İnsanın zihninde, gönlünde, iç dünyasında; konuşan, tartışan, teşvik eden, destekleyen, uyaran, karşı koyan birileri var. Bazen sağ kulağımıza, bazen sol kulağımıza bir şeyler fısıldıyorlar.
Kelimelere dökülemeyen, cümlelere dönüştürülemeyen mesajları, muhtevaları; bir şekilde duyuyoruz. Bazılarından memnun kalıyor, bazılarından rahatsız oluyoruz.
Birbirleriyle çeliştikleri, çatıştıkları zamanlar da oluyor. Karar verme, yol gösterme görevini üstlenen irade; ya tercih yapıyor, ya orta yolu buluyor yahut kararsızlık içinde bocalayıp duruyor.
Psikologların "iç ses" diye tanımladıkları bu fısıltı kaynaklarını; biz, değerler dünyamızın verilerine dayanarak, üçe ayırıyoruz. Birine "vicdan", birine "şeytan", birine de "nefs" diyoruz.
Vicdan; Allah tarafından insanın içine yerleştirilen güvenilir bekçi, ahlaki otorite. İyilik yapmaktan ve yaptırmaktan sevinç, kötülük yapmaktan ve yaptırmaktan üzüntü duyan meleke.
Kişisel ölçekli olanı da toplumsal ölçekli olanı da var. Bir kişinin genel ahlak ve adalet ilkeleri çerçevesinde kendisini sorguladığı, yargıladığı değerler disiplinine "münferit vicdan"; toplumun bütün kesimlerinin benimsediği ortak değerler disiplinine de "maşeri vicdan" diyorlar.
Şeytan; hayırdan şerre, rahmetten zulmete yönelen ve yönelten bir varlık. Temsil ettiği şey; insana musallat olup, onu doğru yoldan çıkararak azdırmaya ve saptırmaya odaklanmış ezeli düşmanlık.
Nefs; insanı insan yapan her şeyi içine alan, hayati derecede önemli bir unsur. Bildiğimiz tüm iyiliklerin de kötülüklerin de baş aktörü odur.
Tek tip değildir; renkten renge, kalıptan kalıba girer. Hangi rolün oyuncusu ise onun kostümünü, hangi ordunun askeri ise onun üniformasını giyer.
İlim ve irfan sahipleri; nefsi guruplara ayırıp tasnif etmişler. Allah'ın emirlerine ve yasaklarına uymayana, "nefs-i emmâre"; bazen uyup bazen uymayana, "nefs-i levvâme"; daima uyana ve uygulayana "nefs-i mutmainne" demişler.
Din ve ahlak eksenli temel kaynaklarda; "vicdanın iyiliği, şeytanın kötülüğü telkin ettiği; nefsin ise, bu ikisi arasında tercih yaptığı" söyleniyor. Buna ilave olarak; "iyiliğin yahut kötülüğün tercih edilmesi, nefsin terbiye edilmişlik durumuna göre değişir" deniyor.
Hayatın bütün alanlarında ve konularında; halimiz ve tavrımız, işte bu kavşak noktasındaki seçimimize göre şekillenmiş oluyor. Vicdanın sesini dinleyen nefs iyilik yolunu, şeytanın sesini dinleyen nefs kötülük yolunu buluyor.
O halde, iç sesimizin bize iyiliği telkin etmesi için; nefsimizi azami derecede terbiye etmemiz gerekir. O zaman şeytanın fısıltılarına değil, vicdanın uyarılarına kulak verilecektir.
Güvenilir tebliğci, temsilci, çağırıcı, uyarıcı; hiç şüphesiz vicdandır. Çünkü onun kaynağı, dayanağı; Rahman'ın rahmetine odaklanmış bir imandır.
Allah (cc), Enbiya suresi ayet 64'de, kâfirlerin yaşadıkları iç ses ikilemine dikkat çekerek; "Vicdanlarının sesini dinlediklerinde; aralarında, 'Asıl zalim olan İbrahim değil, bu âciz putlara tapan bizleriz' diye itirafta bulundular" diyor. Neml suresi ayet 14'de ise; "Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme yüzünden inkâr ettiklerini" söylüyor.
Peygamber Efendimiz (sav); "İyilik, güzel ahlaktır. Kötülük ise, vicdanımızı rahatsız eden ve insanların bilmelerini istemediğimiz şeylerdir" demiş. Hz. Ömer (ra); "Kötü işin en gizli şahidinin vicdanımız olduğunu" söylemiş.
John Stuart Mill'e göre; "İnsanlar kötülüğü, arzuları kuvvetli olduğu için değil, vicdanları zayıf olduğu için yaparlar". Kamu yararına, gönüllü hizmetlere katılıp katkıda bulunanlar; vicdanlarının sesini dinleyip, onu sahaya yansıtırlar.
Aristo; "İradenize hâkim, vicdanınıza esir olun" diyor. Balzac; "vicdanın, hiç yanılmayan bir yargıç olduğunu" söylüyor.
Mahatma Gandhi diyor ki; "Her kişinin kendi içinde, adına vicdan denen, kanunlara dayalı adli makamlardan daha adil ve güvenilir bir mahkeme var". Edward Young da diyor ki; "Vicdan, Allah'tan bize gelen tatlı fısıltılar".
Dünyada zalimlerin zulümleri arttıkça, kötülerin kötülükleri ayyuka çıktıkça; kişisel, kurumsal, toplumsal vicdan daha fazla uyanıyor. Gecenin en koyu karanlığından sonra, gündüz başlıyor; gözler ve gönüller aydınlanıyor.
Şimdilerde, zamanın ruhu o yana yöneldi; yeni bir uyanış, diriliş, direniş süreci yaşıyoruz. Kabımıza sığmıyor; evlerden sokaklara, sokaklardan caddelere, caddelerden meydanlara taşıyoruz.
Artık herkes, iç sesine kulak verip derinlemesine dinlemelidir. Duyduklarımızın, vicdandan mı şeytandan mı olduğu ayırt edilmelidir.
Vicdan bizi dünya ve ahiret cennetine çağırır. Şeytanın gösterdiği yolun sonunda, iki cihan cehennemi vardır.
El ele, gönül gönüle verip; vicdanların sesini yükseltelim. Nefislerimizi şeytanın esaretinden kurtarıp, Rahman'ın yoluna yöneltelim.
Zekeriya Erdim