olur, arkamızdan başkaları da gelir.
Tevhit tohumu gönül toprağına düşerse, baharda yeşerip çiçek açar. Bire yedi yüz verir, her tarafa bereket saçar.
Bu dönüşümü başaramazsak, bizden sonrakilere daha ağır bir yük kalır. Cefasını onlar çekerler, günahı bizim defterimize yazılır.
Sorunu anlamak, çözümün kapısını aralamak demektir. Niyet eder, gayret gösterirsek; işimizi kolaylaştıracak ilahi yardımlar da gelecektir.
Başa dönüp her şeyi yeniden okumak ve yazmak; adına "altın çağ" denebilecek bir dönemin dönüm noktası olacak. Zalimin zulmü, adilin adaleti tesis etmesiyle son bulacak.
Kapkara kâbusun paslı zincirlerini kırıp, derin uykudan uyanalım. Yol ve hal iyiliği dilemek için, Hakk'ın divanına duralım.
"Ateşler beni yaksın, zalimi yıksın ahım; / Bu sıkleti çekecek güç ver bana Allah'ım" diye dua edelim. Sağımıza, solumuza bakmadan; hak bildiğimiz yolda, yalnız bile olsak yürüyüp gidelim.
Yeni takvim yılı, yeni bir hidayet seferberliğinin başlangıç noktası olsun. Gökler ve gönüller aydınlansın; ahiret yolcusu ruhlar, dünya zindanından kurtulsun.
Zekeriya Erdim