Kapılar ve kilitler bazen değerli şeyleri ya da kimseleri korumak, güven altında tutmak; bazen de esir etmek, çıkamayacağı bir yere atmak içindir. Her iki durumda da kapılar kapatılıp kilitlenir, anahtarlar ehlinin eline verilir.
Bugün yaşadığımız küresel dünya düzeninde; insanlığın dertlerine deva, hastalıklarına şifa olabilecek "çare kapısı" sımsıkı kapatıldı. Üstüne kilitler asılıp kilitlendi; anahtarları, derin kuyuların dibine atıldı.
Kurtuluşa giden yahut götüren hidayet yolunda; bakış açısını daraltan ve görüş mesafesini kısaltan sisler, dumanlar var. Hataların ve günahların oluşturduğu kalın perdeler; gözlerin görmesini, gönüllerin sezmesini engelliyorlar.
Yeryüzü, giderek güçlenen kötülerin ve kötülüklerin hâkimiyeti altına girdi. İyiler ve iyilikler zayıfladı; belirli olaylarla, durumlarla sınırlı hale geldi.
Bir yanda; salgın hastalıklar gibi yayılan şöhret, şehvet ve servet tutkusu. Öte yanda; ses geçirmez duvarlar arkasında devam eden gaflet uykusu.
Ülkeler ve toplumlar, zalimlerin zulmü altında inim inim inliyor. İnsanların büyük bir kısmı azgınlığın, sapkınlığın zirvesine doğru tırmanırken; az bir kısmı da "çaresizlik" duvarının dibinde debeleniyor.
Ancak, biz biliyoruz ki; gecenin en karanlık zamanı, gündüzün aydınlığına gebedir. Çare, çaresizliğin zirvesindeyken gelir.
Bunun en güzel örnekleri; nebilerin, resullerin hayatında var. Çaresizlikle imtihan ediliyor; tövbe, dua ve Allah'a sığınmakla kurtuluyorlar.
Hz. Âdem; yasak meyveden yediği için, nimet yurdu cennetten çıkarılmıştı. Mahcubiyet, pişmanlık ve çaresizlik içinde çöllerde dolaşmış; eşi Havva'dan da uzun süre ayrı kalmıştı.
Ağlaya sızlaya yaptığı tövbe ve dualardan sonra, affedildi. Eşi ile buluşturuldu; insanların atası, yeryüzünün halifesi olma makamına getirildi.
Hz. Nuh; uzun yıllar boyunca kavmini hidayet yoluna davet etmiş ama taştan daha katı kalplerle karşılaşmıştı. Kendisiyle alay etmelerinden ve şeytanın yolundan gitmelerinden bunalmış; toptan yok edilmelerini dilemek zorunda kalmıştı.
Bir gemi yapıp, inananları bindirmesi emredildi. Dünyayı denize dönüştüren tufan gönderildi, yeryüzü küfürsüz ve kâfirsiz hale getirildi.
Hz. Lut; bambaşka bir çaresizlikle muhatap oldu. Evine gelen misafirlere kötülük etmek isteyen kavminin kıskacında kaldı.
Çaresizlik çemberinden Allah'ın yardımı ile çıktı. Gökten inen damgalanmış taşlar; azgınları, sapkınları yerin dibine soktu.
Hz. Eyüp; amansız bir hastalığa esir olmuştu. Vücudunun her bir tarafı, yara-bere içinde kalmıştı.
Rabbine sığındı; sabır, şükür ve dua çizgisi üzerinde durdu. Ayağının altından çıkan su, derdinin devası oldu.
Hz. İbrahim'in çaresizliği, ateşe atılmaktı. Dağ gibi yığılan odunlarla birlikte, diri diri yakılmaktı.
En kritik anda, yegâne vekil olarak gördüğü Allah'ın yardımı geldi. Ateşe, serin kalması ve esenlik diyarı olması emredildi.
Hz. İsmail; kendi rızası ile bıçak altına yatıp kurban olacaktı. Böylece, babasının vadettiği şey yerine gelecekti.
Allah (cc), teslimiyetin zirvesine ulaşan babaya ve oğula karşılık verdi. Çare yarattı, kulunun yerine kurban edilecek bir koç gönderdi.
Hz. Yusuf; ölsün diye atıldığı kuyudan, bir kervancı tarafından çıkarıldı. Oğlunun derdinden divane olan Hz. Yakup'un görmeyen gözleri; yıllar sonra, uzaklardan gelen gömleği sürünce açıldı.
Hz. Musa; Firavunun ve ordularının şerrinden kaçarken, yolu denize düştü. Rabbine sığınıp yürüdü; derin sular, güvenli bir geçiş güzergâhına dönüştü.
Hz. Zekeriya; çok ileri yaşında, hayırlı bir evlat istedi. Olmaz gibi görünen şey oldu; Rabbi O'nu, Hz. Yahya ile müjdeledi.
Hz. İsa; havarilerinden birinin ihaneti ile imtihan edildi. Ölüm çemberinden çıkarılıp, göklere çekildi.
Kabe'yi yıkmak için gelen Ebrehe'nin ordusu karşısında, Mekke ahalisi aciz kalmıştı. Allah'ın evi, bu tehlikeden; Ebabil kuşlarının attığı taşlarla kurtarılmıştı.
Hz. Muhammed; ölüm çemberinden çıkmak için hicret ettiğinde, bir mağaraya sığındı. Kendisini takip edip, iz sürerek bulunduğu noktaya kadar gelen müşriklerin elinden; örümcek ağı ve kuş yuvası ile kurtarıldı.
Şimdi Filistin'de; bebekler, çocuklar, gençler, yetişkinler, yaşlılar bir toplu kıyım felaketi yaşıyor. Çaresizlik içinde kıvranan mazlumların ahı; yerlerde yankılanıp göklere ulaşıyor.
Boyunlarında yahut koyunlarında taşıdıkları anahtarlarla; bırakıp gitmek zorunda kaldıkları evlerinin kapılarını açamadıklarını biliyoruz. Ancak, küresel dünya düzeninin esir ettiği vicdanların zincirlerinin kırılmaya, demir parmaklıklarının açılmaya başladığını görüyoruz.
Birilerinin ölümü, başka birilerinin dirilişine vesile oluyor. İnsanlık âleminin tek kurtuluş kapısı olan İslam; kendisine yeni taraftarlar buluyor.
Mevlana'nın deyimiyle; "Çaresizlik, Allah'tan gelen bir işarettir ve duanın vaktinin geldiğini gösterir". Ayrıca ve ilaveten; "Süzülüyorsa gözünden yaşlar, hüzünlüyse güzel yüzün; Rabbin seni özlemiş ve sesini duymak istemiş demektir".
Kavli ve fiili dualarımızla, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a seslenelim. Elimizde anahtar, dilimizde şiar, kalbimizde iftihar ile çare kapısının kilidini açmaya yönelelim.
İyi niyet, üstün gayret; mutlaka karşılık bulacaktır. Hakk'ı ve hakikati ayan beyan hale getirmek; sadece bizim değil, herkesin kurtuluşu olacaktır.
Zekeriya Erdim