Tarih boyunca, insanlar; değişen ve gelişen "sorunlar silsilesi" ile iç içe yaşıyorlar. Çeşitli yollarla, yöntemlerle; onların her birine, makul çözümler üretmek için uğraşıyorlar.
Bunun için, birinci adım; "anlama, kavrama" gayreti oluyor. Arkasından; "sonucu değiştirmek için, sebebi bulup ortadan kaldırma" çabası geliyor.
Bugün de yüzlerce, binlerce sorunla yüz yüzeyiz. Öncelik ve önem sırasına göre sayıp sıralamakta, alanlarına ve konularına göre tasnif etmekteyiz.
İlim ehlinin araştırmalarına, fikir ehlinin düşüncelerine, yönetici kadroların öngörülerine baktığımızda; birbirine benzer tespitler yapıldığını görüyoruz. Ortak kabuller arasında bile, derecelendirme yapmaya çalışıyor; "İnsanlık âleminin en büyük sorunu nedir?" diye soruyoruz.
İlgi ve ihtisas alanlarına göre, verilen cevaplar değişiyor. Yeni gelişmelere göre, yeni sıralamalar oluşuyor.
Şimdiki zamanda "mevcut" olduğunu bildiklerimiz, yakın zamanda "mümkün" olacağını gördüklerimiz, uzak zamanda "muhtemel" hale geleceğini tahmin ettiklerimiz var. İşin kötüsü; onlar bizden daha hızlı koşuyor, daha geniş alanlara yayılıyorlar.
Mesela; bir araştırmada, "en önemli on sorun" tespit edilmiş. Öncelik sırasına göre; küresel ısınma ve iklim değişikliği, savaşlar, gelir adaletsizliği, yoksulluk, din ya da mezhep çatışmaları, yolsuzluk, yiyecek ve su sıkıntısı, eğitim eksikliği, can ve mal güvenlik, işsizlik gibi konular gündeme getirilmiş.
Başka bir çalışmada; "en önemli beş sorun" araştırılmış. Hava kirliliği ve iklim değişikliği birinci sırada yer almış; arkasından ormanların tahrip edilmesi, bazı canlı türlerinin soylarının tükenmesi, toprak kaybı ve ekilebilir arazilerin azalması, aşırı nüfus artışı sayılmış.
Araştırmayı yapan kişilerin ve kurumların bakış açılarına göre, ayrışan ve çakışan tespitler oluyor. Saha çalışmalarına dayandırılan raporlarda ve ihtisas alanlarına göre yazılan ilmi makalelerde; ırkçılık, terörizm, kitlesel göç, salgın hastalıklar, uyuşturucu bağımlılığı ve ticareti, aşırı silahlanma, enerji krizi gibi konular da yer alıyor.
Son yıllarda, çokça gündeme getirilen bir sorun var. Uzmanlar, "siber güvenlik" meselesinin ve "yapay zekâ" ürünü makinelerin kontrolden çıkma tehlikesinin ciddi düzeylere ulaştığını söylüyorlar.
Modern çağın ileri teknoloji ürünlerinden biri olan robotlar; zamanla yazılımında bulunmayan şeyleri de öğrenebilirmiş. O zaman, rol tanımının dışına çıkabilir; hatta genelde insana, özelde sahibine düşman olabilirmiş.
Bunca gelişmişliğe rağmen, dünyanın ve insanlık âleminin bir "kör nokta" alanı olmalı ki; "sorunların sorunu" olan şey görülmüyor. Sayılan, sıralanan tüm sorunlar için "çözümlerin çözümü" konumunda bulunan mesele üzerinde durulmuyor.
Bizim çocukluk yıllarımızda, enteresan bir bilmece vardı. İnsanlar, birbirlerine; "Herkese ve her şeye lazım olan nedir?" diye sorarlardı.
Hava, su, toprak, güneş, hayat gibi cevaplar verilirdi. Her seferinde, aynı cümle tekrar edilir; "Ona da lazım, ona da lazım" denirdi.
Sayılıp sıralanan şeyler bitince, en yüce makama yönelirdik. "Herkese ve her şeye lazım olan Allah'tır" derdik.
Arkasından, "O'na da lazım" cevabı gelirdi. Hayret dolu bakışlar arasında, herkese ve her şeye lazım olan şeyin "isim" olduğu söylenirdi.
Dünyanın ve insanlık âleminin en büyük, en temel, en öncelikli, en önemli ve yegâne sorunu; "yaratılmışların en üstünü olan insanın, insanlığını kaybetmesi". Rahman'ın kulu ve halifesi olmaktan çıkıp, Şeytan'ın kulu ve halifesi haline gelerek; "imar etmek için gönderildiği yeryüzünü, tarumar etmesi".
Atamız Âdem gibi biz de ilahi yasaları çiğneyip yasak meyvelerden yedik. Emrimize amade kılınan nesneleri, yaratılış gayelerinin dışında kullanıp nefislerimizin arzularına alet ederek; yurdumuz ve yuvamız olan gezegeni, yaşanılması zor bir yer haline getirdik.
Düştüğümüz yer de kalkacağımız yer de burasıdır. Azgınlıkta, sapkınlıkta, çılgınlıkta, çapkınlıkta, zulümde, haksızlıkta haddi aşan insanlığın; tedavi edilmesi gereken en derin yarasıdır.
İnsan, aslına dönüp düzelirse; her şey düzelecektir. Sorunlar ortadan kalkacak, yerine köklü çözümler gelecektir.
Kişisel, kurumsal, toplumsal bütünlük içinde; bu kayıp hazinenin peşine düşmeliyiz. İnsanı insan yapan değerleri bulmalı; yaşadığımız tüm çevre ve ortamları, huzur ve güven iklimi oluşturacak şekilde yeniden inşa etmeliyiz.
"Herkese ve her şeye lazım olan" hayat iksiri budur. İnsan aslına rücu eder, kulluk ve halifelik görevini hakkıyla yerine getirirse; soruların cevabı ve sorunların çözümü bulunur, dünyamız da ahiretimiz de cennet olur.
Zekeriya Erdim